Doğu Türkistan'daki "dehşet"!
Geçtiğimiz Salı gecesi, sosyal medyada büyük yankı ve nefret uyandıran yayında, Doğu Türkistan'da yaşanan insanlık faciası ve gösterilen tepki canlı olarak ortaya konulurken, aslında medyaya da, büyük görevleri hatırlatılıyor.
Ne yazık ki, Doğu Türkistan'da Uygur Türklerine karşı; baskı, işkence, zulüm kısacası "kıyım" bir türlü bitmiyor.
Üstelik, sözde hür dünyanın gözleri önünde bir "soy" adeta eritilmek isteniyor.
Gerçi, şimdiye kadar "karınca kararınca" yayınlar olmuşsa da, aslında dünya ve özellikle Türk medyasının omuzuna "insani" görev yüklü bulunuyor.
14 Temmuz 2014 tarihinde, Yeniçağ'da "Doğu Türkistan'dan dehşet raporu!" başlığı altında yayınlanan ve feci durumu aksettiren yazımızdan bunca gün geçtikten sonra, yeni bilgileri de yansıtmamız gerekiyor;
Doğu Türkistan'dan atılan çığlıklar, hiç ama hiç yankılanmıyor.
Özellikle, Doğu Türkistan'da yaşayan milyonlar, sanki unutuluyor.
Her an öldürülme tehlikesi ile yaşayan, Uygur Türklerinin çektiği acı ve ızdırap sürüyor.
1949'da Kızıl Çin ordularınca işgal ve istila edilen Doğu Türkistan'da 70 yıldan beri Müslüman Uygur Türklerine karşı baskı, zulüm, şiddet ve asimilasyon, etnik ayrımcılık ve benzeri uygulamalar sürdürülüyor.
Çin işgal yönetimi, bu ülkenin tarihî sakinleri olan Türkleri imha etme ve topraklarına sahip olma amacına yönelik politikalarından vaz geçmiyor.
Son zamanlarda Çin, bu uygulamalarını toplu tutuklamalar ve sürekli idamlar yaparak zulmünü daha da artırıyor.
Çin Hükümeti, bu insanlık dışı uygulamalarını uluslararası kamuoyundan ve insanlığın vicdanından kaçırmak için ekonomik, siyasi ve kültürel etkisini kullanmaktan da kaçınmıyor.
Doğu Türkistan'dan fazla bilgi ve ayrıntılı haber sızdırılamıyor.
Ancak, Uygur Haber ve Araştırma Merkezi raporlar yayınlayarak, hem medyayı hem de kamuoyunu haberdar etmeye çabalıyor.
Anlaşılıyor ki Çin yönetimi Doğu Türkistan'da zulmünü uygulamaktan asla çekinmiyor.
Çünkü uluslararası girişimler yapılamıyor.
Çin'in hem ekonomik hem siyasi ve askerî güçlülüğü, Batı'nın sesini kısıyor.
Sadece, zaman zaman ABD'nin bazı istekleri, temennileri veya uyarıları gündeme geliyor.
Başta medya olmak üzere, Türkiye'nin suskunluğu ise, "utanç" veriyor.
Kırım, Kıbrıs, Kerkük ve Musul gibi hassas topraklarda meydana gelen trajik gelişmeler, iyi kötü Türk kamuoyuna yansıtılıyor.
Her ne kadar, büyük bir sessizlik içinde yürütülen Kıbrıs müzakereleri ve Irak'ın Kuzeyi'nden haberler alınıyorsa da, ne yazık ki medyamız tarafından gerektiği şekilde kamuoyuna pek aksettirilmiyor.
Çin'in hem ekonomik hem de siyasi ve askerî bakımdan çok güçlü olması yüzünden, Batı ve uluslararası kuruluşlar sözlerini geçiremedikleri için susmayı yeğliyor.
Bütün umut yeni "İpek Yolu"na bağlanıyor.
Öte yandan, çok az olsa da artık medyaya yansıyan olayların oluşturduğu havaya karşılık, ABD'nin böylesine bir "asimilasyon politikası" güttüğü iddiaları da yayılmak isteniyor.
Zaten Çin öteden beri, Doğu Türkistan'da yaşananları kabul etmek istemiyor.
Oysa, yıllardan beri gerçekleri hiçbir "inkâr" ortadan kaldıramıyor.