Doğru düşünmeyi öğrenmek
Bütünüyle yanlış olan hiçbir fikir, eylem ya da tasavvurdan söz edilemez. En basit ve rezil davranışların bile arandığında masum ve haklı bir yanı bulunabilir. Hiçbir aklı başında olan kimse bütün doğruları kendi elinde tuttuğunu iddia edemez.
Yapılan eylemin, takınılan tutumun yahut da atılan adımın sahibi önemli değildir. Önemli olan bu adımın, tutumun ve eylemin milli/insani hedeflere yaptığı katkıdır. Çoğu zaman fikir altında ezilenler, o fikri söyleyenlerin kişiliklerini tartışma konusu yaparak işin içinden sıyrılacaklarını sanırlar. Bu durum asıl hedefin kaybolmasına neden olur. Onun için fikir odaklı davranmak esastır. Güçlü fikirlerin, doğru açılımların ve isabetli yaklaşımların mülkiyeti olmaz. Tanrının bütün aklı, izanı ve idraki bizim gibi düşünenlere vermediğini fark etmek durumundayız. Önemli olan gerçekler ya da doğrulardır. Bu doğruyu veya gerçeği kimin söylediğinin ya da inkâr ettiğinin önemi yoktur.
Milli ülküye ve insanlığa hizmet amacıyla yanlışların içindeki doğruları bulmak ve doğru görünenlerin içinden de yanlışları çıkarıp atmak gibi akılcı bir düşünceye sahip olmak gerekir. Çünkü insanların, stratejilerin, yaklaşımların ve yöntemlerin tümüyle olumlu ya da tümüyle olumsuz olmadığı tarihin öğrettiği bir gerçektir. Samimi, inanmış ve değer eksenli davranan insanlar da çoğu zaman kötü bir stratejinin aktörü olabilir. İyi niyetle doğru bir iş yaptığını sananlar amaçladıklarının tam aksine kötü bir sonuçla karşılaşabilmektedir.
Toptancılık, genellemecilik yapmak ya da “bizim klik buyurmuşsa tartışılmadan kabul edilmelidir” düşüncesi zihinsel yanılgının temel faktörüdür. Objektiflik ancak düşünür ile düşünce sahibini birbirinden ayırmakla sağlanabilir.
Düşünen insan, herhangi bir zihniyetle ömür boyu sürecek bir “Katolik nikâhı” kıyılmayacağını da iyi bilmelidir. Şunu anlamak gerekir ki, herhangi bir kaynağın her söylediği doğru ya da yanlış olmaz. Asıl olan kurumların, şahısların ya da güç odaklarının yanında olmak değil doğrularının yanında olmak, yanlışlarının da karşısına dikilmektir.
Anlık ya da günlük düşünmek yerine gelecek merkezli düşünmek esas olmalıdır. Güç, etkinlik ve popülerliğin çok azı zamana karşı varlığını sürdürebilir. Gelecek için yorulmaya, kırılmaya ve rahata kıymaya hazır olanlar, bugünün cazibesini elinin tersiyle itmeye hazır olmalıdır. Geleceği yönetmeye talip olanlar büyük düşünmek zorundadırlar. Bu bağlamda büyük düşünceleri geleceğe taşımak, büyük kafalıların değil büyük yüreklilerin işidir. Büyük fikirlere en büyük zararı küçük takipçileri verir.
Günümüzde Türk milletinin binlerce yıllık tarihi boyunca ürettiği kültür, ülkü ve değerleri içselleştirmiş ve kavramış aydını yok denecek kadar azdır. Bu bakımdan Türk tarihinin, coğrafyasının ve kültürünün büyüklüğü ve zenginliği çapsızlar ve dar ufuklulara emanet edilmiş gibidir. Onlar da bunu anlamakta sıkıntı çekmektedirler. Türk tarihi devâsa bir hafızayı, coğrafyası bilinen eski dünyanın üç kıtasını, kültürü ise en azından kıtasal anlamdaki bütün dilleri, ideolojileri ve değer yargılarını bilmeyi zorunlu kılmaktadır.
Bu ülkenin aydını ve yöneticileri ait olduğu milletinin tarihini, dilini ve dinini taşıyacak onur, omur ve idrake sahip olduklarında ülkede bugün sorun olan birçok olgu sorun olmaktan çıkacaktır. Kuşkusuz bunun yolu da birbirini yermeden düşünmeyi öğrenmekten geçmektedir.
Türk milliyetçilerini birbirinin kurdu haline getirme çalışmalarının hız kazanmasının nedeni budur. Onun için de birileri milliyetçileri sürekli olarak iç kavgaya çekmeye çalışmaktadır. Şunu herkesin bilmesi gerekir ki, kendi enerjisini, kendi çelişkilerine karşı kullananların yenilgiden başka bir kaderi olamaz. Türk milliyetçilerinin mücadelesi zihniyette; geri kalmışlığa, cehalete ve yoksulluğa karşıdır.