Diyanet’i Atatürk kurdu, O’nun kurduğu gibi olmalı ve kalmal
Diyanet özerk olur mu? Olmalı mı?
Diyaneti tasarlayan ve kuran kimdir? Böyle bir kuruma neden ihtiyaç duyulmuştur? Bunları bilmeden yorumda ve yargıda bulunmamak gerekir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Büyük Türk Milliyetçisi Ziya Gökalp’in önerisiyle, Atatürk’ün Maturidilik ve Hanefilik esaslarına göre oluşturduğu bir kurum olup Atatürk laikliğinin en önemli bileşenlerinden biridir.
“Gökalp’in dinde savunduğu laiklik fikrini Atatürk aynen kabullenmiştir. Gökalp’e göre, şeyhülislâmın vazifesi iman ve ibadet işleriyle uğraşmak olmalıdır. Medreseler de İlahiyat Fakültesi’ne katılmalı ve skolastik din öğretimine son verilmelidir. Atatürk’ün şeyhülislâmlık kurumu yerine Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurması ve medreseleri kapatması, Gökalp’in gösterdiği yolda gerçekleştirilmiş hareketlerdir.” (Doç.Dr. Selami Kılıç).
Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurarken çevresindekilerle tartışmıştı. “Böyle bir kurum, laiklik uygulamasının beşiği olan Fransa’da ve diğer batılı ülkelerde yok” diyenlere “Peki, Sultanahmet Camii imamının maaşını kim verecek?” diye sormuş, cevabını da kendisi vermişti: “Biz vereceğiz çocuk, biz... Bizde onların kiliseleri gibi varlıklı kurumlar yok. Din adamlarını cemaatin eline baktıramayız.”
Osmanlı’da olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nde de devlet dini kontrol edecektir. Diyanetin özerk olması düşünülemez bile. Bu bağlamda bazı önemli aydın, bilim adamı ve yazarlarımızın görüşlerine yer verelim:
“Evet, Türkiye Cumhuriyeti laiktir. Laik olan bir devlette din vardır ve devlet, dini kontrol altına almıştır. Şayet Diyanet İşleri Başkanlığı olmasa, devleti tarikatlar, mezhepler kaplar. Ayrıca, hiçbir devlette uluslararası düzeyde herkesin kabul edebileceği tek bir laiklik tanımı yoktur.” (Sabih Kanadoğlu)
“Büyük dinlerin yapısı ve ananesi böyledir. Devlet dini kontrol eder. Devlet zayıfken Batı’da kilise devleti kontrol ederdi, Roma’nın devamı olan Bizans’ta ise devlet kiliseyi kontrol ederdi. İslam dünyasında da bu böyle olmuştur.” (Prof.Dr. İlber Ortaylı)
“Bilindiği gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı, Mustafa Kemal tarafından ’Dinin devlet işlerine karıştırılmaması’ şeklinde açıkladığı laiklik anlayışının temel kurumlarından biri olarak kurulmuştur. Yani kesinlikle ne Şeyhülislamlığın, ne Bab-ı Meşihat’ın (Şeyhülislamlığın ilgasından sonra din İşlerini yürüten kurum) ve ne de Şer’iye ve Evkaf Vekaleti’nin bir devamıdır.” (Demirtaş Ceyhun)
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın özerkleşmesini ve Başkan’ın seçimle gelmesini isteyenlere İsmail Özmel, Yesevi Dergisi’nin Ağustos 2009-188. sayısında şöyle yanıt vermektedir: “Diyanet İşleri bazı kesimler için ilginç bir sahadır. Diyanet İşleri Başkanlığı bağımsız olursa, yönetimin seçimle iş başına gelmesi gerekir. Hal böyle olunca her kesim, kendi anlayışlarını bu teşkilata egemen kılmak isteyeceğinden, bütün kesimlerin sıkı bir mücadeleye girmeleri mümkündür. Tıpkı siyasi partilerin iktidar yarışı gibi... Dinî hayatın böyle bir mücadeleye tahammülü olur mu? Böyle bir mücadelede din kazanır mı, kaybeder mi?”
Bu konuda daha fazla ayrıntı isteyen okurlarımız, “Kartal Gözüyle Laiklik” adlı kitabımızı okuyabilirler.