Dışişleri'nde derin kuşku: Türkiye’ye kaçan Suriyeli askerler ajan
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ülkeye yaptığı ziyarette, “Tunus’taki devrime ilk günden destek verdik” dedi. Geziyi yakından izleyen bir gazetenin haber sütunlarına, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Yasemin Devrimi’yle ‘Arap Baharı’ ateşini yakan Tunus’ta, Türkiye’nin ilk günden beri halk ayaklanmasının yanında olduğunu söyledi” ifadesi yer aldı.
Akıl almaz ifadeler.
Bir ülkenin devlet başkanı bu açıklamayı nasıl yapar?
Bu açıklama hangi devlet anlayışının ürünüdür?
“Adını muhalefet koydum” bu açıklamaların nasıl üstüne gitmez?
Acaba, bir bilene mi sorsak!..
Suriye’den üst üste gelen , “Türkiye muhaliflere silahlı da destek veriyor” iddiaları ve fotoğrafları gündemden hiç düşmezken bu açıklama ile Türkiye nasıl bir girdaba sokuluyor?
Birileri de çıkıp bir gün, “siz Arap baharında halk ayaklanmasına destek verdiğinizi resmen açıklamadınız mı? Biz de Kürt baharına destek veriyoruz. Ne var?” derse...
“İyi şeyler olacak” da kasıt bu mu, acaba?
Suriye ve bölgede son gelişmeler konusunda iktidar kanadının kafa karışıklığı devletin çarklarını da olumsuz etkiliyor. Bunu en net Dışişleri koridorlarında hissediyoruz. Hükümetin idrak yolları tıkanıklığı, akıl almaz hale geldi.
Geçtiğimiz Cuma günü Suriye’den Türkiye’ye 2 General,
1 Albay, 1 Astsubay ve 1 Başçavuş kaçtı.
Gazetelerdeki rakamlara göre;
Türkiye’de Suriyeli 6 General, 11 Albay, 8 Yarbay, 15 Binbaşı, 6 Yüzbaşı, toplam 250 asker bulunuyor. Çadır kentlerde kalan Suriyeli sivil sığınmacıların sayısı ise10 bine ulaştı.
Dışişlerinin devlet kanadı olup bitenlerden çok tedirgin..
Önce fotoğrafı veriyorlar:
“Hatay’da şimdi toplam 7 kamp var. Bu kampların 6’sında tamamen siviller kalıyor. Bunlar BM’nin mülteci kampları statüsünde değil. O kamplarda normalde giriş çıkışlar olmuyor. Ama burada insanlar orada kalan ailelerini görmeye, arazilerini görmeye vs. gidebiliyor. Bir kampta Suriye ordusundan kaçan askerler var. Bunun nedeni de ilk başta üç tane asker kaçtı geldi. Asker olduklarını söylediler. Şunu düşündük. Bu siviller zaten Suriye ordusundan kaçıp geliyor. Bu adamların asker olduklarını öğrenirlerse tepki gösterebilirler. O yüzden askerleri ayrı bir kampta tutmaya karar verdik. Bu nedenle o kampta Suriye ordusundan kaçan askerler kalıyor”
Dışişleri kaynakları esas sıkıntıyı şöyle dile getiriyor:
“Suriyeli askerleri tek bir kampta gözetim altında tutmak şu açıdan da faydalı: Bu adamlar Suriye ordusundan kaçıp geliyor. İçlerinde kaçtık diyerek gelip, Suriye istihbaratının elemanı çıkanlar olursa sıkıntı yaşarız. Yani sonuçta bu adamlara güvendiğimiz söylenemez. Ama silahlarını bırakıp geliyorlar ve biz de o kampa yerleştiriyoruz gelenleri.”
İnsanın hemen aklına şu soru gelmez mi;
“Bu ülkenin MİT’i ne yapar?”
Hani, “MİT bölgede en önemli güçlerden biri olmuştu”...
Hükümetin idrak yolları tıkanıklığının devletin çarklarını nasıl etkilediğinin en tipik örneğini nasıl buldunuz?
Bir yanda soruşturulmasına izin verilen MİT’çiler diğer yanda izin verilmeyen MİT’çiler.
Dışişleri Bakanlığı da “Suriye’den kaçan askerler acaba El Muhaberat elemanı mı, değil mi?” diye düşünsün dursun.
Dışişleri, Suriye’nin “Türkiye muhaliflere silah veriyor” iddialarını ise şöyle cevaplıyor:
“Silah verildiği iddiaları kesinlikle doğru değil. Ne o kamplarda silah dağıtımı var ne de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin silahlı gruplara bir silah yardımı var. Böyle bir şey yok. Yani bize direkt bir silah talebi yok. Ama bazı açıklamalar yapılıyor.”
Abdullah Gül’ün açıklamalarına baktığımızda biz kime inanacağımızı şaşırıyoruz. Başkaları ne yapsın?
Dışişleri, doğal olarak Hatay’da da sıkıntılı:
“Bir mülteci sorunu yaşamak istemiyoruz. Kürtlerde yaşadık bunu. Benzeriyle karşılaşmak istemiyoruz. Ama yine de tedbirlerimizi alıyoruz. Kilis’te bir konteyner kent kuruluyor. Amacımız buraya Hatay’daki kamplarda bulunanları yerleştirmek. Böylece hepsini bir arada da tutmuş olacağız. Ama gelecekte bir mülteci akını olursa ne yapacağız sorusuna yanıt arıyoruz ve buna göre tedbir alıyoruz.”
Diplomatik kaynaklar, Suriye Kürtlerinin durumunu ise şöyle izah ediyor:
“Kürtler ilk başta olaylar başladığında sessiz kaldı. Bekleyip görme politikası izlediler. Hatta Esad, Kürtler’den destek istedi. Amacı muhalefeti bölmekti. Ancak Suriyeli bir Kürdün öldürülmesi işin rengini değiştirdi. Bunun cenazesinde olaylar çıktı. O olaylarda açılan ateşte 5-6 kişi daha öldü. Bundan sonra Kürtler tepki göstermeye, örgütlenmeye başladılar. Şimdi farklı farklı Kürt grupları ne yapacaklarını tartışıyorlar. Barzani’ye yakın olanlar Barzani ile temasa geçiyor. Diğerleri yine yakın oldukları yapılarla. Orada PKK da örgütlü.”
Kıbrıs’da başımıza olmadık çorapları ören, AKP iktidarını teslim alan Kofi Annan yarın BM ve Arap Birliği’nin temsilcisi olarak Türkiye’ye gelecek.
KKTC’de o meşhur “kazan-kazan” taktiğiyle Annan’a “yes be annem” diyen Tayyip Erdoğan bakalım bu sefer nasıl bir tavır takınacak?
“One minute” mi dediniz?
Hadi canım!...