Dış politikada felâkete gidiş!
Çok değil bundan bir yıl önce Dışişleri yetkilileri, Türkiye’nin tarihinden ve coğrafyasından kaynaklanan stratejik zenginliğine dayanarak, bölgesindeki gelişmelere ilgisiz kalmayacağı, bu nedenle Türkiye’nin aktif tutum takınacağı açıklamasını yapıyorlardı. Bu bağlamda da Başbakan Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecad, Brezilya Cumhurbaşkanı Lu da Silva arasında nükleer takas anlaşmasının altına imza atmıştı. Başbakan Erdoğan, “Söz konusu adım aynı zamanda Türkiye ile İran arasında karşılıklı güveni de ortaya koymaktadır” diye konuşmuştu. Bu politikaları Türkiye için hem tarihî bir sorumluluk hem de reelpolitik bir gereklilik ile jeopolitik zorunluluk olarak niteleyenler çıkmıştı.
Bugün gelinen aşamada önce İran Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacizade, “İran’a karşı olası saldırıda ilk önce Türkiye’deki NATO füze kalkanı sistemlerini vuracağız ve daha sonra diğer hedeflere yöneleceğiz” açıklamasını yapmıştı. Bu açıklamanın ardından İran Meclisi Ulusal Güvenlik Komisyonu Başkanvekili İbrahimi, İran silahlı güçlerinin Türkiye’de kurulması kesinleşen NATO füze kalkanı sistemini etkisizleştirmek için planlarının olduğunu, yapılacak her hangi bir saldırı durumunda ise söz konusu kalkanın “kesinlikle” hedef alınacağını söyledi.
Çok değil yine bundan bir yıl öncesine kadar Türkiye ile Suriye arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi bakanlar toplantıları yapılıyordu. İki ülke arasında işbirliği anlaşmaları imzalanıyor ve iki kardeş ülke arasında vize zorunluluğuna da son veriliyordu. İkili ve iyi ilişkiler o noktaya varmıştı ki, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, “Silah bırakırlarsa dağdaki Suriyeli PKK’lıları alırız” diyordu.
Suriye ile Türkiye arasında gelinen süreci Başbakan Erdoğan “bizim Suriye’de mevcut yönetime güvenimiz artık kalmamıştır” , Davutoğlu ise Suriye ile ilişkileri “sözün bittiği yer” olarak tarif etmişti. Durumun nereden nereye geldiğini ve nedenlerini Beşşar Esad’ın şu tespiti ile birlikte düşünmek gerekiyor. Esad, kendisini ziyaret eden bir heyete Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ABD Büyükelçisi gibi davrandığından yakınarak şunları söylüyor: “Türkiye’den gelenler Obama’nın sözcüsü gibi davranıyor. ’Obama şöyle istiyor, böyle istiyor’ diye geliyorlar bana. Oysaki ABD’nin Şam’da büyükelçisi var, gelip söylüyor zaten bize. Türk kardeşlerimizin aynı sözleri tekrarlaması bizi üzüyor”.
11.10. 2009 tarihinde Türkiye ve Ermenistan arasında “İlişkilerin Geliştirilmesi Hakkında Protokol” ve “Diplomatik İlişkilerin Kurulması Protokol” lerin parafe edildiği açıklandı. Türkiye’de bazı gazeteler “yüzyıllık tarihi sorun tarih oldu” türünden başlıklar attı. Atılan imzaların ardından Azerbaycan ile Türkiye ilişkileri gerildi. Sonuçta Azerbaycan ile Türkiye arasında bayrak krizi dahil onlarca gerilim yaşandı. İki ülke arasında güvensizlik had safhaya çıktı. Azerbaycan ile Türkiye ilişkileri “bir millet iki devlet” ilişkisinden güven sarsan ilişkiler boyutuna indirgendi.
Zürih Protokolleri Azerbaycan ile ilişkileri bozarken Ermenistan ile ilişkileri düzeltti mi?