#direnvatan, #direnmillet, #direndevlet!
Türk bayrağının adının değiştirilmesini teklif eden “akil” Hilal Kaplan ile “pişti” olmuştu dün Hürriyet. “Lice”deki olayları, “süreci sabote etmek isteyen derin devlet kalıntılarına(!)” mal eden Kaplan’ın Yeni Şafak’ta yazdıklarını özetlemişti adeta manşetinde:
“#direnbarış!”
***
“Barış”;
Murat Karayılan’ın daha 10 gün önce “içeriğini”, “Karakol yapmayacaktınız, askeri birlikleri geri çekecektiniz, koruculuğu lağvedecektiniz, KCK’lıları salıverecektiniz, Kürdistan’ın ilanına ses etmeyecektiniz, Öcalan’a önce ulak ve danışman sonra da özgürlük tahsis edecektiniz...” diye ilan ettiği “şey” ise eğer, evet Lice’yi Taksim’e (veya Taksim’i Lice’ye) bağlamaya çalıştıkları kanalda “direnen”; “diklenen” tam da odur bugün Türkiye’ye!
“Barış”;
“Sevr”deki kıvamını koruyorsa hâlâ, “er meydanı”nda kazanamadıklarını/zinhar kazanamayacaklarını, masa kılıklı bir “tezgah”ta ele geçirme girişimiyse... İmralı’daki cani Öcalan’ın ilk günden beri dediği gibi “hedefe giden yoldaki metot değişikliği”nin ismiyse, evet direnen” odur bugün milli birlik ve bütünlüğümüze!
“Barış”;
Tüyü bitmemiş ana kuzularının; Ali’lerin, Ahmet’lerin, Onur’ların, Yasin’lerin, Ferhat’ların, Serhat’ların, Fatih’lerin, Murat’ların, her biri kara toprağa “Mehmet” diye emanet edilenlerin katillerini maskelemekse eğer “demokrat” diye, evet “direnen” odur bugün “Gezi’de egemenliği ulusalcılara kaptırmayın” talimatı verdiği İmralı’da!
“Barış”;
Taksim’i bize bırakın Diyarbakır, Şırnak, Hakkari onların olsun aymazlığıysa; tesis edilen tam da budur işte Lice’de “T.C. Kürdistan’dan defol” diye!
“Barış”;
“Kuşun kanadında”ysa; kırılan odur twitter’da “Harry”yi bilgi kirliliğinin, çarpıtmanın ve yönlendirmenin “kuryesi”ne dönüştürmek yoluyla...
***
Eli Molotoflu, taşlı, sopalı “terorişko”lar, “yaşam tarzlarına müdahale var” diye saldırdı o karakol inşaatına; Lice de “Taksim gibi”, “Kızılay gibi” dirensin öyle mi!
Hiç kusura bakmayın...
İşbirlikçi iktidara rağmen, gün olur, devran döner, bu karakollar “dekor” olmanın ötesine geçer de “uyuşturucu ticaretine dayalı yaşam tarzımıza müdahale” eder korkusu sardıysa birilerini...
“Bebek öldüren, Kürt kızlarının-kadınlarının ırzına geçen, insanları ‘mal’laştıran, alan, satan, ‘kul’ ve ‘köl’ olarak kullanan, isyana programlayan velhasıl insanlıktan çıkaran yaşam tarzı”na müdahale edecekleri günler de gelir kaygısı sardıysa...
Bölmeye, parçalamaya, Mete Han’dan bu yana bir karışına dahi “can feda” etmeye dayalı “devlet geleneği” bir uyanırsa endişesiyse...
Uykuları kaçmalı bence de!
Ve zaten sırf bu “maya”yla yoğrulduğu için “direnemez” hale getirilmeli “Lice” diye etiketlenen o kalkışmanın aktörleri!
***
Toplumsal olaylar sağlıklı düşünmeyi, muhakemeyi engelleyebilir zaman zaman... “Ver coşkuyu” iklimi geçici körlüğe yol açabilir...
Bu vesileyle, kendilerini bir anda, Taksim’den Tahrir çıkaramayınca “kürkçü” dükkanına dönenlerin kuyruğunda bulan “naif” Gezi’ci arkadaşlara, PKK’nın “paketleme” zemininin döşendiği 1997-1998’lerde İçişleri Bakanlığı yapmış ve “açılım” denen “ihanet”e ortak olmak yerine “iktidar ve nimetlerine” vedayı tercih etmiş Murat Başesgioğlu’nun Mayıs ayı sonlarında gündeme getirdiği şu soru üzerine düşünmelerini tavsiye ederim:
- PKK gerçekten çekiliyor mu yoksa Türkiye içindeki metropollerde yığınak mı yapılıyor?
Bu soru “tek başına” bir bağ kurmaya yaramazsa, “PKK’nın şehir yapılanması” KCK’nın “sokaklara dökülün” çağrısıyla birleştirerek bir “sonuç” çıkarmaya çalışın.
İktidarın, “Valla karakol yapmıyoruz abi, sen bizi yanlış anladın” basiretsizliğine bakın..
Hadi işinizi kolaylaştırayım:
Metropollere yığılan PKK’lılar, sizin gibi graffitilerle, TOMA’ların önünde kitap okuyarak, piyano resitalleriyle yahut “durarak” mı “diren”ecek sizce?
***
Hepiniz okumuş, yazmış, aydın çocuklarsınız; inanıyorum bu oyunu bozacak şuurdasınız... Hadi o zaman, hep birlikte tabelalarımızı değiştirmeye:
“#direnvatan, #direnmillet, #direndevlet” deyip terör örgütüne ve hamilerine “kolay lokma” olmadığınızı göstermeye!