Direniş lavaboyu açtı
İlk gün televizyon ekranlarında Hasan İzzettin Dinamo’nun 8 ciltlik dev eseri “Kutsal İsyan”a benzetmiştim. Yeniçağ’da Afet Ilgaz da yazdı.. Lakin, kafa bulandırmaktan gayri eylemi olmayanlar, tüm Türkiye’ye yayılan “Kutsal İsyan”ın arkasında farklı şeyler aramaya koyuluyorlar. Bu durum ve onun arkasına sığınanların korku eşiğini aşamadıklarını gösteriyor. Oysa korku duvarları yıkıldı..
Okyanus ötesinden kurgulanan “korku imparatorluğu” planı malumunuz 2007’de sahneye konmuş, “Başbakan’a suikast” balonları ile provası başarılı oldu. Hipnoz seansları ile uyutularak derhal ünlü Ergenekon yalanı devreye sokuldu. Hukuksuz dinlemeler, sahte dijital veriler, gizli tanıklar derken toplumun her kesiminin dinlendiği, takip edildiği ve her an içeri atılacağı paniği yayıldı. Sözde Balyoz Davası ile bu panik tıbben sendrom haline dönüşünce “efendiye biat” dayatıldı. Kurbağanın kaynatılma testi vs.. Uzun uzun sosyolojik sorgulamaya girmeye niyetim yok. Sokaklara inerek, Nihat Genç’in tanımı ile “efendi kabul etmiyoruz” diye haykıran gençlerin arkasında örgüt mörgüt yok. Damarlarındaki asil kanın gereğini yerine getirerek başkaldıran bu çocuklar sanıldığı gibi 3-5 ağacın kesilmesine karşı çıkma amacıyla 8 gündür gaz soluyup cop yemiyor. Günlerdir aralarında olduğum, birçoğunun birbirini tanımadığı bu soylu gençlerin asıl isyanı; memlekette hukukun, insan haklarının, demokrasi ve ülke bütünlüğünün kör testere ile kesilip bölünmesinedir.
Adları üzerinde delikanlı.. Kanları delişmen akmakta olan bu çocuklar şimdi anne, baba, dede, hala, teyze, kardeş ve komşularını peşlerine takıp mahallelere, sokaklara, sitelere kadar yaydılar direnişi. Bütün bu kötü gidişatın sanal alemde, klavye başında 3-5 protesto mesajıyla gidişatın sona ermeyeceğini fark ettiler. Ve satırlarla Cumhuriyet değerlerinin doğranmasına tahammül edemeyerek çıktılar meydanlara. Çünkü yaşadıkları an ve istikballeriyle ilgili endişeleri vardı. Vatan toprakları ayaklarının altından çekilip alınıyordu. Bu çocuklar anne-baba, öğretmen, imam ve hatta devlet adına hükümet otoritesini kabul etmeyen özgür gençlerdi. Belki bizim yitik kuşağımızdan farkları buydu. Bizler biraz kaderci belki de fazlaca tevekkül sahibiydik. Onlar doğrusunu yaptı ve yapmaya devam ederken bizlere, ülkeye ve dünyaya örnek oluyorlar. Mustafa Kemal’in gençliğe emanetindeki isabetinin haklılığını yeniden tescil ettiler.
***
Değeli dost Arslan Bulut “Sivil Muhtıra” olarak tarihi bir değerlendirme yaparken “bir adım daha atarsan iktidarını sona erdiririm” uyarısının sadece iktidara değil “görevini yapmayan muhalefete de bir tepkiydi aslında” diye yorumlamış. Bal tutan parmağını yalar.. Türk siyasi tarihinde Arslan Bulut’un sayfaları giderek artıyor...
Bu arada 10 yıldır biriken baskıyı Çankaya’ya sığınarak gaz alma girişiminde bulunanların yanıldığı da yazılacak kara kaplılara.. Kimse farkında değil ama hükümetin bakanları, valileri, yüksek bürokratları kırmızı plakalı araçlara binemiyor. “Güvenlik için sivil plakalı araçları tercih edin” talimatından çoğunluğun haberi yok. Korku duvarı aşıldı ama bu defa korku dağları aşıp yandaşları, yalakaları ve işbirlikçileri sardı. Bir taraftan Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Metehan Demir, Fas’ta kralın sofrasına kabul edilmeyen Başbakan’ın yanındaki gazetecilere “Alakasız sorular yöneltin, gösteriler konusunda Başbakan’ın olur olmaz sözler sarf etmesine sebep olmayın” telkininde bulunup olayların uykuya alınmasını salık veriyor. Diğer taraftan NTV seyircisinden özür diliyor. Görmezden gelmenin, sansürün ve karartmanın uygulandığı merkez medya, lavabo açacağı dökülmüşçesine aniden açılmaya başladı. Yandaşlar bile “bu kadar da olmaz ki..” mealinde paçalarını kurtarma telaşında. Her devrin yalakaları, dönmekten başı dönmeyenler de gemiyi ilk terkeden farelere benzer. Baksanıza sınırlarımızın ötesinde kokuyu alan Orhan Pamuk bile uyanmış. Ergenekon, Balyoz gibi davaların işbirlikçileri, gizli tanıkları, kuryeleri sezmiş tehlikeyi. Yıllarca üfleye üfleye serinlettikleri Erdoğan’ın başını dolaylı iğnelemelerle ağrıtmaya başladılar. 8. gününe giren direnişin en önemli kazanımı lavabo açacağı görmesinin yanında farelerin gemiyi terke başlamasının resmidir. Açılımın goygoycuları ile akiller tayfası bile Taksim’de fotoğraf karesine girip “ben de oradaydım” affına mazhar olabilmek için nasıl da takla atıyorlar.
Bu süreçte bir hakkı teslim etmek her vatandaşın borcu olmalıdır. Halk TV ve Ulusal Kanal Türkiye’de haberciliğin vesayet altına alınamayacağını kanıtlayarak meslek namusunu kurtarmıştır. Sipariş üzerine hazırlanan en çok seyredilen kanal masalları da tarihe karışmıştır. Aylardır görmezden gelinen Halk TV gönüllerde taht kurmuş, yıllardır direnen Ulusal Kanal ile birlikte sadece Türkiye’nin değil dünyanın takip ettiği televizyon olmuşlardır.