Dinî taassup kalkınmaya engeldir

Dünyayı küreselleşmenin getirdiği gelir dağılımında bozulma ve finansal riskler tehdit ederken, İslam ülkeleri ayrıca siyasi İslam tehdidi altındadır. Afganistan ve Tunus''ta yaşananlar, siyasi İslam ve Teokrasi sorununun ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Dahası Teokrasi ülke kalkınması için de açık bir risk oluşturuyor.

Dinî taassup her zaman ve bugün ülkelerin kalkınmasını engellemiştir.

1. Dinler demokrasi istemez.

Reformdan önce, Orta Çağ Hristiyan dünyasında kilise, krallar nezdinde ve devlet yönetiminde etkilidir. Bunun için o çağlarda hep halk yönetimine karşı olmuştur.

Radikal İslam daha da ileri gider ve demokrasinin küfür rejimi olduğunu söyler.

Ferdi mülkiyet esasına dayanan sosyo-ekonomik sistemlerde demokrasi olmazsa, kalkınma sağlanamaz. Bunun nedenlerini açıklamaya gerek yok... Zira biz önce OHAL döneminde, sonrasında Başkanlık rejimi ile Otokrasi döneminde bizzat yaşadık… Yaşıyoruz.

Bugün demokrasinin olmadığı, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde, Afganistan''da, Sudan''da, kalkınma sağlanamadı. İran, petrol imkânlarına rağmen kalkınamadı. Şeriat yönetimine geçen Pakistan''da ise bugün ve ufukta kalkınma umudu yoktur.

2. Siyasi İslam anlayışı kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasını önlüyor.

İran''da Tebriz''de 3000 kişilik cami yapıldı. Cuma günleri vali ve mollalar gittiği için halkın da bir kısmı gidiyor fakat yine de yarısı boş kalıyor. Normal zamanlarda ise 8-10 kişi namaz kılıyor. Tebriz''de 3000 kişilik cami yapmak tamamıyla kaynak israfıdır. Yerine 1000 kişilik cami yapılabilirdi. Kalan kaynaklarla devlet sosyal fayda yaratan yatırım yapabilirdi.

Türkiye''de, Diyanet İşleri Başkanlığı''na birçok bakanlıktan daha fazla kaynak ayrılıyor.

Siyasi İslam devleti ele geçirmek ister. Zira devlet gücünü kullanarak laikliği kaldırmak ve İslami kuralları getirmek ister. Bu gerçeği de FETÖ terörü ile yaşadık.

Dahası, Başkanlık rejimi ile birlikte devlet, parti devleti oldu. Devlet kadroları ve kaynakları yandaşlara ve AKP''nin seçim popülizmine tahsis edildi. Yine, itibarda tasarruf olmaz anlayışı nedeni ile bütçe kaynakları saraylar, uçaklar, kamuda lüks araçlara gitti. Devlet bütçesinde yatırıma ayrılacak kaynak kalmadı.

İslam ekonomisinin bilinen amacı, İslami kurallar ve geleneklere uyan bir ekonomik düzen kurmak ve tanımlamaktır. Bu amaç çekirdek halde 1940''lı yıllarda şekillendi ve otuz yıl sonra birçok ülkede uygulanmaya başlandı. Pakistan ve Malezya gibi ülkelerde hükümetler şu anda İslam''ın merkezî yeniden dağıtım sistemi olan "zekat" sistemini kullanıyor. Bugün ülkelerin Global ekonomiye uyum sağlaması imkansızdır. Detaylı bilgi için (Timur Kuran, The Genesis of Islamic Economics A Chapter in the Politics of Muslum Idenditity)''ye bakılabilir.

3. Dinler faizi kutsamaz.

Altmıştan fazla ülkede İslami bankalar mevcut ve klasik bankacılığa faizsiz alternatifler sunmaktalar. Ne var ki bu ülkelerin hiçbirisi de kalkınmış değil ve hepsinde refah seviyesi çok düşüktür.

Hristiyanlıkta kutsal kitap faizi yasaklar. Bu nedenle Avrupa Orta Çağ sonuna kadar faizle uğraşmıştır.

Eğer faiz yasağı devam etseydi, Batı''da iktisadi gelişme kök salmazdı.

İslam''da büyüme, istikrar ve kalkınmanın önündeki en büyük handikap faizin yasaklanmış olmasıdır. İslami anlayışa göre; İslami sistem ile faiz bağdaşmaz. Faiz bütün Müslümanlara haram ve yasaktır. Faiz, üretimi kısar, fabrikaların çalışmasını önler, bir noktada durdurarak, krizlerin doğmasına sebep olur. Faiz, mübadeleyi yavaşlatır, tedavülü frenler ve millî geliri azaltır. Faiz yasağını kabul etmeyenler, İslam devletine isyan etmiş sayılırlar.

Gerçekte, faiz de emek gibi , rant gibi üretim faktörü karşılığıdır. Sistemin anahtarıdır.

Özet olarak; İslam''da Kur''an''ın, radikal İslam, mezhepler, tarikatlar, siyasi İslam tarafından farklı farklı yorumlanması, İslam ülkelerinde kalkınma dinamiklerini körleştirmiş ve kalkınma enerjisini yok etmiştir. Türkiye bu anlamda kritik eşiktedir.

Yazarın Diğer Yazıları