Di gah gel...

Artık çatısı penceresi kalmadı... Türkiye için öngörülen ekseni öğrendiğimize göre, “Allah için kurtarın, bizi katledecekler” feryadının arşa yükseldiği Türkmeneli’ne çevirelim rotamızı.

***

Günler oldu.
Ne günleri; yıllar.
Bombalandı, yağmalandı, evi, barkı değil sade adı çalındı, geçmişi, kökleri, hatıraları yakıldı. Geriye bir tek canı kalmıştı; o da haraç mezat satıldı. Şimdi,
“Oğuzam...
Türk menem...
(...) Yolunu gözleyen yar
Aşkınla çarpan yürek menem...
Can içre canan bilmişem Gavim gardaş, nerdesen” diye soruyor Türkmen.
Oysa zatı şahane an itibarıyla stratejik çukurda; “rehinelerimiz var” dediğine bakma kendisi rehin aslında, umut bağlama; kelle koltukta koşamaz sana!

***

Türbeleri yıkıldı. “Ayakkabılarıyla” değil silahları, işkenceleri, hakaretleri, tecavüzleri, dışkılarıyla kirlettiler kutsallarını, kan lekesi bulaştı, gözyaşlarıyla sildiler çıkmadı. Şimdi,
“(...) Selçuklu şah-ı sultanlarım adım atmış otağıma
Kapıda karşılamışam civan mert erlerimi
Başım gözüm üstüne berhudar ağırlamışam...
Musul’da Zengiler
Kerkük’te Kıpçaklar
Erbil’de Beg Teginliler
Yiğit yatağı Atabegler kurmuşam
Dokuz başlı tuğlar aparmışam yad ellere
Türk’ün adını âlemlere duyurmuşam...
Bayındır Kızanı torunlarımı kucaklamışam
Bahar coşkusu Akkoyunlar gibi ovalara yayılmışam...
(...) Şah İsmailimle pişirmişem ham yanlarımı
Ocağımda tüten Safevi ateşiyle alev alev yanmışam...
Genç Osman’la açmışam Bağdat’ın kapısını
Cahiliye devrini hepten kapatmışam...
(...) Çıra gibi aydınlatmışam kör karanlık tarihi
(...) Derin hülyalara dalmışam gavim gardaş, nerdesen...” diyor Türkmen!
Oysa zatı şahane çölde; Emevileşmekte! İnsanların mezhebini bir “cibil-liy-yet(!) sorunu” kabul ettiğinden, senin yüzlerce yıl önce kapattığın “cahiliye” kapısını aralamanın derdinde... Gösterme boşuna yaralarını; kaşır, kanatır...

***

“Belki yarım saat sonra gelecekler; vahşet var burada” derken sesi titriyordu... Geldiler... Dün 60 soydaşımızı katlettiler... Şimdi,
“(...) Yalın ayak koşmuşam Kafkas cephelerine
Sarıkamış harekâtına katılmışam...
Buz kesmiş yüreğim Allah-u Ekber Dağlarında
Katmer katmer kefensiz donmuşam...
Çanakkale’de etten duvar olmuşam
(...) Yeraltı kaya yağlarım sulandırmış ağızları
Hemhal manda manda paylaşılmışam...
Öyle ki et ve tırnak misali ayrılmışam
Süt kuzu yavru gibi koparılmışam Anadolu’dan
Yılanlar tıslamış köpekler hırlamış ardımdan,
Sahipsiz kalmışam gavim gardaş, nerdesen...
Lord planları tayin etmiş kaderimi
Misak-i milli sınırlar dışına çıkarılmışam...
İtilmişem, kakılmışam, horlanmışam külliyen
Tekme tokat yerlere yatırılmışam...
Dağ ayılarının önüne atılmışam yaralı
Çöl develerinin hörgücüne tepe taklak asılmışam...
Türk menem demişem Türkçe söylemişem
Eskiyaka’da kurşunlara dizilmişem...
Emeğimin hakkını istemişem
Gavurbağ’da linç edilmişem...
Adalet beklemişem iplere gerilmişem...
Eşitlik yeğlemişem, Zab suyu kana bulanmış Altunköprü’de ekin gibi biçilmişem...
El insaf vicdan dilemişem zindanlara sürülmüşem...
Çığlıklarım katlimin sâlası
Diri diri gömülmüşem gavim gardaş, nerdesen...” diyor yine Türkmen.
Gazi olmak istiyor, şehit ölmek istiyor; kanının son damlası kendi toprağına düşebilsin diye bir tetik istiyor parmağını üzerinde hazır bekletebileceği...
Oysa zatı şahane Mecis’te; kılıf hazırlıyor “Türkmenlere” deyip “Türkmen katillerine” yolladığı silahlar kendisini Yüce Divan’a götürmesin diye!
Yeni politikaları böyle; “ne yani hükümetle Barzani çatışırken tarafsız kalıp petrol gelirinden mi olsaydık” dedi dün en gözde medya müfettişleri; bir borunun içinde peşmergenin kucağına akıttılar seni kavim gardaş; bir kuyu kadar etmedin, inanma “gölge etme” diye sırtını sıvazlamaya kalkarlarsa!

***

Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye hadi işgal altında... Ya İstanbul! Geçtiğimiz hafta, Türk Dünyası Çocuk Şöleni Yürüyüşü’nde Irak’tan gelen Türkmen çocuklar bir türlü anlam veremediler neden “bozkurt” yapmalarından rahatsız oldu “büyükler” !
Şokta,
“Duy hele Kimliğim değiştirilmiş
(...) Evimden yurdumdan göçe zorlanmışam...
Kollarım kırılmış omuzlarımdan
İşkencelerle yoğrulmuşam...
Gözlerim kan çanağı
Fincan fincan oyulmuşam...
Ölmem yetmemiş kâfire
İp sarılmış cesedime
Sokaklarda dolaştırılmışam...
Cıncık gibi ortalığa saçılmış cism-i bedenim
Lime lime dağılmışam gavim gardaş, nerdesen...” diyor Türkmen!
Diyor da, dün ombudsmanı “Diyarbakır’da 2. Hava Kuvvet Komutanlığı garnizon sahası içindeki Türk bayrağının bir protestocu tarafından indirilmesi üzerine Türkiye medyasına milliyetçi bir söylem aniden ve yeniden hâkim olması oldu... Çatışma döneminde çözüm odaklı barış gazeteciliğini devreye sokarak halkı doğru ve sağlıklı bilgilendirme, nefret dilini üretmeme, savaş çığırtkanlığı yapmama gibi hususlara özen göstermemiz gerekiyor... Türkiye medyası sürekli olarak birini ötekine karşı kışkırtan milliyetçilik algısı üzerinden yarattığı neredeyse ırkçılığa varan dilini törpülemek zorunda...” diyen zatı şahane medyası geçit verir mi bu sese!

***

Velhasıl kavim gardaş;
“Beterin beteri var...” diyorsun ya sen şimdi;
“Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşam...
Merhamet beklerken, zulüm bulmuşam...
Böyük devletlerin böyük oyunu
Yok etmek Türk’ün soyunu
Çoraplar örülmüş çuvallar geçirilmiş başıma
Aslanım; kediye boğulmuşam...
Okumak yazmak yok...
Dilim damağıma bağlanmış
Düşünmem, konuşmam, kızmam yasak...
Başın kaldırıp bakmak
Gözün ucuyla süzmek ne cüret...
Elim ayağıma dolanmış
Oturmam, yürümem, gezmem yasak...
Üst üste cansız yığılmışam...
Taş kesilmişem gavim gardaş, nerdesen...
Di gah gel... Di gel ölem di gel... ” diyorsun ya;
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşam; başımda çuval; gözlerim var görmem yasak, kulaklarım var duymam yasak, dilim var, söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil!
Aynı dertten muzdaribim be kavim gardaş, söyle nasıl geleyim!

Yazarın Diğer Yazıları