Devletin üstünden kalkmayan sis bulutları...

Terörist Abdullah Öcalan İmralı’dan çıkarıldı mı çıkarılmadı mı?”..
Tartışma ve iddiaların üstündeki sis perdesi hala aralanamadı. Geçtiğimiz Pazar günü terörün en sıcak bölgelerinde canını hiçe sayarak görev yapmış, sayısız başarı belgeleri ile ödüllendirilmiş muvazzaf bir subay ile Ramazan sohbeti yapıyorduk. Yani; çay, kahve ve cigara yoktu. O anlattı biz dinledik. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık.
Bölgede başından geçenleri anlattı. Tecrübeleri ışığında bugünü yorumladı. Bir kez daha anladık ki; Ankara’nın kışın kaloriferli-sıcak, yazın da-klimalı buz gibi odalarında ahkam kesmekle olmuyor. Güvenlik güçlerimizin teröre karşı giriştiği eşsiz mücadeleye gerçekten yıllarca “Fransız” kalmışız. Onları anlayabildiğimizi sanmışız ama yalnızca birazcık hissedebilmişiz.
Niye mi?
Çünkü bu kahramanlar yıllarca hiç  şikayet etmediler, hiç ağlamadılar. Sadece ve sadece vatan aşkı ile mücadele ettiler. Onca yapılan haksızlığa, onca yapılan karalama kampanyalarına karşın hala şikayet etmiyorlar. Sadece yutkunuyorlar. Ama çok dolular. Komutan, bölgede yılmadan yorulmadan mücadele veren Mehmetçik adına konuşuyor. Diyor ki; “Elimiz kolumuz bağlandı. Son yıllarda olup bitenler kanımıza dokunuyor...”  Dediklerinin daha fazlasını yazmamak için söz verdim.
Söz, terörist Öcalan’a ve ona yapılan VİP muamelesine gelince komutanın  yüzündeki damarlar dışarıya fırlayacak gibi oldu. Bir konuda hayretler içinde olduğunu vurguladı. “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli neden ‘Öcalan İmralı da mı’ sorusunu ortaya atıp ondan sonra geri çekildi. Bir daha konuşmaz oldu” dedi. Komutana göre; bu kesin bilgi Devlet Bahçeli’ye oldukça sağlam askeri kaynaklardan gitti. Komutanın kendi bilgilerine göre, Öcalan ile MİT yetkilileri devamlı görüşme halinde ve bu görüşmelerde asker inisiyatif alamıyor. MİT yetkilileri İmralı’ya gelip cani ile görüşürken 7/24 kayıtta olan tüm kameralar o an kapatılıyor ve tam bir karartma uygulanıyor. Komutan, “Basına da yansıdığı gibi bendeki bilgiler de Öcalan’ın yatta ABD’lilerle görüştürüldüğü” yönünde diyor. Komutan, Devlet Bahçeli’ye giden bilgileri topluyor, çıkarıyor ve ortaya atılan sorunun ardından girilen sessizliğe bir türlü anlam veremiyor. Bu anlattıklarının ardından komutan daha da çarpıcı bir tespitte bulundu; “Hükümet ile terör örgütü PKK müzakere masasında ve görüşmeler devam ediyor”..
 Dayanamayıp hemen sordum;
 “Elinizdeki hangi somut bilgiye dayanarak bunu söylediniz?”
Aldığım cevap;
 “Size en basitini anlatayım. Hükümet ne zaman PKK ile müzakere masasına otursa, terörist faaliyetler ile ilgili bizlere gelen duyumlarda  büyük bir azalma olur. Her gün onlarca aldığımız istihbarat sayısı neredeyse 1’e, 2’ye iner. Yine benzeri bir dönem yaşıyoruz. Güneydoğu’da her gün çeşitli yerlerde sıcak çatışmalar oluyor ama sizin medya mensupları olarak haberiniz olmuyor. Sadece şehit olduğu zaman haberiniz olur. Bunca çatışmanın olduğu dönemde istihbaratlar yine sıfır düzeyine indi. Bu da bize PKK ile müzakere masasına oturulduğunu gösteriyor.”
Dondum kaldım. Benim şaşkınlığımı anlayınca komutan da yüzüme bakıp acı acı gülümsedi. Ardından da geçtiğimiz Perşembe günü Ankara’da nasıl büyük bir facianın eşiğinden döndüğümüzü anlattı;
 “Siz farkına varmadınız ama büyük bir canlı bomba tehlikesi atlattık. Geçtiğimiz Perşembe günü polis Ankara’da kırmızı alarmdaydı. Bir canlı bombanın Güvenpark, Necatibey caddesi veya Ulus’ta kanlı bir eylem yapacağına ilişkin ihbar almışlardı. Bu tür ihbarlar çok önceden gelirdi. Fakat bu sefer canlı bombanın Ankara’ya girdiğinden kimsenin haberi olmamış. Bendeki bilgiler göre; patlayıcıları Ankara’ya getiren biri polise telefon edip eylem planını haber vermiş, ‘vicdan azabı çekiyorum. Onun için sizi aradım’ demiş. Şükürler olsun ki polisin aldığı yoğun tedbirler sayesinde acı bir olay yaşamadık. Ama durum ortada.”
İftar vakti yaklaştığı için komutanla sohbetimizi noktaladık. Eve vardığımızda yine acı bir haberle yıkıldık. Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada;
“22 Temmuz 2012 Pazar günü saat 16.55 sıralarında, 4 helikopter mürettebatı ve 11 kişilik emniyet timi ile birlikte Yüksekova’dan kalkan Jandarma Genel Komutanlığına ait bir S-70 Sikorsky tipi helikopterimiz; Dağlıca 12 km kuzeydoğusundaki Deryan Tepe’ye inişe geçtiği esnada, ilk belirlemelere göre güç kaybına bağlı olarak kaza kırıma uğramıştır.” dendi.
Dağlıca’da yine 5 şehit verdik.
Kabil’de “düşen” helikopterimizin ve Suriye tarafından düşürülen jetimizin üstünden sis perdelerinin kaldırılamaması ve devamlı birbirleriyle çelişen açıklamalar ne yazık ki kuşkuculuğumuzu arttırdı. Dağlıca’da  düşen helikopterle ilgili Kara Havacılık Okulunda görev yapan tecrübeli pilotlarımızın görüşlerine başvurduk. Onların da bizimkine benzeyen kuşkuları var;
“Bu helikopterler  kolay kolay güç kaybına bağlı olarak düşmezler. Ama incelemeleri beklemek lazım” diyorlar.
 “Düşürülme olabilir mi? Görüntülerde helikopterin düştüğü yere bakıyorum, kışlaya çok yakın. Kaza olasılığı daha yüksek değil mi?” dedim. “Ne yazık ki o bölgedeki karakol ve birliklerimiz gece gündüz taciz atışlarına hedef oluyorlar. Her şey olabilir” yanıtını aldım.
Katmerli acılarla yaşadığımız yetmiyormuş gibi Devlete güvensizlik hissinin yayılması ve adeta başıboşluk düzenin hakim olması.
Bu çürümüşlüğe toptan son verecek sağlam bir lidere ihtiyacımız var!..

Yazarın Diğer Yazıları