Devletin siyasi aklı kaybolursa
Dünya sosyal medyada Türkiye''de olanları dizi gibi izliyor. Her gün siyasette yozlaşma ve devlette çeteleşme videoları, kaçaklar, kara para aklamalar, uyuşturucu kaçakçılığı gibi sorunların tartışılması, üstelik bu iddialara karşı, siyasetin, devletin ve özellikle yargının sessiz kalması, dünya kamuoyunda Türkiye algısını bozdu.
Aslında Türkiye''de devletin siyasi iktidar tarafından kullanıldığı Freedom House (Özgürlükler Evi) yıllık raporlarında ve Dünya Adalet Projesi raporlarında da yer aldı. Söz gelimi 2021 Türkiye raporunda ''''Devlet şeffaf işliyor mu'''' sorusuna verilen puan 4 üstünden sıfırdır. Şimdi bunun üstüne yaşananlar da eklenince, dünya kamuoyundaki itibarımız maalesef daha çok zedelendi.
ABD''de ve Avrupa''da veya herhangi bir demokraside bir siyasi iktidarın veya bir grubun devleti ele geçirmesi ve devlet imkanlarını kendi siyasi misyonu için kullanması kimsenin aklına gelmez. Zira devlet, "toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel bir varlıktır."
Milletin oluşturduğu bu devlet, sosyal refah, iç düzen, savunma, sağlık faaliyetlerini düzenler. Toplumun huzur ve refahı için kural koyar, düzenler, yetkilendirir, yasaklar koyar. Devletin siyasi iktidara göre değişmeyen, kökleşmiş bir kurumsal yapısı vardır.
Millet demokratik seçimlerle, kendi adına ve geçici olarak yönetmek üzere devleti bir siyasi partiye veya partilere emanet eder.
Baştan da söylediğim gibi, demokrasilerde devlet kurumsallaşmıştır. Başta meclis ve senato gibi kurumlar olmak üzere, denetim mekanizmaları gelişmiştir. Bu mekanizmalar hiçbir başkanın veya hiçbir hükümetin, devletin üzerinde keyfi veya ideolojik tasarruf yapmasına izin vermez.
Rejim değiştirmek, dikta kurmak ve devlet imkanlarını sonuna kadar kullanmak isteyenler ancak Türkiye''de FETÖ örneğinde olduğu gibi her türlü hile ve hurda ile devleti ele geçirmeye çalışır. Yani devlet imkânlarını haksız tasarruf edenler veya ele geçirmeye çalışanlar, bir anlamda milletin emanet ettiği mala hıyanet etmiş olurlar.
Devlet parti devleti olursa, İran''da, Pakistan''da olduğu gibi gibi şeriat devleti olursa, tarikatlar tarafından paylaşılırsa, bir diktatörün devleti olursa, bu fonksiyonlarını kullanamaz.
Çin''de tek parti var ve fakat devlette kurumsal yapı var. Çin''de de Stalin gibi bir diktatör çıkarsa, devletin kurumsal yapısı da kaybolur.
Öte yandan devletin ülke kalkınmasında etkili olabilmesi için devlet yönetiminin şeffaf olması gerekir. Devletin şeffaflığı, aynı zamanda devlet bütçesinin halk adına hareket eden meclisler tarafından denetimine imkan vermekle olur. Bu yolla halkın vergileri de çarçur edilmemiş ve bütçe kaynakları daha etkin kullanılmış oluyor.
Bu sorunlar her açıdan hayatımıza negatif yansıyor. Önceki gün arabayla İzmir''e gittim. Gidiş-dönüş 800 lira. Benim ödediğim 800 lira yanında ayrıca vergi mükellefleri de talep garantisi nedeni ile ilave bir 800 lira ödüyor. Gidiş-dönüş olarak hizmet maliyeti 1600 lira. Bu para müteahhitlere ödeniyor. Devlet -özel sektör iş birliği yoluyla yapılan yatırımlara hem talep garantisi vermesinin, hem de dış borcuna kefil olmasının dünyada bir başka örneği yoktur. Bu yatırımları devlet borçlanarak yapmış olsaydı, bu 1600 lira ile borcunu daha kısa sürede öderdi. Üstelik de kâr payı olmazdı ve devlet özel sektöre göre daha düşük faiz öderdi. Yani 1600 lira olan hizmet maliyeti bin liraya düşerdi.
Nereden bakarsak bakalım, talep garantili, yol, köprü, havaalanı, hastane yatırımlarını devletin bu yolla yapması iktisat mantığına aykırıdır. Akla zarardır. O zaman da kamuoyunun kafasında, siyasi iktidarla ve devletle ilgili soruların sayısı artıyor.
Özetle; Türkiye''de ekonomik istikrarın bozulmasının temel nedeni de devlet ve siyaset aklının bozulmasıdır.