Devletin bekası...
Tarihin her döneminde düşüncenin en büyük hasmı olan 'Politik Pragmatizm' yine devrede. Politika böyle bir şeydir zaten, her şeyi hakimiyeti altına almaya çalışır. Alamadığı fikri de çekiştirir durur. Bir süre sonra bakarsınız ki ortada başka bir şey var.
Bu çekiştirme hâline mecburdur politikacı. Çünkü, eğer "eylem" önderi olduğunu iddia ettiği düşünceye uymuyorsa tek çare düşünceyi o eyleme uydurmaktır. Gerisi hamasete ve belagata kalıyor.
Her "manüpilatif" karar sürecinde karşımıza çıkan "İnandığın gibi yaşamazsan, yaşadığın gibi inanırsın" meselesini burada da görüyoruz.
İsmi ister İslamcı ister Milliyetçi olsun durumumuz tam olarak bu. Bugün "Millî Görüş" olarak isimlendirilen İslamcılığın politik yorumu ile Milliyetçileri aynı kaderde birleştiren şeyin sebebi böyle bir şey...
İdeolojinin adında "İslam" olunca fetva makamları, cami kürsülerinden el sallayarak "kaaafirler!" diyen "Ulema"nın olduğu bir dünyada onların işi daha zor. Bizde en fazla "hıyanet"le suçlanırsın, onlarda "küfrün gayya kuyusuna yuvarlanmak" var.
Şaka bir yana dünya görüşlerimiz farklı ama kaderimiz aynı. İbn Haldun'un dediği gibi sebep coğrafya olmasın?
Siyasetçinin fikir adamının üzerinde pozisyon aldığı ve her ne hikmetse fikri sınırları fikir adamından ziyade politikacının belirlediği bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu topraklarda her şey olduğu gibi fikir de politik pragmatizmin emrinde veya emrine verilmek isteniyor.
Seçilmeyi hedefleyen politikacı politikayı seçim üzerine kurmak zorunda. Bu sebeple doğrunun tabana yayılarak daha esnek, seçmenin gönlünü kırmayacak bir biçim alması gerekiyor. Politikacı açısından halkı değiştirmektense fikri değiştirmek daha kolay. Değişen fikrin tevilini yapacak maaşlı kalemşorlar, ısmarlama "ideologlar" olunca politika için işler kolaylaşıveriyor.
Hâl böyle olunca altı ay önce "ideolojinin" gereği olarak karşı çıktığınız bir şeyi aynı ideolojik gerekçelerle savunabiliyorsunuz. Fikirdeki sapmayı kendinize izah edemediğiniz anlarda da "bizi hiç yanıltmadı" gibi ilginç yaklaşımlar geliştirip işin içinden çıkabiliyorsunuz.
İmamın masuniyeti, önderin şaşmazlığı veya liderin yanılmazlığı karinesi, adına her ne derseniz deyin bu coğrafyanın hediyesi olan bir zihni yapıya evriliyorsunuz farkında olmadan.
Anlaşılan o ki suç İbn Haldun'un teorisinde. Liderler yanılmayacağına göre...
***
Milliyetçilerin on yılları başkalarının çizdiği "suç" dairesine ait olmadığını ispata çalışmakla geçti. Buna çalışırken hep bir savunma hali ile faşizmin kralını inşa edenlere faşist olmadığını, darbecilerle tezgah olanlara darbeci olmadığını, ilmi ait olduğu ideolojik sınıftan edindiği imtiyazlardan menkul kimselere Milliyetçilerin de bilim üretebileceğini, şarkı söyleyebileceğini, sanat yapabileceğini hasılı "normal bir insan" olduğunu ispat etme ameliyesi ile uğraştı durdu.
Rutinimiz budur: Milliyetçiler suçlanır, sonra ispata davet edilir...
Şu günlerde tarih tekerrür ediyor: "Fena fid-devle" kavramını Türk düşüncesine hediye eden Türk Milliyetçileri "devletin bekasına" hizmet ettiğini ispat etmek adına bir karar vermeye davet ediliyor.
Böyle bir davette davetin esasına ve davet sahibinin samimiyetine dikkat edilir. Esas denince akla iki soru geliyor:
- Bu metinde devletin bekasını ilgilendiren maddeler hangileri?
- Devletin beka sorun varsa bu sorunun oluşmasında davet sahibinin katkısını görmezden mi geleceğiz?
Samimiyet denince de acı tecrübeler...
Bu arkadaşlar daha iki yıl önceye kadar "devleti öldürerek Oidipus kompleksimizi aşabileceğimizden" bahseder, devletin bekasına kastedenlerle masaya oturmalarına karşı çıkanları "bunlar kandan beslenir" diyerek tekfir ederlerdi.
Tam da "değiştiler, takılmayın geçmişe, samimiyet testine ne gerek var?" derken...
Geçtiğimiz hafta sahibinin ülkesinde "Özgürlük Kürtlerin hakkıdır!" sözleriyle topraklarımızdaki yancılarına göz kırptıktan sonra ülkemize gelenlerin "sözde" bayrağını tepemizde sallandırıp, üstelik bir meziyetmiş gibi bunu savunuverdiler...
Örnek olay gösteriyor ki virajı aldıkları anda fabrika ayarlarına dönecekler.
İnsan düşünme yeteneğine sahip bir varlık.
Düşünelim...
Sağlıklı bir karar verelim...
Bu metni önümüze getirenlerin de dediği gibi devletin bekası söz konusu...