Devleti dışlamanın maliyetini çekiyoruz

Küreselleşme ile birlikte, piyasa ekonomisine dayanan gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerle aynı şablonu uyguladı. Bu nedenle bu ülkelerde devlet dışlandı, piyasa spekülatif ve kırılgan bir yapı kazandı.

Gerçekte ise, devlet piyasa ekonomisindeki başarısızlıkları telafi eder. Aksak rekabet şartlarını düzeltir. Ülke kalkınmasında etkili olan eğitim, sağlık ve çevre gibi sosyal faydası yüksek olan hizmetleri yapar veya organize eder.

Türkiye 1933 sonrası devletçilik uygulaması ile birinci beş yıllık sanayi planlaması yaptı ve sonradan özelleştirme kapsamında özelleştirilen kamu yatırımlarını o dönemde yaptı. Limanları ve demiryollarını devletleştirdi.

1963 planlı dönemde karma ekonomi uygulaması ile imalat sanayii gelişti.

Pratikte gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayırımı; fert başına düşen GSYH ayırt edilir. Ancak Tek başına GSYH yeterli değildir. Söz gelimi Katar ve Suudi Arabistan''da petrol gelirleri nedeni ile fert başına GSYH yüksektir. Ama bu ülkeler kalkınmış ülkeler değildir. Bu nedenle kalkınma kriteri olarak sanayileşmeyi de eklemek gerekir.

Günümüzde sosyal ve insani gelişme de gelişmiş ülke kriteridir. Hatta Eğitim ve sağlık düzeyini de içeren İnsani Gelişme Endeksi bu günkü gelişmiş ülke kriterleri içinde ön plana geçmiştir. Sosyal ve insani gelişme, piyasa ekonomisini kısmen ilgilendirir. Devlet müdahalesi ile gerçekleşir.

Bugünkü gelişmekte olan ülkelerin sanayileşme ve gelişme şansları daha yüksektir. Zira teknolojik gelişme için asırlar geçmesi gerekmez. Örnekleri vardır. Global ekonomi içinde bilgi alış-verişi daha kolaydır.

Bu imkanlara karşılık bazı şartlar ağırlaşmıştır. Sanayileşme sürecinde köyden sanayiye ucuz emek transferi yolları kapalıdır. Zira nüfus zaten şehirlerdedir. Çin bu alanda istisna olmuştur. Ancak bu gün Çin''de de ücretler artmıştır.

Türkiye''de 85 milyon nüfusun 5 milyonu kırsal kesimde kalmıştır. Köyden gelenlerin bir kısmı şehirlerde işsiz gettolar oluşturmuştur. Bunlar Türkiye''de siyasi popülizme mecburen evet demişlerdir.

Gelişmekte olan ülkeler, İkinci Dünya Savaşı''ndan sonra Keynesgil politikalar uygulayarak 1970 yılına kadar hızlı bir büyüme sağladılar. Ancak 1970 sonrasında Petrol krizi, Keynesgil politikaların popülizme dönüşmesi ile gelen yüksek enflasyon, dış borç sorunu yaşamaya başladılar.

Gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunlarının çözümü için, 1970 Washington Konsensüsü kabul edildi. ABD ve diğer G-8 ülkeleri tarafından kabul edilen bu konsensüs Neo-liberal politikaları öneriyordu. Bu politikalar, serbest piyasayı, Ticaretin liberalleşmesini, devletin ekonomi içindeki payının azaltılmasını öngörüyordu.

Bu konsensüse uymayan Güney Kore bugün kalkınmış bir ülkedir. Çünkü Güney Kore kendi ülkesine göre kalkınma politikaları uyguladı.

Türkiye ise kraldan çok kralcı oldu. 1980 sonrası Özal tarafından ve 24 ocak kararları ile uygulanan liberal politikalar o günde bu günde başarısız oldu.

Özellikle 2018 sonrası mülkiyet haklarında sorun yaşanması, 2018 sonrası ekonomik istikrar sorunu için temel belirleyici oldu.

Gerçekte, kalkınma politikalarında bir şablon uygulamak doğru değildir. Zira her ülkenin içinde bulunduğu iktisadi konjonktür farklıdır. Her ülkenin iç dinamikleri farklıdır. Demokrasi kültürü farklıdır. Din anlayışı farklıdır. Devlet yapısı farklıdır.

Öte yandan Hangi ülke olursa olsun devletin kurumsal olmadığı bir ülkenin kalkınma şansı yoktur. Toplumda ve siyasette yozlaşma, yolsuzluk ve popülizm kalkınmayı engeller.

Bütün bu nedenlerle Gelişmekte olan ülkelerde;

* BİR… Devletin piyasaya müdahale etmesi, gelir dağılımını düzeltici önlemler alması, istihdam yaratması;

* İKİ … Halkın demokrasi talep etmesi gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları