Devleti 'ağlama duvarı' sanıyorlar
Bir yaşındaki Almina’nın katledildiği günden bu yana 4 yaşındaki yeğenim Almıla her konuştuğu insana aynı soruyu soruyor:
- Düşmanlarımız hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Düşmanlarımız hakkında bir fikriniz var mı?
- Düşmanlarımızı yakaladılar mı? Yakaladılar değil mi? Yakalamazlarsa başkalarını da öldürürler değil mi?
Telefon konuşmalarımdan Gaziantep’e giden arkadaşlarım olduğunu anlayınca korkuyla kucağıma koşuyor:
- Halacığım düşmanlarımız ya onlara da bir şey yaparlarsa? Kim koruyacak onları? (En korkuncu bu soruya verecek cevabımın olmaması!)
- Uzak mı Gaziantep; düşmanlarımız buraya da gelirler mi?
***
Uzak değil;
1 yaşında bebek bedeni paramparça olan Almina’nın, Türkiye’nin diğer ucunda Tekirdağ’da 4 yaşındaki Almıla’yı masal dünyasından çıkarmasını sağlayacak kadar yakın!
“Acıyı bal eylemeye” alışmış bir neslin “şeker” yeme çağındaki çocuklarına, torunlarına, aslında acıdan bal eylemenin mümkün olmadığını erkenden öğretecek kadar yakın!
***
4 yaşında bir çocuğa, sokaklarında, okullarında sapıkların, sapkınların cirit attığı asayişsiz bir ülkede kendini koruyabilmesini sağlayacak asgari bilgileri öğrettik ama ailemizde hiç kimse “düşman” diye bir kavram yaratmadı Almıla’nın zihninde. “Düşman” sözcüğü ilk ve son defa kreşinde “Çanakkale Türküsü”nü öğrenirken dinlediği hikaye ile girdi hayatına. O kadar!
Ve bu çocuk bile; sadece gazete sayfalarına basılan o gülen yüzlü bebek fotoğrafının kana boyandığını görerek, ne anlama geldiğini bilmediği PKK’nın, teröristin, terörün “düşman” olduğunu idrak edebiliyorsa, ey o canilerden, alçaklardan, katillerden, hainlerden “dost” yaratma çabasında olan koca koca adamlar;
Ağlamayın!
Anamızı ağlattınız;
Ağlamayın!
Evlatlarımıza kıydınız, diri diri yaktınız onları;
Ağlamayın!
Devletler; gözyaşlarından inşa edilen ağlama duvarları değildir. İstediğiniz kadar kalkan yapmaya çalışın bekanıza; vatandaşını koruyabilme kabiliyeti “kaybettirilmiş” devletler iktidarlarını koruyabilir mi?
Düşmüş omuzlarınız, bükülmüş boyunlarınız, -nasıl olduysa artık- kızarabilmiş suratlarınız; her cenaze namazında, her Fatiha’yla, her tekbirle iktidarınızın “veda hutbesi” tamamlanıyor diye değilse...
Cami avlusuna son anda gelip kaçar gibi gitmenize neden olan utancınız samimiyse...
Ağlamayın!
Dün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Gaziantep’te düzenlediği basın toplantısında söylediği bir tek cümlenin gereğini yapın:
“Çerçevesi medyaya, iş alemine, sivil toplum kuruluşlarına ve siyasete kadar uzanacak terör ve bölücülük soruşturması açın”!
Bu bile yeter!
Gazetecilerin terör kamplarını “komşu kapısı”na çevirdiği, örgütün postacılığına soyunduğu, milletvekillerinin teröristlerle sarmaş dolaş olup hasret giderdiği bir hukuk devletinde olması gerektiği gibi Cumhuriyet savcılarının harekete geçmesini sağlayın; tek başına bu bile sizi “arayıp da 30 yıldır bulamadığınız, vuramadığınız” inlere, o inlerdeki vahşilere, onları elleriyle besleyenlere, büyütenlere, kurşununuzu da, hukukunuzu da geçirmeyen zırhlı sığınaklar inşa edenlere götürmeye yeter!
Korkmayın, ben yürekten inanıyorum;
“Var sayılan” terör örgütleriyle mücadele uğruna Genelkurmay Başkanı’nı dahi cezaevine yollayan kahraman savcılarınız(!) “var olan” örgütün ipini çekebilecek kabiliyetteler!
+++
Bizim PKK’ya yaptığımız da nankörlük ama!.
Hiç öyle etnik savaş çıkarmak, bölmek, parçalamak filan değilmiş niyetleri...
PKK’lılar;
Sırf BDP’yi kapattırabilmek için Aysel Tuğluk’la, Gülten Kışanak’ı kucaklamışlar!
Sırf AKP’ye zarar vermek için Gaziantep’te bebeklerin, çocukların canını almışlar!
Nankör müyüz acaba? O zaman biz boşa isyan ediyoruz bu “iyi çocuklar”a?
Meğer ne halisane düşüncelerle şehre inmişler!
Tövbe... Tövbe...
+++
Millet can derdinde
sözde haberci “perde”
Gaziantep’ten bildiren haber kanallarının sabah saatlerindeki anonslarından bir örnek:
“Gaziantep’e ilk gelen isim CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu oldu. Kılıçdaroğlu sabah erken saatlerde şehre geldi. İkinci olarak da Başbakan Erdoğan burada olacak!..”
Bayramın ikinci günü gece yarısı, yani diğer liderlerden bir gün önce Gaziantep’e giden MHP lideri Devlet Bahçeli’nin adı yok haberde!
Yangın yerine dönmüş memlekette millet canının, devlet bekasının derdindeyken bile taklacılık güdüsüyle gerçeği perdelemeye utanmıyor musunuz?
+++
AKP iktidarının iflası
AKP on yıldır iktidarda...
Ve bu on yılda “demokratikleşme” adı altında PKK’ya verilen tavizler dışında teröre karşı hiçbir önlem
almadı.
İlk AKP hükümeti kurulmadan önceki üç yılda verdiğimiz şehit sayısı şöyleydi:
2000’de 29 şehit...
2001’de 20 şehit...
2002’de 10 şehit...
AKP iktidarlarında ise tablo şöyle oldu:
2003’te 31 şehit...
2004’te 75 şehit...
2005’te 105 şehit...
2006’da 111 şehit...
2007’de 146 şehit...
2008’de 171 şehit...
2009’da 80 şehit...
2010’da 106 şehit...
2011’de 162 şehit...
2012’de yaklaşık 150 şehit...
Bunlar sadece terör örgütünün öldürdüğü askerlerimizin sayısı...
Aynı yıllarda öldürülen polis, korucu, öğretmen, doktor, mühendis ve Gaziantep’tekine benzer kalleş tuzaklarda yitirdiğimiz binlerce vatandaşımız bu sayılara dâhil değil!
***
İstatistik bilimi yalan söylemez...
Yukarıdaki sayıların ifade ettiği gerçek ortada:
Terör kudurdu ama ne yazık ki terörle mücadele yetersiz kaldı!
Bunun nedeni de belli:
Hükümet, iktidardaki yıllarını terörle mücadelede değil, müzakerede yani görüşmede harcadı!
(...) terör örgütleri aç vahşi hayvanlara benzer... Önlerine attığınız mamaları keyifle yutar; mamayı kesince sizi yutmaya devam eder...
Asla doymak nedir bilmez!
(...)
Önümüzde iki yol var:
Ya havlu atıp, bu çapulcu çetesi karşısında yenilgiyi... Yani bir takım çevrelere artık sıcak gelmeye başlayan bölünme fikrini kabul edeceğiz.
Ya da daha fazla kan dökülmesini önlemek için terörle mücadele konusunda çok daha aktif bir tavır takınacağız... Ne yalan söyleyeyim; ben şu anda ikincisini yapabilecek bir iktidarın iş başında olduğuna kesinlikle inanmıyorum! Mustafa Mutlu Vatan
+++
Meclisi bırakın
dağa çıkın
Madem katillere birer kahraman muamelesi yapıp, onları bağrınıza basmak, şefkatle kucaklamak arzusundasınız o halde hiç vakit kaybetmeden milletin vekili olma görevinizden istifa edip dağa çıkın.
Tuğçe Tatari / Akşam
+++
En bayıldığım laf da “Sabrımızı test etmesinler.” Etsinler be kardeşim, ama bir kere de şu sabrının taştığını görelim artık değil mi?
Can Ataklı / Vatan
+++
Her zaman “Ortadoğu bataklığı” diye bir cümle duyarız. İşte şimdi bizzat bu bataklığın içine boğazımıza kadar batmış bulunuyoruz.
Nazlı Ilıcak / Sabah
+++
Zekanızı kontrol ettirin
AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik: Saldırının ardında Suriye ve İran olabilir, diyor. Olabilir. Siz Suriyeli teröristlerin eline silah verip Esad’ı devirmeye yollarsanız Suriye de size karşı PKKterör mekanizmasına katkıda bulunabilir. Ya da bu işi kendi militanlarıyla yapabilir. Malatya’ya füze kalkanı radarını yerleştirirseniz İran da size karşı her türlü terörü destekleyecektir. Eğer Suriye’ye karşı muhalifleri desteklerken veya füze kalkanı radarını oraya yerleştirirken muhtemel misillemeleri düşünmedi iseniz, o zaman zekânızı kontrol ettireceksiniz.
Melih Aşık / Milliyet
+++
Sen bu işin sonunu düşünmedin mi
Sayın Başbakan’ın “karşı tavır” içinde olduğunu ima ettikleri, dün kendilerinin “dönek yandaşları” değil miydi?
O halde?
Güzel bir halk türküsüdür:
“Alçaklara kar yağıyor, üşümedin mi?
Sen bu işin sonunu düşünmedin mi?”
Hem sonra bu lafa ne gerek var?
BDP milletvekilleri, PKK militanlarıyla herkesin önünde sarmaş dolaş, birlik olmaları yetmez mi?
Ne tesadüf değil mi?
***
Yıllar önce arkadaşları, yoldaşları delik deşik edilirken samanlıkta saklanıp paçayı kurtaranlar, şimdi terörist ağırlıyor.
“Habur-2” kapısı açıldı.
Açılım demiyor muydunuz, işte bir açılım daha!
Gaziantep katliamı, 8 ölü, 66 yaralı...
Şair Eşref, Padişah’a “Zulmetmeye elde ahali kalmıyor” demiş...
Biri çıksa “Şehit vermeye elde ahali kalmıyor” dese...
Hasan Pulur / Milliyet
+++
PKK’nın ve siyasal temsilcilerinin “barış” diye bir niyetleri olmadığı, terörden başka yöntem kullanmadıkları da anlaşılmış oldu.
Fikret Bila / Milliyet
+++
“Katil Esad”
Yeni Şafak’tan Abdülkadir Selvi “1 yaşındaki Melisamızın bir katili var. Adı Esad” diye yazmış dünkü yazısında.
Sanırsın Esad var on yıldır ülkenin
başında;
PKK kampından gelip “Pişman değiliz” diyen teröristlerle “hukuk kurmak” uğruna “hukuk devleti”ni “çadır devleti”ne dönüştüren Esad mıydı acaba?
“Açılım” adı altında Öcalan’ın taleplerini “vaat” olarak sunan, “beklenti” yaratan ve terör örgütüne halkı “hani haklarınızı vereceklerdi” diye kışkırtabilme zemini hazırlayan Esad mıydı? “İmtiyaz”ı Kürt kökenli vatandaşlarımızın algısında “hak” haline kim getirdi? Oslo’da Esad mı üstlendi “arabuluculuğunuzu”? “Müzakere” diye ensenize silah mı dayadı?
Esad’ın zafiyeti mi İmralı’ya, adeta PKK komuta merkezi işlevi kazandırdı?
Siz “besi çiftliği”ne dönen Kandil’e girmek istediniz de, Esad canlı kalkan olup önünüze mi geçti?
Bu durumda Süleymaniye’de askerinin başına çuval geçiren de Esad’dı tabii!
Melisa’nın katili Esad’mış! Velev ki öyle; Onun için mi, bebek katilleriyle muhabbete pek teşne olmanız yüzünden mi bir dönem aranızdan su sızmıyordu?!
Gelecek senaryosu
CNN Türk’te Milliyet gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila ve Vatan gazetesi Ankara Temsilcisi Bilal Çetin’in gündem değerlendirmesini dinliyordum. Çetin, Türkiye-Suriye sınırındaki “Batı Kürdistan” girişimiyle ilgili olarak “PKK yeni bir sorun değil. Bunun öngörülememiş olması mümkün değil. Devletlerin böyle konularda gelecek senaryoları olur, mutlaka vardır” dediğini duyunca -iyice yıpranan sinirlerim boşalmış olacak ki- bir gülme aldı...
Yahu, Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta Kademesi’nin çok büyük bir bölümü sırf o “gelecek senaryoları” üzerinde çalıştıklarından dolayı cezaevini boylamadı mı?
İhtimal dahilindeki durumlar için alternatif stratejilerin üretildiği, “Şöyle olursa ne olur” sorusuna cevap ararken kimi zaman uçuk fikirlerin de çarpıştığı beyin fırtınalarının yapıldığı gelecek senaryolarının “suç delili” olarak iddianamelerde yer aldığı bir ülkede kim, hangi ihtimaller için alternatif politika üretebilir Allah aşkına?
+++
Ne bayramdı
be kardeşim
Bilanço itibariyle... CHP’li Hüseyin Bey’in “kardeşleri”, üç günde, dördü çocuk, dokuzu sivil, biri polis, dördü asker, 14 insanımızı katletti. Ama, sakın endişelenmeyin. Listeyi tek tek inceledim, aralarında sadece “bi Mehmet” var. Gerisi, İsmail, Sercan, Süleyman, Sevgi, Duygu filan... AKP’li Hüseyin bey’in söylediği gibi “bi kaç Mehmet” bile değil yani.
***
(Meclisimiz hâlâ tatile devam edip... Fatih Terim, kan gövdeyi götürüyor, milletin evine ateş düşmüş, ayıptır beyler, futbolun nesini konuşayım derken... Allah’tan bi mebusumuz çalışıyor, televizyonda gol pozisyonlarını yorumluyor. “Şükür” bi nevi.)
***
(Meclis demişken... CHP lideri, rehinenin kendisini rehin alana âşık olmasından yola çıkarak, AKP’ye oy verenlerde Stockholm sendromu olduğunu söylemişti. CHP mebusu, kendisini kaçıranlara kardeşlerim dedi, aynı CHP lideri, Stockholm sendromunun feriştahından hiç bahsetmedi... Tıpkı, BDP mebuslarının PKK’lılarla muhabbet etmesine isyan eden AKP’nin, aynı PKK’lılarla muhabbet eden MİT’çileri unutup, Oslo sendromundan hiç bahsetmemesi gibi.)
Yılmaz Özdil / Hürriyet