Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

“Devlet”, İmralı ve Mısır’daki olaylar

Başbakan, terörist başı Öcalan ile “devletin çeşitli birimleri görüştü, görüşüyor” demişti. Aysel Tuğluk, (Öcalan’ın atadığı DTK eş başkanı) da her İmralı ziyareti sonrasında yaptığı gibi Öcalan’ın “devletle” (!) görüşmeleriyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: “Devletle yapılan görüşmeler boyutuyla da geçen hafta bir görüşme gerçekleştirdiğini ve aslında Mart ayının sorunun nasıl bir seyir izleyeceği konusunda önemli bir ay olduğunu, kendisi kamuoyunun bilmesi gerektiğini belirtti” diyor. Tuğluk/Öcalan bir yandan “devlet”le muhataplık vurgusu yapıyor, ardından da Mart ayı ile ilgili tehdide dikkat çekiyor.
Öcalan’ın “devletle görüşüyorum” ya da bazı DTK propagandistlerinin “Öcalan devletle görüşüyor” söylemleri amaçsız değildir. Burada “Devletle görüşme” kavramının üzerine özel vurgu yapılması önemlidir. Bu vurgu ile Öcalan yandaşlarına ve topluma İmralı’da görüşmelerin yapıldığını ve bu görüşmenin taraflarından birisinin Öcalan, diğerinin ise devlet olduğu söylenmiş oluyor. Bu söylem iki anlam içeriyor: Birincisi devletin Öcalan’ı muhatap almış olduğu, ikincisi de Öcalan’ın devletle pazarlık yapacak bir statüde bulunduğudur. Burada bir devletin muhatabının bir başka devlet olduğu düşünülürse Öcalan’a bir nevi devlet muamelesi yapıldığı duygusu yaratılmış oluyor.
BDP Muş Milletvekili Nuri Yaman’ın, TBMM Genel Kurulu’nda “Kürt özgürlük hareketinin lideri sayın Öcalan” gibi cüret ötesi sözlerinin bu bağlamda değerlendirilmesi gerekiyor. Yaman’ın bu sözleri haklı olarak TBMM’de büyük bir gerilime neden oldu. Ama bu durum büyük bir çelişkiyi de içinde barındırıyor. Siz bir yandan Öcalan’a “devlet” yetkilileriyle “muhataplık” imkânı yaratıyorsunuz, diğer yandan da ona “Kürt özgürlük hareketinin lideri” ya da “sayın” denilince tepki koyuyorsunuz. Bu tutarsızlıktır.
Referandum ve açılım sürecini Öcalan’ın bölücü hareket adına son derece başarılı bir biçimde yönettiğine bütün Türkiye şahit oldu. Her iki süreç de “muhataplık” bağlamından kullanılmış, “İrademiz Öcalan” ya da “muhatap İmralı” diyenler bunu başarmışlardır. Bugün Türkiye’de “Öcalan devlet ile görüşüyor” söylemlerinin haber değeri bile kalmamıştır.
AKP iktidarının bölücü ve yıkıcı hareketle ilgili olarak uyguladığı kör strateji, ülkenin birliğini ve bütünlüğünü tehdit eder hale gelmiştir. İktidar, terör ve bölücülük olayını yapılmış olan bir takım haksızlıkların giderilmesi ya da bölge insanına yönelik olarak bazı düzenlemelerin yapılmasıyla çözüleceğini düşünmektedir. Bu düşünce ile başlatılan “demokratik açılım” ve atılan bazı adımlar teröristleri daha da şımartmış ve talepler çıtasını daha da yükseltmesine neden olmuştur.
İmralı hükümlüsünün seçim sürecinde başta AKP olmak üzere Türkiye’ye neyi dayatacağını da şu sözleri ortaya koymuş olmaktadır: “Demokratik kitle gösterileri de bir özsavunma biçimidir. Örneğin Diyarbakır’da halk, Mısır’daki gibi günlerce sokaklardan ayrılmazsa, işte o zaman barış gelir, o zaman Erdoğan’ın kendisi bu sorunun çözümünü talep edecektir. Ayrıca Diyarbakır’da milyonlarca kişiyi bir araya toplayacak güçleri de vardır. Bu yöntem de bir özsavunmadır. Tahrikçilik yapmıyorum.”
İmralı hükümlüsünün yapmak istediği açıktır. AKP’nin 2002 yılında iktidar gelinceye kadar bölgede PKK’ya sempati duyanların sayısı on kat artmıştır. İktidarın uyguladığı politikalar, bölge halkını, PKK’nın her türlü manipülasyonuna açık hale getirmiştir. Bu politikalar bölgedeki halkı BDP/PKK çizgisine itmiştir. Bundan sonra İmralı’daki hükümlü Türkiye’ye yalnız “eylemsizlik sürecini sona erdiririm”, “aradan çekilirim” değil bir de Mısır’da olduğu gibi “halkı sokaklara dökerim” tehdidi savurmaktadır. İmralı’daki devlet muhatap aldığı zat eğer Diyarbakır’da bir milyon insanı sokağa dökecek gücü kendinde görürse Mısır’dakine benzer biçimde halkı sokağa dökeceği kesindir. Durum dikkatle değerlendirilmeyi hak ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları