Devlet ile beraber Ordu da tasfiye ediliyor
“Demokrasi, insan hakları, özgürlük” gibi sihirli kelimelerin kullanıldığı anlarda yapılmakta olan tasfiye işleminin bugüne kadar farkına varamayanlar, bütün bunların yanına eklenen “Açılım” kelimesi ile devletin de tasfiye edilme sürecinin başlatıldığını anlayamadılarsa vay halimize. Nitekim, “Hasip gel. Birinci Meclis’in renklerini tamamlayalım” diyen Devlet Bahçeli bile uyanmış. “Demokratik Açılım” olarak ambalajlanan projeye çok sert çattı. Meydanlara çıkma yerine yine yazılı açıklama yapmayı tercih ederken “Erdoğan’ın taşeronluğu” nda cümlesiyle Başbakan’ı hedef alarak üniter devletin tasfiye sürecine karşı çıktı.
Ümraniye olarak bilinen malum dava konusunda sessizliği tercih eden Bahçeli’nin kendi parti tabanında bile güvenilirliği kalmadığı için sözlerinin ciddiye alınıp alınmadığı da tartışılır. Türkiye’de milli refleksin törpülenmesinde önemli rol alan Bahçeli’nin yargı üzerindeki baskılar konusunda sessizliği bugün başlayacak olan Yüksek Askeri Şûra kararları ile de sürüyor. İktidar olduğu sırada Cumhurbaşkanlığı fırsatını tepip tarihi fırsatı kaçıran Bahçeli, TBMM Başkanlığı konusunda da tavırsız. Bir taraftan kendi seçtirdiği Cumhurbaşkanı Gül’ü eleştiren Bahçeli’nin AKP’nin TBMM’de tıkandığı konularda nasıl da Hızır gibi yetiştiğine dair örnekleri yeniden hatırlatmaya gerek var mı? Benim asıl merak ettiğim Bahçeli’nin bugün başlayacak olan YAŞ toplantıları sonunda alınacak kararlar ile ilgili takınacağı tavırda. Aylar önce bu sütunlardan AKP hükümetinin YAŞ’ta alınacak kararlara şerh koyup koymayacağı hususunu dile getirmiştim. Malumunuz bugüne kadar ihraç edilen personel için her defasında şerh koyan AKP hükümetinin terfilere müdahil olup olmayacağını sormuştum. Yapıyı yakından takip eden değerli bir dostum “Gerek kalmadı ki. Malum davaya adı bulaştırılan personelle ordu içinde de hedefledikleri tasfiyeyi gerçekleştiriyorlar” dedi. Anlattıklarını bir araya getirdiğimde TSK’nın yıllar önce şekillenen emir komuta zincirinin yıllar sonrası için nasıl da koparıldığını anladım. Öyle ya 8 - 10 yıl sonrasının komutanları aşağı yukarı belli iken bugün böyle bir şey mümkün mü? Tasfiye yüksek kademelerden değil orta ve gerilerden başladı bile.
Deniz Kuvvetleri’nde terfi sırası gelen kurmay albayların 8 tanesi soruşturmaya dahil edilerek Amiralliklerinin önü kesilmiyor mu? Bu konu Albay Dursun Çiçek’in tutuklanıp serbest bırakılmasıyla su yüzüne çıkmıştı. Ama Hava Kuvvetleri unutuluyor. Hakim ve savcıların gizlice fotoğraflarını çekenler bazı generallerin özel hayatlarını yasa dışı takibe alıp istifalarını sağladılar. Ama asıl konu tele vole dedikoduları değil. “Karargah evleri” denen hayali iddianameyle çoğunluğu pilot ve kurmay olan havacı subayların çok önceden yollarının kesilmesidir. Ömürlerinde Doğu Perinçek ile karşılaşmadıkları gibi İşçi Partisi’nin fikirlerinin kenarından bile geçmeyen havacı subaylar Perinçek ile ilişkilendirilip tasfiye ediliyor.
Hava ve Deniz’de tasfiye yapılırken Kara ve Jandarma’da boş mu duruluyor? “Eruygur’u nereden tanıyorsun? Hurşit Tolon ile niye görüştün? Şehit cenazelerinde kiminle selamlaştın? Lojmandaki devre arkadaşının evinde çay içerken ne konuştunuz?” diye sudan sebeplerle sorgulanan personelin sicil dosyalarına malum davanın gölgesi düşürülerek önleri kesilmiştir.
Bir taraftan askeri okullara sızmaya çalışanlar, diğer taraftan genç subayları daha yolun başında iken tasfiye edebilmek için uydurdukları senaryoları da boşuna değil. Tutuklanan teğmenlerin hemen hepsi okullarını derece ile bitiren idealist Atatürkçü subaylardır. Bu personele istinat edilen suçlarla ilgili elle tutulur bir delil yok iken hapiste tutulmaları sicillerini bozma ve yıldırma operasyonunun bir parçasıdır. Yargılama sonunda beraat edeceklerinden emin olduğum subayların istikbali ile ilgili düşüncelerini tahmin edebiliyor musunuz?