Devlet içinde devlet!..
“ABD üssü” olduğu iddialarını şiddetle yalanlayıp
“NATO kuruyor” dedikleri Kürecik’teki Füze Radar
Sistemi’nin sahibi Pentagon çıktı
Devlet içinde devlet!..
Genelkurmay’a soruyorlar, Dışişleri Bakanlığı’na git deniyor. Dışişleri’ne soruyorlar, cevap Milli Savunma’dan geliyor: İlgili makam izin vermedi. İlgili makam kim? No comment!
***
ABD Savunma Bakanlığı’na kısa bir dilekçe yazdım. Aynen şöyle:
“Ben Radikal gazetesinden Ezgi Başaran. Malatya Kürecik’e yeni konuşlanan NATO kalkanıyla ilgili bir makale yazıyorum. Bu nedenle tesisi ziyaret etmek istiyordum ama ana muhalefet partisinden vekillerin bir türlü izin alamadığını öğrendim. Ne Türkiye ordusu, ne Dışişleri Bakanlığı ne de Milli Savunma Bakanlığı böyle bir izin vermek konusunda yetkili olduklarını söylemiş. Malatya’daki NATO kalkanını ziyaret etmek için izin alınması gereken merci ABD Savunma Bakanlığı mıdır? Eğer öyleyse bana ne yapmam gerektiği konusunda bilgi verebilir misiniz?”
2 gün sonra cevap geldi:
“Ezgi Başaran, Amerikan Ordusu’na olan ilginizden dolayı öncelikle teşekkür ederim. Maalesef sözünü ettiğiniz bölgeye ziyaretçi kabul etmiyoruz. İleride bu konudaki politikamız değişirse diye talebinizi bir dosyada bekleteceğim. Çalışmalarınızda bol şans dilerim. Saygılar, Bob Close.”
***
Kendisine, “Sevgili Bob, ben Amerikan Ordusu’yla değil, Malatya’yla ilgileniyordum. Malatya’yla ilgilenince bundan böyle Amerikan Ordusu’yla da ilgilenmiş mi sayılıyoruz” diyesim...
Yahut “Bu durumda arada bir güncel kuru kayısı fiyatlarını da size mi danışacağız” diye sorasım... Gelmişti. Kabalık olmasın diye içime attım. Sonuçta koskoca Amerikan Ordusu’nun bir dosyasında ‘ilgili’ olarak kayda geçmiş bulunuyorum. Pentagon’la şaka olmaz.
***
Fokur fokur Ortadoğu’da her şeyin birbirine bağlı olduğunu, sineğin vızıltısından nehrin şırıltısına kadar her şeyin bir hesap dahilinde zuhur ettiğini, Suriye’deki gidişatı, İran’ın tavrını hesaba katarsak... Üstüne bir de ABD’li askerlerin eylül ayından beri bu NATO kalkanını ‘1 Mart tezkeresinde kopan ipleri tamir edecek büyük stratejik ortaklık’ şeklinde yorumladığını hatırlarsak... Ülkemizdeki bu yeni Amerikan üssünün (artık NATO kalkanı, füze kalkanı filan demeyelim) ne manaya geldiğini belki daha iyi anlarız.
Ezgi Başaran / Radikal
+++
Masamın üstünde tepineceğim
Herhangi bir ilden “Birgüncük” gazetesinin on okurunu alalım. Nazlı Hanım saysın soldan; on. Eğer 12 Eylül’de birimize reva görülen zulüm, kendi yattıkları üç ayı en azından üçe katlamıyorsa ben de masamın üstüne çıkıp “Nazlı Ilıcak darbeci değildir” diye bağıracağım. Kendisi gibi saat başı gezecek TV’lerim yok. O yüzden masamın üstü ile yetinin.
B.Seçkin Çetinkaya / Birgün
+++
Sam Amca
seni savaşa itiyor
İç siyasette anti-Amerikan, anti-Siyonist hava basanlar da dış siyasette onlarla aynı dilden konuşuyor.
McCain bizim Hatay Yayladağı’nda basın toplantısı yapıyor. Yanında “İlk Yahudi Demokrat Başkan yardımcısı adayı” olarak lanse edilen Joseph Lieberman var. (Mavi Marmara olayında İsrail lobisi adına Erdoğan’a protesto mektubu gönderen Amerikalı senatörlerden biri değil miydi o?)
Diyorlar ki: “Suriye’de diplomasi çöktü. Askeri yöntem devreye sokulmalı.”
E hani Amerika bir daha buralarda savaşa girmeyecekti?
Basın toplantısında “Zaten biz girmeyeceğiz ki” anlamında şöyle diyorlar:
“Washington’a dönünce Suriye’deki özgürlük savaşçılarının silahlandırılması için yönetimi ikna etmeye çalışacağız. Seneye Şam’da görüşmek üzere...”
Erdoğan’la İsrail lobicisi Lieberman’ı buluşturan, Vietnam gazisi McCain’i telaşla Yayladağı’na koşturan ne ola ki?
***
Irak’ta “kitle imha silahları” yalanıyla dünyayı savaşa ikna etmişlerdi. Şimdi psikolojik harp sırası Suriye’ye geldi. Batı basınında da “kara propaganda” başladı.
CNN, “Suriye’deki özgürlük mücadelesinin genç temsilcisi” olarak tanıttığı Danny ile görüşmek için Humus’a bağlandı. Danny, silah sesleri arasında ve panik halinde, 200’den fazla ölü olduğunu anlattı.
Sonra Suriye devlet televizyonunda gördük ki Danny yayın öncesi gayet sakin, etrafındakilere yayın sırasında efekt olsun diye ateşe hazır olmalarını söylüyor. Ortada çatışma filan yok.
El Cezire’de muhalifler tarafından çekildiği söylenen bir görüntü:
Yüzü sargılı bir çocuk Esad zulmünü anlatıyor. Yine Suriye televizyonu “haberin” montajsız halini yayımlıyor:
Çocuğun yüzüne yalandan bandaj saranlar, ne söyleyeceğini ezberletiyor.
El Cezire’nin Lübnan ofisi şefi, yayın politikasını eleştirerek istifa ediyor.
***
“Savaşta ilk kurban hakikattir”.
Harbe daha fazla para dökmemek için, Ortadoğu’da Müslümanların kanını dökenlerin yalanlarına kanmamalı, lobilerin dolduruşuna gelmemeliyiz.
Bildikleri dilden söyleyelim:
“Kendi çıkarlarınız için Türkiye’yi dünyanın bu parçasında komşularıyla savaşa sokamayacaksınız.” “Türkiye kamuoyu engeller bunu...”
Can Dündar / Milliyet
+++
Başbakan’ın eşi de olsan!
Almanya Başbakanı Merkel, Alman hava kuvvetlerine ait uçakla Napoli’ye gitmiş, tatile..
Eşi Sauer aynı uçağa binmemiş.. Başka bir uçakla Napoli’ye gitmiş.. Orada buluşmuşlar..
Niye mi?
Yasaya göre başbakanın uçağına binen herkesin hazineye 1320 euro ödemesi gerekiyor..
Başbakanın eşi de olsa, çocuğu da olsa.. Sauer’e bu para fazla gelmiş.. 118 euro’ya özel bir havayolundan bilet alarak İtalya’ya gitmiş..
Ne diyelim..
Bir gün biz de demokrasinin o seviyesine gelir miyiz?
Mehmet Tezkan / Milliyet
+++
3. Abdülhamit olma
Geçenlerde ünlü yazar Abdülbari Atwan şöyle yazıyordu: “Eski Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın açıklamalarına göre savaş petrol alanlarında odaklanacak ve yedi İslam ülkesi işgal edilecek.” (Eş Şarku’l Evsat’tan Yeni Şafak, 13 Şubat 2012.)
Zaman Gazetesi için yazı kaleme alan Genevieve Cora Fraser, 1980’lerde başlayan ve 1 milyon insanın hayatına mal olan İran-Irak savaşıyla ilgili Kissinger’ın şöyle dediğini aktarır: “Bizim politikamız onların birbirini öldürmelerini sağlamaktı.” Fraser devam eder: “Aynı Amerikan politikasının bugün de uygulandığı aşikar ve bunu gerçekleştirmek için Anglo-Amerikan güçleri kadar İsrail ve diğer müttefikleri de yakınlarda bir yerlerde konuşlanmış olmalılar ki gerektiğinde yardıma koşabilsinler...” (Zaman, 29 Ekim 2006.)
Pekiyi, bu kombinezonda bizlerin, yani Türkiye’nin rolü ve konumu nedir? Geçen ekim ayında İstanbul’da konferans veren Kissinger, ABD’nin dominant olduğu bölgede biraz geri çekildiğini belirttikten sonra şöyle diyordu: “ABD sonuçta toparlanacaktır, burada Türkiye’nin oynayabileceği çok önemli roller var. Suriye’de bazı çabalar gördük. Nükleer silahların yayılması konusunda Türkiye ve ABD’nin paralel çıkarları var. Füzesavar sistemi de İran’a yöneliktir.”
(Habertürk, 13 Ekim 2011.)
Anglosakson ittifakın yol haritası ortada. Yedi İslam ülkesi işgal edilecek. Ve Türkiye bu bölgesel büyük operasyonda işgalcilerin yanında yer almaya zorlanacak. Bunun bir vehim veya üretilmiş bir komplo olmadığını Afganistan, Irak ve Libya’dan anlıyoruz. Suriye ve İran sırada. Hiçbir işgal, hakim kuvvetlerin o ülkeye girmesiyle sona ermiyor. İçine aldığı toprakları cehenneme çeviriyor, bütün yapı taşlarını yerinden ediyor ve bir süre sonra işgalciler pılını pırtısını toplayıp gitse bile geriye mezhep ve etnik çatışma bırakıyor. Umarım Abdülhamid’in hatasına düşmeyiz...
Ali Bulaç / Zaman
+++
ABD “süre bitti” diyor, biz tehdit ediyoruz, ya bu müdahale yüzünden bizim insanlarımızın hayatı da tehlikeye girerse? Ya ülkemiz karmaşa içindeki Arap ülkelerine döner veya düpedüz parçalanma tehlikesi çıkarsa?
Ruhat Mengi / Vatan