Dersimiz elektrik-elektronik
Tam gün elektrik kesintisi skandalı esnasında bir mesaj atmıştım sosyal medya hesabımdan:
“Şahsen bir elektrik mühendisinin Bilal’e anlatır gibi anlatmasına ihtiyacım var..”
***
ODTÜ’lü bir elektrik-elektronik mühendisi, Begüm Hanım sağolsun cümle cümle tercüme etmiş Enerji Bakanı’mızın ne demek istediğini:
“Bakan Bey: En önemli noktalardan bir tanesi saat 10:36 itibariyle arzımızın fazla, talebimizin de az olduğu zamanlardan bir tanesi. Sabah 07:30-08:30’da tüketimin daha fazla olduğunu görüyoruz.
B. K.: Elektrik şebekesindeki en önemli olay arz-talep dengesinin sağlanabilmesidir. (...) Talep arttığında üretimi arttırmak temel hedefken sistem frekansının dengelenmesi ve voltaj değerinin olduğunca sabit tutulması da gerekmektedir. Çok kısaca özetleyeyim, sistem frekansı santrallerin çalışma hızıyla doğrudan bağlantılıdır. Üretimi arttırmak için santraller daha çok çalışmaya, türbinler daha hızlı dönmeye başlarsa sistem frekansı yükselir. Üretim azalırsa, ya da bir santral bir şekilde devreden çıkarsa sistem frekansı düşer. (Voltaj değeri biraz daha farklı değişkenlere bağlı, ona pek girmeyeyim J.)
Bakan Bey: Nereden kaynaklanıyor olabilir, iletim hatlarından, ya da manevra dediğimiz hadiseden kaynaklanabilir.
B.K.: Sistem frekansını, voltaj değerini veya arz talep dengesini düzenlemek için elektrik şebekesi üzerinde farklı manevralar yapılabilmektedir. Mesela Ankara’da kamu binaları klimaları kapattı ve elektrik talebi/tüketimi düştü diyelim. TEİAŞ tarafından kontrol edilen elektrik şebekesinin de üretimin azaltılması için A noktasındaki santrale üretimini azaltması söylenebilir fakat bu sistem frekansında ya da voltaj değeri üzerinde olumsuz etkiye sebep oluyorsa, B noktasındaki santralde üretimin arttırılması istenebilir. Üretim miktarının hangi miktarda arttırılacağı, hangi hatlar üzerinden sisteme aktarılacağı belli yazılımlar üzerinden hesaplanır ve gerekli santrallere ya da bunların şebekeye bağlantığı trafo merkezlerine gerekli uyarılar yapılır. Bu manevralar yanlış yapıldıysa ya da uyarılar dikkate alınmadıysa sistemin kendini koruma mekanizması devreye girer ve trafo merkezlerinde bulunan ” kesici “ dediğimiz elektriksel ekipmanlar elektriği keser. (Evdeki sigorta evin elektiğini mahallenin elektriğinden kesiyorsa, kesiciler de santralleri ve son tüketici noktalarınının elektrik şebekesi üzerinden bağlantısını keser.) Bunun sebebi maddi zararı engellemektir...
Bakan Bey: Gölbaşı’nda merkezde bir kriz merkezimiz var. Orada bu yakinen takip ediliyor...
B.K.: Tüm Türkiye’deki elektrik şebekesi (trafo merkezleri-santraller) Gölbaşın’daki milli yük tevzi merkezinde izlenebilmektedir.
Bakan Bey: Yani siber bir saldırı mıdır onu da söyleyemem. Bizim merkezlerimiz var, sistemin tamamının gözetildiği merkezlerimiz var. Acaba merkezleri, bölgeleri izole etmediği için mi bunlar oldu? Her bir daire kendi içinde bunu yönetmesi gerekirdi.
B.K.: Elektrik iletim şebekesi kendi içinde bölegelere ayrılır. 154 kV’luk system, 380 kV’luk system, 34,5 kV’luk system (bu iletimden çok dağıtım şebekesi olarak geçer aslında. İletim sistemine TEİAŞ bakar, dağıtımlara EDAŞ’lar.) Ana hat 380 kV’tur. Tüm büyük ve önemli santraller bu hat üzerine bağlıdır. Stratejik açıdan da önemlidir diyebiliriz. 154 kV’luk sistem bölgesel iletim sistemleridir ve belirli ayırma manevralarıyla birbirlerinden bağımsız halde çalışabilirler. 34,5 kV system ise şehiriçi elektrik şebekesidir. Yani 380 kV Türkiye ise, 154 kVluk sistemler bölegelerimiz oluşturur, 34,5 kV ise şehirleri gibi bir benzetme yapabilirsiniz. Eğer uygun manevralarla bu sistemler acil durumlarda/sorunlu durumlarda birbirlerinden izole edilmezlerse tüm sistemin kötü etkilenmesi ve olumsuz tepki vererek hemen hemen her yerde kendini kapatması beklenen bir durumdur. Önemli olan doğru zamanda sorunlu bölgenin diğerlerini etkilemeyecek şekilde izole edilmesidir.
Siber saldırı noktasına gelince, yukarıda belirttiğim Gölbaşındaki milli yük tevzi merkezinde ya da bölgesel yük tevzi merkezlerinde tüm elektrik şebekesinin kontrol mekanizmasının yazılımına dışarıdan bir müdahale yapıldıysa ve gerekli manevraların yapılması önlendiyse bu bir siber saldırı olarak nitelendirilebilir. Daha önce dünyada örnekleri yaşanmıştır.
(...)
Hürriyet’teki bir habere göre “kuvvetli gerekçelerden biri de İskenderun’da kurulu gücü 1200 megavat olan Atlas Termik Santral’in devreden çıkması olarak gösteriliyor. “
1200 MWlik bir santral şebekedeki ciddi bir santraldir ve devreden çıkması yani şebekeyle bağlantısının kesilmesi ciddi bir olaydır. Bağlı olduğu noktaları etkilememesi mümkün değildir. Fakat Tüm Türkiye’yi etkileyecek boyutta olması sorunlu bölgenin izole edilmesinde geç kalındığını gösterir ve sistemin koruma mekanizması devreye girerek tüm şebekeyi çalışmaz hale getirir. Bayılmak gibi bir durum aslında. Şebeke kapandıktan sonra tekrar eski haline dönmesi evdeki prizi açınca lambanın yanması gibi değildir. Zaman alır çünkü santraller özellikle de büyük güçlü termik santraller çok çabuk tepki verebilen, çok hızlı çalışabilen yapıda değillerdir. (Aslında her santral tipi için söylenecek farklı farklı şey var ama size de detaya boğmak istemiyorum.)
(...) Umarım çok karmaşık olmamıştır.”
Hipnoz
Bursa’dan Bayram Kurtulmuş şiirle izah etmiş memleketin halini:
“Sinsi bir hipnoza tutulmuş ki ahali
Yurdum başıboş
Türklüğüm öksüz
Törem unutulmuş
Müdafa bayrağı kuklaların eline tutuşturulmuş
Bir avuç yürek ihanete direnen kale
Onlarında umut silahı yere düşmek üzere,
Öz toprak
Öz vatan
Şimdi tam da en büyük uçurumun önünde.”
Unutulmayacak
Kıbrıs Milli Koordinasyon Komitesi Başkanı Yakan Cumalıoğlu’nun mesajı, Ümraniye Davası sanığı olarak 5 yıldan uzun süre Silivri’de tutulan Muzaffer Tekin’in vefatı üzerine:
“Türk Devletine, bayrağına, vatan toprağına, Kıbrıs Türklüğüne sevdalı; bulunduğu her ortamda cesaretini, metanetini muhafaza eden; Yavru vatan Kıbrıs’ımızın kurtarılmasında gösterdiği kahramanlıkla anılan; O vatan toprağına ” Zafer Tepe “ olarak imzasını atan bu yiğit insan unutulmayacaktır...”
Ar damarı çatlamış
Pazartesi; haliyle “okur günü.” Balyoz Davası’ndaki beraat kararının bavulcu taifesinin yüzüne okunabilmesi temennisiyle yazdığım yazıya atfen yollamış aşağıdaki satırları Numan Gültekin:
“Bu süreçte Türk Milliyetçisi, Atatürkçü, Cumhuriyetçi subaylarımıza, akademisyenlerimize, gazetecilere, siyasetçilere ve diğer aydınlarımıza tarifi mümkün olmayan en aşağılayıcı saldırılar yapıldı, acılar, kayıplar yaşatıldı.
TSK’yı itibarsızlaştırma ve etkisizleştirme operasyonu olarak gündeme alınan bu davalar; esas olarak Türk kimliğini, Türk Milleti’ni, Türkiye Cumhuriyeti’ni, Atatürk’ü ve diğer değerlerimizi bu coğrafyadan silme ve bizleri, ülkemizi bölme planının bir parçası olarak planlanan davalardı.
Bildiğiniz üzere bu proje hala şerefsizlikleri de yalayıp yutarak değişik uygulamalarla devam ettirilmeye çalışılıyor.
Bence yazınız da saydıklarınızın yüzlerine okunmuş sayılır bu beraat kararı. Ancak, ar damarları çatlamış bu yüzsüzlerin utanacak insani değerlerinin de kalmadığını bu işin farkında olan Türk vatandaşları ibretle izliyordur herhalde...”
Demirel’e çağrı
TRT’den emekli yapımcı Nazmi Kal’ın eski Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel’e bir çağrısı var:
“ (...) Bugün size büyük bir görev düşüyor. Eminim bu görev hizmetinizin en büyüğü olacaktır.
Uğrunda mücadeleler verdiğiniz, hapislere girdiğiniz demokrasi ve parlamenter sistem yok edilerek ülke ortaçağ diktasıne hevesli, halkı inandırabilme yeteneğine sahip bir demagogun egemenliğine girmektedir.
Sizi tanıyan izleyen, demokrasiye bağlılığınızı bilen biri olarak bu durumdan rahatsız olduğunuzu, bu gidişi onaylamadığınızı düşünüyorum.
Lütfen bu gidişe dur diyecek bir beyanat verınız, bu davranışınız millet nezdinde sevginizi göklere çıkaracak tarih sizi demokrasiyi kurtaran adam olarak yazacaktır.”