Dersim üzerinden oynanan oyun!
Türkiye’de etnik bölücülük büyük mesafeler katetti. Bölücü mihraklar Erdoğan Hükümetleri sayesinde “devletle pazarlık” eder hale geldi. İktidarın çapsız, basiretsiz, cesaretsiz ve edilgen tavrı yüzünden, bugün ülkenin bütünlüğü ve milletin güvenliği tehdit altına girmiştir.
Bölücü terör, verilen bunca taviz, gösterilen hoşgörü ve sağlanan imkânlara karşın Türk milletinin birliğini henüz çözebilmiş değildir. Uzun zamandan beri yalnız etnik fitnenin devleti dize getirmede yeterli olmadığını düşünen bölücüler, etkili bölücülük ve ayrıştırıcılık alanlarını devreye sokmaya çalışmaktaydılar. Bölücüler her türlü fitneye karşın, Cumhuriyetin inşa ettiği millet gerçeğini etnik ayrıştırıcılığın tek başına aşmaya yetmeyeceğini anlamışlardı. Bunun üzerine malum odaklar etnik bölücülüğün yanına bir de mezhep fitnesini eklemek zorunluluğunu duymuşlardır.
Sivas olayları ardından bölücülerin gerçekleştirdiği Başbağlar katliamı ile mezhep çatışması çıkarılmaya çalışılmasının nedeni buydu. Bölücüler bunda da başarılı olamamışlardır.
Bu bağlamda bölücü odaklar tarafından, 1937’de Dersim’de meydana gelen olaylar sürekli gündemde tutulmuştu. Bugünlerde Dersim tartışmalarının yeniden devreye sokulmasının amacı da aynıdır.
Başbakan Erdoğan da bu bağlamda Dersim üzerinden CHP’nin Tuncelili genel başkanının zayıf yanını yakaladığını düşünmektedir. Bu nedenle Başbakan, Dersim olayları üzerinden Kemal Kılıçdaroğlu’na yüklenmektedir. Erdoğan, Dersim olaylarını siyasi rantın aracı olarak kullanırken mezhepçi fitne de bunu fırsat bilerek, zihinlerde yeni ve etkili ayrıştırıcı saldırılara başlamıştır.
Başbakan Erdoğan’ın konuyu gündeme taşıması üzerine yandaş basın derhal harekete geçmiştir. Bu bağlamda yeni yeni Dersim gerçekleri imal edilmeye başlanmış, sözüm ona arşivlerin açılması, şahısların şahitliği ve hakikatlerin ortaya çıkarılması adı altında Cumhuriyet ve Atatürk tartışmaya açılmıştır.
Mezhepçi fitne bu noktada “tarihle yüzleşmek” yahut sözüm ona “ezber bozmak” gibi sureti haktan görünen kavramları kullanmaktadır. Gerçekte ise bu kavramlar yeni ezberler yaratmak ve tarihi kirletmek amacıyla devreye sokulmuş bulunmaktadır.
Radikal gazetesinin 14 Kasım Pazartesi günkü manşeti “Dersim’de 4 Lider” biçiminde atılmıştı. Gazete, İnönü, Celal Bayar ve Fevzi Çakmak’ın Dersim’deki rolüne dikkat çekmiş ama aslında olayların bir numaralı sorumlusu olarak da Atatürk’ü işaret etmiştir.
Gazete yeni bir icatta bulunuyor gibi haber veriyor. Bu bağlamda 1935, 1936, 1937’de Dersim’e yapılan operasyonların altındaki imzaların Atatürk ve İnönü’ye ait olduğunu yazıyor. Birisi Cumhurbaşkanı, diğeri Başbakan olan Cumhuriyetin bir ve iki numaralı isminin o dönemde vuku bulan harekâtlarda isminin bulunmasından daha doğal ne olabilir ki?
Bugün sınır ötesi harekât -eğer ABD, Erdoğan’a izin verirse- yapılacak olursa bu harekâtta kimlerin ismi bulunacaktır. Bölücü teröristlerin kamplarına karşı Güneydoğu’da yapılan operasyonlara kimin karar verdiği sanılıyor?
Dersim olaylarını istismar konusu yapmanın amacı bellidir. Tarihte vuku bulmuş Dersim olaylarını çarpıtmak, masum insanların göç ettirilmesi veya katledilmesi olayları olarak görmek ya da göstermek ülkenin varlığına ve birliğine düşmanlık yapmaktır.
Bölücü ve ayrılıkçılar lehine, Cumhuriyet ve onun kurucuları aleyhine kin ve nefret yaymakla kendini görevli sayanlar, bugün de dağda eli silahlı ve kanlı olan terör örgütü mensuplarını masum gören ve gösterenlerle aynı zihniyeti taşıyorlar.
Kaldı ki Dersim isyanı ve bastırılması Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlayan isyanların son aşamasıdır. Osmanlı döneminde 1907, 1908, 1909, 1916’dan başlayarak Cumhuriyet döneminde de 1926, 1930, 1931, 1935 isyanlarıyla devam etmiştir. 1937-38 yılında yapılan harekatlarla bu isyanlar nihai olarak bastırılmıştır.
İsyan eden, dağa çıkan, insan katleden, yol kesen, karakol yakan, köprü yıkan, hukuk tanımayan, eşkıyalık yapanlara karşı dünya ne yapmışsa o dönem Türkiye’yi yönetenler de aynısını yapmışlardır.