Deli gömleğine dolandılar

Attila İlhan’ın 85. doğum gününde kaleme aldığı yazıda, ‘Ortadoğu Federasyonu’ projesine dikkat çeken Avar ‘Türkiye değil eksenden kaymak, emperyalizmin kendisini konuşlandırdığı eksenin tam ortasındadır’ diyor.
Attila ağabey (İLHAN), 85 yıl önce bugün doğmuştu.
(...) Şöyle diyordu:
’Türk devriminin nihai amacı, hiç de yeni Tanzimatçı aydınların savunduğu gibi, Batıya katılmak, batının içinde kaybolmak değildir! Tam tersine, bu devrim, tarih felsefesini de, medeniyet anlayışını da, Batıya karşı, çağdaş, fakat ULUSAL MERKEZLİ olarak tasarlamış, geliştirmeye çalışmıştır.’ (Ufkun Arkasını Görebilmek, 1997)
’DELİ GÖMLEĞİ’ Attila ağabey’in duruma koyduğu teşhisdir. Şöyle demişti:
’Türkiyenin kuruluş felsefesi ve ilkelerine ters düşen bir dış politika ve savunma ortaklığı içinde çırpındığı açıkça görülüyor. Aynen deli gömleği giydirilmiş, akıllı bir adamın, çırpınışı gibi!’.

Sistem ve ‘Eksen’!
Bu çırpınış 70 yıldır sürüyor. Türkiye, iki birbirine tamamen zıt politikayı uzlaştırabileceğini sanıyor. Bugün bazı yazar çizer esnafının, ’Eksenden kaydık mı kaymadık mı’ gibi sığ tartışmalarına 97 de şu vevabı vermişti: ’Türkiye, ulusal çıkarlarını savunmakla, Batıya yani SİSTEM’e ’entegre’ olmayı uzlaştırabileceğini sandı! Sizce hem Washington’a bakıp ’hizaya gelmek’, hem de Avrasya’da nüfuz sahibi, ’BAĞIMSIZ bir güç olmak mümkün mü?’
(...) ’Batının Deli Gömleği’ içinde çırpınan Türkiye özellikle bugünlerde değil ’eksenden kaymak’, emperyalizmin Türkiye’yi konuşlandırdığı eksenin tam ortasındadır.

Tek Dünya devleti
(...) Manşeti gördünüz:
’Ortadoğu Birliği kuruldu!
’Türkiye- Suriye- Ürdün- Lübnan Türk Arap İşbirliği Forumu için toplandılar. Avrupa Birliğinin 1951 de temelinin atıldığı oluşuma benzer bir oluşuma imza attılar!’
(Hürriyet 11 haziran 2010)
Zamanı geldi. Küresel çete ’Ortadoğu Federasyonu’nu kuruyor.
Onlar bunu 2. Dünya savaşının bitiminde projelendirmişlerdi. Emperyalizm, el uzatmadık yer bırakmayacaktı.. Tek kutup olacak, tek dilli, tek kültürlü, tek bir merkezden yönetilen bir dünya devletini kotarılacaktı.
Cengiz Özakıncı ABD’yi yöneten güçlerin 1946’dan beri ’tek dünya devleti’ne giden yolda Ortadoğu Federasyonu’nunu dillendirdiklerini belgeliyor. (Türkiyenin Siyasi intiharı- Yeni Osmanlı Tuzağı)
’...Bir Ortadoğu Federasyonu yalnızca SSCB’yi yıkmak için değil, aynı zamanda tek dünya devleti kurulması için de gerekliydi... William Bullitt 1946’da şöyle diyordu: ’...Avrupa federasyonu, Ortadoğu federasyonu, Asya Federasyonu vb gibi bölgesel birlik ve birleşmeler kurma yolu BM anayasasına aykırı değildir: Beklediğimiz tarihi an gelince (Rusya komünizmden uzaklaşınca), bu iğreti adım, yerini dünya Federasyonu girişimine bırakabilir. Ulusal egemenlik sorunları bütün insanlığın yaşamıyla ilgili bu büyük dava içinde erir gider. Dünya hükümetini kurmak ve onu en yeni ve gelişmiş silahlarla bir otorite konumuna getirmek baş davamız olur.’
General Cafer Tayyar Eğilmez, bu görüşü, 1951 yılında seslendirmiştir: ’NATO’ya alınmamızın asıl amacı Ortadoğu cephesinin kurulmasıdır. Türk ve İslam camiasının federasyon biçiminde birleştirilmesidir..’
(...)2005 Yılında, aynı plan, Büyük Ortadoğu Projesi olarak adlandırılmış ve başbakan Erdoğan bu oluşumun ’eşbaşkanı’ olarak atanmıştır.
* Banu Avar / banuavar.com.tr

+++++

Ya patron değil de Ümraniye sanığı olsaydı!..
Bursa’da bir dava var.. Çete suçundan 33 kişi ağır ceza mahkemesinde yargılanıyor..
Yargılananlar arasında Yeni Şafak gazetesinin sahibi Ahmet Albayrak da var..
Çete lideri olmakla suçlanıyormuş..
Çete üyeleri 11 ayrı kamu ihalesine fesat karıştırmaktan, rüşvet almak vermek, hırsızlık, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, örgüte üye olmak, şantaj suçlarından 207’şer yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyorlar..
Çete suçundan yargılanan Yeni Şafak’ın sahibi Ahmet Albayrak önceki gün bir nikâhta şahitlik yaptı..
Nikâhın öteki şahitlerine bakalım..
Adalet Bakanı Müsteşarı Ahmet Kahraman..
Yargıtay üyesi İsmail Rüştü Cirit..
Yani, ağır cezada yargılanan sanık ile Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun doğal üyesi olan Adalet Bakanlığı Müsteşarı bir düğünde buluşmuş oldu..
Ne var bunda denilebilir mi?
Denilebilir..
İnsani bir görev için bir araya gelmişler.. Nikâhta şahitlik yapmışlar, belki aynı masada oturup bir süre sohbet etmişlerdir..
Bana göre acayip bir durum yok..
Düğün bu, kimin geleceği kimin nerede oturacağı belli olmaz.. Bilmeden etmeden özel bir anlam yüklememek lazım..
Böyle bir buluşma başka bir dava için olsaydı.. Misal Ergenekon’da tutuksuz yargılanan bir sanık nikâh şahitliği için herhangi bir HSYK üyesiyle yan yana gelseydi..
O, HSYK üyesiyle sohbet etseydi..
Resimleri çekilseydi..
Veya herhangi bir çete davasının sanığı herhangi Yargıtay üyesiyle bir toplantıda karşılaşsaydı..
Adalet Bakanı Müsteşarı’yla yan yana otursaydı..
Yeni Şafak ne yazardı? Nasıl manşet atardı? Nasıl yorumlardı?
Demek ki bu tür meselelerde yayın yaparken on kere düşünmek gerekirmiş..
Bir gün benim de başıma gelebilir
diyerek..
Daha da ötesi haksızlık yapmamak için, can yakmamak için, yaftalamamak için, baştan suçlu ilan etmemek için, töhmet altında bırakmamak için...
* Mehmet Tezkan / Milliyet

+++++

Gazeteciyi hedef gösteren VAKİT, mahkemelik olacak
10 Haziran 2010 tarihli Vakit Gazetesi Arşiv sayfasına “İsrail Avukatını Buldu” diye sayfa boyu bir manşet atmış.
(...)
Vakit’te boy hedefi gösterilmem ilk değil. Ama bu kez işaretin arkasından gelen tehditler hem yoğunlaştı, hem çoğaldı, hem de keskinleşti. Mehmet Akif Can adlı biri 11 Haziran günü büyük harflerle yazılmış aşağıdaki tehdidi gönderdi:
“Sana sadece bu kadarını söylüyorum. Sen bir vatan hainisin, senin gibilerin bu ülkede yeri yok. Az kaldı. O, Müslümanların hesap soracağı günler de elbette gelecek!”
Hürriyet’te yazmaya başladığım 1 Ocak 2000 tarihinden bu yana bana küfredenleri, hakaret edenleri, yazılarımı saptıranları, beni hedef gösterenleri adam yerine alıp mahkemeye vermedim. Mehmet Akif Can’ın tehdidini almasaydım, beni boy hedefi yapmasına karşın Vakit’i gene mahkemeye vermeyecektim. Bu kez hem Mehmet Akif Can’ı hem de teşvikçisi gazeteyi mahkemeye vereceğim

İktidar göz yumarsa
Ayrıca, sadece bazı gazeteler tarafından hedef gösterilmiyor, okurlar tarafından tehdit edilmiyoruz. Aynı işi başta Başbakan olmak üzere AKP iktidarı yapmakta ve adalet bu duruma korkudan göz yummaktadır. Türkiye, siyasal İslam’ın bataklığına boğazına kadar batırılmıştır. Böyle olsa da bir başka dünya mümkündür! Biline!
* Özdemir İnce / Hürriyet

+++++

Hesabını o paçavradan değil, o paçavraya meşruiyet kazandıranlardan sormamız gerek. Sorum Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na: Bu kafayı onaylıyor musunuz, kınıyor musunuz? Bizim güvenliğimizden sorumlu musunuz değil misiniz?
* Oray Eğin / Akşam

+++++

‘Arapsız da yaşanır’mış
Başbakan’ın Arap dünyasına yönelik siyasetini savunmak için Mehmet Akif’ten aktardığı:
“Türk Arabsız yaşamaz. Kim ki ’yaşar’der, delidir! Arabın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir.” dizeleri ulusumuzu aşağılayan bir anlam taşır. O yüzden çok ender dile getirilirdi.
Başbakan bu dizeleri yeniden gündeme soktu. Prof. Çetin Yetkin, Yeni Çağ’da bu dizelerin 1913’te yazıldığını anımsatıyor ve o yıllarda Arapların devletten kopmaması için İslamcılık siyaseti uygulandığını anımsatıyor. Akif belli ki bu siyasete destek vermektedir. Ancak Arapların 1916’da Osmanlı’yı arkadan vurması üzerine siyaset değişmiştir. Nitekim 1918’de Akif “Şark” adlı şiirinde Arapları şöyle anlatıyor:
“Düşünmez başlar, aldırmaz yürekler, paslı vicdanlar/ Tegallübler, esâretler; tehakkümler/ mezelletler;/ Riyâlar; türlü iğrenç iptilâlar, türlü illetler;”
Çetin Yetkin çok ilginç bir bilgi daha veriyor: “Mehmet Akif ”Safahat“ın son basımında, Başbakan’ın okuduğu o iki dizeyi çıkarmış, yayımlamamış, yerlerini (....) koyarak boş bırakmıştır. Başbakan’a bunu anımsatmalı.”
* Melih Aşık / Milliyet

+++++

Hani dinleme değil ‘takılma’ydı
Birkaç gün önce gözaltına alınıp sonra serbest bırakılan eski adalet bakanlarından Seyfi Oktay’ın bir hâkimle yaptığı telefon konuşmaları medyaya servis edilmişti. İktidar ve yandaşı maskeliler, haberi yayınlarken “Seyfi Oktay dinlenmiyordu. Ama konuştuğu hâkim hakkında yasal dinleme kararı vardı. Seyfi Oktay bu dinlemeye takıldı” bahanesinin arkasına sığınıyordu. Aynı Seyfi Oktay’ın, bu kez CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’la yaptığı telefon konuşmalarının kaydı servis edildi. Peki şimdi bunun bahanesi nedir? Deniz Baykal ile ilgili yasal bir dinleme izni var mı? Yasal olarak dinleme izni olmayan iki kişi arasındaki konuşmalar nasıl kaydedilmiş ve servis edilmiş?
* Can Ataklı / Vatan

+++++

AYM raportörü hukuku yok sayıyor
Osman Can’ın görevi, bu Anayasa’yı temel alarak görevini yapmak. Ama o bunu yapmıyor, yapamıyor. (...) Ancak son sözleri gerçekten akıl alacak gibi değil. Kendi raportörü olduğu kurumun aldığı kararın uygulanmamasını istedi. Bu Türkiye’de yazılı olmayan yeni bir “hukuk düzeninin” oluşması demek. Gerçi Osman Can öncesi bunun sinyallerini almaya başlamıştık. Erzurum’da yürütülmekte olan ve ‘Cihaner Davası’ olarak bildiğimiz dava, bunun en somut örneğiydi. Bütün hukuk uygulamalarına ve açık yasalara rağmen, dava bir türlü Yargıtay’a gönderilmiyor, bir “oldu bitti” yaratılarak “yasalar” geçersiz kılınıyordu.
Osman Can şimdi bunu bir adım daha ileri götürüp “Anayasa Mahkemesi kararının da tanınmamasını” istiyor.
Olur mu? Olabilir. Ancak bu, hukukun hiçe sayılması demektir. Hukuku hiçe saymaya bir başlarsanız “en büyük hukuksuzluğa” karşı da söyleyecek bir lafınız olmaz. Bilmem anlatabildim mi?
* Fatih Altaylı / Habertürk

+++++

KISA... KISA...
/ Basın Konseyi, Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç ve Adana Barış Meclisi Üyesi Av. Turgay Bek’in Yılmaz Özdil’in ’Yumruk’ yazısı hakkındaki şikayetlerini yersiz buldu.

/ Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin en kıdemli üyesi olan Ali Sema Aydoğdu vefat etti.

/ Cumhuriyet gazetesi yazar kadrosuna katılan son isim Füsun Akatlı. Akatlı’nın yazıları, 15 günde bir pazartesi günleri yayımlanacak.

/ Radikal gazetesinin Ankara’daki gece sorumlusu Behzat Miser, geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.

/ Miser, Radikal Kitap eki için eleştiriler de yazıyordu.

/ Star TV Spor Müdürü Ertem Şener, Avrupa Gazeteciler Derneği tarafından yılın spor spikeri seçildi.

/ Güney Afrika’da devam eden Dünya Kupası maçlarına damgasını vuran yerel çalgının, ekrandan yansıyan sesine öfkelenen yorumcu Ziya Şengül, Kanaltürk’te yayınlanan Transfer Dosyası programında tepkisini “vuvuzela” çalarak gösterdi!

+++++

MİNİ YORUM
Kemiklerimiz sızlıyor

Atatürk Üniversitesi Türk- Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi ve Erzurum Müze Müdürlüğü’nün Tepeköy’de yaptığı kazıda Ermeni çetelerince katledilen Türklerin kemikleri ortaya çıkarıldı. Söz konusu Der Zol çölü olduğunda “o kemikler Ermeniler’e ait olmasa bile farketmez” deyip iftiralarında ısrar edenler, bilim dünyasının gün yüzüne çıkardığı bu kemiklerin sızısını da dindirmeye çalışacaklar mı acaba?

Yazarın Diğer Yazıları