Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Darbenin ayak sesleri

2 Ocak 2010’da ‘Ertuğrul Özkök’ başlıklı yazı ile O’nu 20 yıl başarı ile yönettiği Hürriyet’teki koltuğundan uğurlamıştım. Henüz “Hürriyet’li Yıllarım”ı yazmadı. O yazıda tecrübelerini paylaşmasını, üniversitelerde konferans ve ders vermesini tavsiye etmiştim. Birkaç denemesi başarılı olduysa da “Yıllar sonra halkın arasına karışabilme cesaretinden mahrum kalmayacağını umut ediyorum” cümlem havada kaldı. “Beyaz Türkler” tartışmasını başlatan Özkök, kumral insanlarımızın bile arasına girmekten şimdilik imtina ediyor. Şişman ıstakozu bilmem ama şaraptan ve hayranı olduğu müzikten vazgeçmiyor. Genel yayın yönetmenliğinden ayrılmasına rağmen gündemi takip etmesi, haberi koklamasına şapka çıkarmaktan başka elden ne gelir ki...
“15 yıl fazladan yaptım” demiş olsa da Özkök’ün amiral gemisi Hürriyet’in başından ince bir operasyon ile tasfiye edildiği bir gerçek. Kendisi de zaten bunu inkar etmiyor. Nitekim 4 Ocak 2011 tarihli “Sarı pazıbentleri takıp bekleyin” başlıklı yazısı tasfiye sürecinin 12 Haziran seçimlerinden sonra deprem şiddetinde olacağının işaretini içeriyordu.
“12 Haziran 2011 genel seçimlerinden sonra, Türkiye’de büyük değişimin, asıl medyada devam edeceğini hep birlikte göreceğiz” sözlerinin “kehanet değil açıkça tebligat” olduğunun altını çizen Özkök, bu tebliği kimsenin üzerine almadığına da inanmadığını belirtmiş.
“Adres cılız da olsa, şu olup bitene hâlâ sesini çıkarabilen birkaç gazete, üç-beş televizyon, internet sitesi, üç-beş köşe yazarı”. Anlaşılıyor ki onların da “köküne kibrit suyu dökme” kararı alınmış.
Karar yılın son günü tebliğ edildi. 2011’de “infaz edilecek” sözleriyle beraber “değişim”in kesinlikle “tasfiye”, dahası “yok etme” olacağını yazan Özkök, bu yazıyı boşuna kaleme almadı. Evet, Perşembe’nin gelişini Çarşamba’dan “Tamam, karar alınmış. Sıra infazda” cümlesi ile başımıza geleceklerin işaret fişeğini patlattı. “Onların istediği istikamette, onların istediği kadar... Medya tek tip giyecek. Sivil postal fabrikaları tam kapasite çalışmaya başlamış. Müesses nizamın yat borusu çalınıyor. İçtima var. Herkes hizaya...” sözleri ile Ertuğrul Bey darbenin ayak seslerini duyuruyor.
“Bu yıl, medya patronlarına çeki düzen verme, kılıç artığı gazetecilerin ocağına incir dikme yılı” derken, senelerdir vergi cezaları ile kellesi üzerinde Demokles’in kılıcının sallandığı Aydın Doğan’ı da uyarmıyor mu? “Kenara çekilin, değişimin aslanları, demokratik medya muhafızları geliyor” ikazı ile meslektaşlarına “Biat’tan feyiz almışlar”ın geleceğini ve biat etmeyenlerin kolluk kuvvetleriyle bertaraf edileceğini vurgulamıyor mu?
Defalarca okudum. Okudukça tüylerim diken diken oldu. Sadece 20 yıllık yöneticiliğinden değil, Ankara Temsilciliği’nden, Arayış’tan bu yana keyifle okuduğum yazılarında böylesine derin ve köklüsüne rastlamamıştım.
“Ve ey siz; kalem yerine diken taşıyanlar; sarı pazıbentlerinizi takın... Takın ki, başkasını sizinle karıştırmasınlar; hiç olmazsa kurunun yanında yaşlar da yanmasın” tespitinin anlamını en az on arkadaşıma sordum. Sarı pazıbentlerini kimlerin, ne zaman taktığını sordum. Yeni nesil bilmese de bizim yitik kuşak unutmaz. Sarı pazıbentlerini yürüyüş, miting, grev gibi gösterilerde “Görevliler” takar. Özkök bu tarihi yazısında, yandaşlık saflarına geçmekle beraber, iki ileri bir geri yapıp vaziyeti idare edenlerle, objektif gazetecilik havası basanlara olağanüstü bir gönderme yapıyor. Yani uçakta koltuk kapmak, yağdanlık sınırlarını aşıp, jöle sürmek de yetmez diyor. Ey sınıf atlayanlar, boğazda kaçak villa konduranlar, TMSF’nin, TRT’nin kasasından televizyon programlarında iktidara temenna çakmak da yetmez. Kiraya verdiğiniz kalemler biat etmenizin göstergesi olamaz. Biat kayıtsız şartsız olmalıdır. Bu yüzden kimliğinizle, kişiliğinizle, her şeyinizle teslim olun ve artık “görevli” yazan pazıbentleri takın. Aksi halde tasfiye dalgasında siz de kazaya uğrayabilirsiniz. Sarı pazıbendiniz yoksa darbelerde “şüpheli” sıfatı ile vurulabilirsiniz. Eline, yüreğine sağlık Özkök diyorum. Kendine has üslubuyla memleketin fotoğrafını öylesine güzel çekmiş ki, “Aşk olsun” demekten başka ne denir!

Yazarın Diğer Yazıları