Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

Darbelere uyanmak...

27 Mayıs 1960 Darbesi'nde memleketim Yozgat-Sorgun'da ortaokul öğrencisiydim. O günlerde Demokrat Partililerin çok sıkıntı gördüğünü az-çok hatırlıyorum. Daha sonra pek çok darbe tanıdık. Özellikle 12 Eylül 1980 darbesi, anlamı olmayan idamlarla, işkencelerle zihinlerde yer etti. O darbede Mamak'ta ben de eziyet gördüm.

Askerimi çok seviyorum; ama darbeleri sevmiyorum! Darbe derken, yaşadığımız 15 Temmuz 2016 tarihini, Türk milletinin hiçbir ferdi, askerî bir darbe girişimi olarak sakın algılamasın! Bu haince girişim, asker elbiseli teröristlerin Türkiye Cumhuriyetini çökertme harekâtı idi. Tanrı'ya şükür başaramadılar. Ben 71 yılık ömrümde hiçbir darbede, Meclis'in, Cumhurbaşkanlığının, polis karargâhlarının, sivil halkın bombalandığını görmedim. Ama Fethullah'ın hainleri 47 Özel Harekât Polisini ve 239 sivili acımasızca, bombalarla rahatça öldürdüler. Hâlâ pek çoğu da yaralı... Maalesef bu rezilliği hepimiz yaşadık ve gördük.

Geçen haftaki yazımda eksik bir konu var. O yazımda "Kahraman Türk milleti ve kahraman Polisimiz sayesinde, çok büyük bir ABD projesini atlattık" demiştim. Elbette polis ve halkımızın direnişi kuşkusuz görkemliydi. Fakat sevgili okuyucum, asker üniformalı katiller arasında, bu hain darbeyi önlemeye çalışan Türk Ordusu'nun şerefli subay ve generallerini de göz ardı edemeyiz. Elbette gerçek Türk subayları darbeyi önlemede gerekeni yaptılar. Bu ordu bizim ordumuz. Hainleri temizleyeceğiz; ama ordumuzu da koruyacağız. Yeri gelmişken ifade etmeliyim ki; gerekli tüm tedbirler, orduyu, özellikle subayları örselemeden alınmalı. Çünkü subaylar ordunun bel kemiğidir. Nitekim Mustafa Kemal Paşa 31 Temmuz 1920'de Afyonkarahisar'da, subaylara yönelik konuşmasında: "Düşmanlar önce subayları aşağılar ve öldürürler" diyor.

Bu arada, Fethullah'ın terör örgütü -Tanrı göstermesin- kazansaydı, Türkiye ne olurdu? İşte bunun yanıtını, asker kökenli değerli yazar Sayın Abdullah Ağar gönderdiği yazısında pek güzel veriyor: "1. Aşama: TSK'nın sinir sistemini, emir-komuta yapısını ve kudretini ele geçirmek. 2. Aşama: Ele geçirdikleri TSK'nın kudreti üzerinden devlet iradesine boyun eğdirmek. 3. Aşama: Halkın karşıt kamplar halinde sokaklara dökülmesi, üremiş ve üretilen düşmanlıklar-fobiler- kavramlar ve olaylar üzerinden karşıt kamplardaki halkın şarja girmesi, karşılıklı çatışmalar, sembol kişilere ve alanlara doğrusal ve asimetrik saldırılar: İÇ SAVAŞ. 4. Aşama: Ortaya çıkan gerekçelerle 'Ele geçirdikleri devletin resmi haber kurumları üzerinden' istikrar çağrıları: DIŞ MÜDAHALE. 5. Aşama ve Sonuç: Etnik ve dinsel azınlıklar üzerinden, 'Bölgesel ve Güç Odaklı Örgütler üzerinden', 'Mezhepsel-meşrepsel ve oluşan silahlı örgütler-aparat güçler üzerinden' BÖLÜNME ve PARÇALANMA!

Evet, FETÖ (Fethullahçı Terör Örgütü) -Tanrı korusun- başarsaydı, Türkiye'miz aynen Sayın Ağar'ın belirttiği gibi, Suriye-Irak benzeri dehşet bir duruma düşecekti.

Ve kitap!

Efendim, Sayın Sadi Somuncuoğlu'nun başkanlığında, 'kültür ve bilgi üretim kaynağı' olarak çalışan Millî Düşünce Merkezi, Ziya Gökalp için roman yarışması düzenleyerek büyük bir vefa örneği gösterdi. 20 Şubat 2016 günüde Türk Tarih Kurumu toplantı salonunda düzenlenen törenle de roman yarışmasında dereceye girenlerin ödülleri verilmişti

Hayri Öztürk'ün Al Şafaktan Gün Batıya-Bir Medeniyet Mimarının Romanı, Derya Uçar İzgi'nin kaleme aldığı Aydınlık Günler romanı Panama Yayınları tarafından kitap olarak topluma sunuldu. Türk ülküsünün büyük mimarı Ziya Gökalp'i anlatan bu iki roman her Türk'ün evine girmeli. Al Şafaktan Gün Batıya ve Aydınlık Günler adlı bu iki roman Ziya Gökalp adlı bir bilgenin erdem dolu yaşam öyküsünü anlatıyor... Sevgili okuyucularımdan bu iki romanı kesinlikle okumalarını dilerim. Al Şafaktan Gün Batıya gerçekten 'bir medeniyet mimarını' en görkemli biçimde anlatıyor. Aydınlık Günler' ise ilginçliklerle dolu bir anlatım. Bu iki esere Panama Yayınları'nın 0312 432 14 89 numaralı telefonundan ulaşabilirsiniz.

Esen kalın efendim.

Yazarın Diğer Yazıları