Daral gelen dam ve eşeğin kulakları
Savdı müşterisini, yapıştırdı telefonu kulağına. Yetiştirecek dün olup biteni. Yavaş da konuşmuyor. Yakınında oturuyorum; mecburum kulak misafiri olup, kulak cezası çekmeye.
“Hiç tarzım değil... Kız bir tuhaf adam, türünün son örneği... Evet mühendis... Ama her şeye, bana bile mühendis gözüyle bakıyor... Abartılı dakik... Mıymıntı... 6 dakika 35 saniye sonra gelirim diyor bana... Hah ha... Matematik dersinde sandım kendimi... Bir de zevksiz giyinmiş, pöti kareli bir elbise, üstünde emanet gibi duruyor... Gözleri renkli, güzel yani; ama bön bön bakıyor, anlam yok... Ayyy daral geldi bana, bunal oldum hayatım... İlk kez, evde mi kalıyorum kaygısına kapıldım... Nerden mi buldum? Ayol ben mi buldum, dayıoğlunun kankasıymış bu mal... Geçik kız geçik... Yok canıım, otuz olsa iyi, normaldir otuz yaş... Bu geçik, otuzun çok üstünde...”
Bana da daral geldi, ben de bunal oldum, gözüm ışıklı numaratörlerde sıram gelmiyor bir türlü, durmadan konuşuyor memure hatun, dinletiyor metazori:
“Yok canım o kadar da ileri gidilmez hayatım, kabalık olur. Nasıl hemen yol vereyim. Adam bana bir şey demiyor ki. İstetirse mi?.. Ayol ona umut mu verdim, ne diye istetecekmiş... Dayıoğlu mu?... O dalga geçiyor durmadan, evde kalacaksın kaçırma arkadaşımı diyor. Aaaa... Kız dur geliyor benimki, kapatıyorum... Bakalım ne diyecek bizim mühendislik harikası...”
Yaklaştı masasına demin eşkali verilen zat-ı muhterem. Yanına oturttu “darallı, bunallı” memure. Hafta sonu bilmem ne balosu varmış Çırağan’da. Mıymıntı Mühendis de davetliymiş, “Damım olur musun?” demeye gelmiş. Dam olur damlar tabii ki, kaçırır mı... Sözleştiler... Benim de sıram geldi, Erzurumlu’nun dam fıkrası aklıma geldi, gülümseyerek kalkıp yaklaştım gişeye.
Merak ettiniz değil mi dam fıkrasını? Tamam... Anlatacağım... Erzurumlu, İstanbul’da bulunuyormuş bir sebeple. Bir balo davetiyesi vermiş bir dostu. Üstünde “Damsız girilmez” yazılıymış. Erzurumlu okumuş ya bu uyarıyı, bir şey anlamadığı için, hiç ciddiye almamış. Dayanmış balonun kapısına. Kapıdaki görevli “Damsız girilmez efendim, damınızı alın da öyle gelin” deyince, fena şaşırmış Erzurumlu. Nasıl şaşırmasın, Erzurum’da binalara dam derler. “Oğul demiş, benim damlarım Erzurum’da...”
Demiş ya, görevli yine uyarmış: “Beyefendi, ya buradan bir dam bulun, ya da olmaz giremezsiniz”. Eh artık bu kadarı da fazla... Fena celallenmiş dadaş: “Ola ne diyirsen yani! Bir baloya sebep mülk mü satın alak burdan, Erzurum’a gidip ahıra, merege (samanlık) gındıllik (tekerlek) takıp burya mı getirek!”
Daha yerim var, bir kısa Erzurum fıkrası daha anlatabilirim, iyi gider bence. Bu fıkrayı bana MHP Erzurum eski milletvekili sevgili Mücahit Himoğlu anlattı.
Tortumlu’nun biricik nakil vasıtası olan eşeğin kulakları, köy yakınında bulunan menfezden geçerken tavana değiyordu. Aldı eline keski ile çekici başladı tavanı kazımaya. Kaymakam geçiyordu oradan gördü, çıkışarak sordu:
“Yahu ne yapıyorsun sen?”
“Eşşegin gulahları sığmir de Gaymagam Bey, gaziram ki sığa...”
“Yahu, zemini kazsana be adam, menfezi çökerteceksin!”
“Okumuş adamsan ama, heç gafan çalışmir, ben diyirem gulahlari degir, sen diyirsen ayahlarının altını eş!”