Dar Köprünün Dervişi...
Ulusal-millî bir özelliğimizin dünyanın büyük bir bölümünde zevkle izlenmesini, dinlenmesini istemez miyiz? Elbette isteriz. Batı müziği formlarında da Türkçe müzik üretmek demek, geleneksel müziğimizin tu-kaka olduğu anlamına kuşkusuz gelmez. Bir başka deyişle; kontrbasın, obuanın, viyolonselin varlığı; bağlamayı, tarı, udu, kemençeyi yok saymak demek elbette değildir. Yakından biliyorum, sözgelimi TRT Ankara Radyosu’nun Çoksesli Müzikler Müdürlüğü’ne bağlı koro üyeleri İngilizcenin koltuğuna sığınarak “düm tek tek” demiyorlar; dünyaya Batı formunda; ama güzelim Türkçe ile sesleniyorlar.
İşte Atatürk, bu anlamda bir Batı müziği anlayışından yanaydı. O büyük Türk, her konuda Batı karşısında dik durduğu gibi; ‘Ey Batı, sanatta bile senin kurallarınla seninle yarışabilirim!’ demek istiyordu. Nitekim dediğini de yaptı. Mısır Hidivi, Mısır tarihinden bir bölümü anlatan AİDA operasını İtalyan besteci Verdi’ye sipariş etmişti. Türk’ün atası Atatürk ise, Turan-İran destanından söz eden Cumhuriyet’in ilk operası “Özsoy Operası” nı 1934 yılında yabancıya değil, bir Türk’e besteletti!
Kimdi o besteci?
O besteci, Atatürk’ün Avrupa’da okuttuğu Yunus gönüllü, dünya çapında ünlü Ahmet Adnan Saygun idi!
Değerli okurlar, bırakınız Özsoy’u ve diğer eserlerini, Ahmet Adnan Saygun Yunus Emre Oratoryusu’yla Avrupa’yı, Amerika’yı sevgi anlayışımıza hayran bırakan birisiydi. Onun yaşamını hep merak etmişimdir. Cumhuriyet’in ilk “Beşlisi” olarak anılanlardan rahmetli Ferit Alnar’ı ölümünden bir yıl önce Ankara Radyosu’nu ziyaretinde tanımış; kısaca sohbet etme olanağı bulmuştum. Ama Adnan Saygun’la böyle bir şansım olmamıştı. Soğuk sözcüklü biyografilerini kuşkusuz her yerde okudum; ancak yaşam sürecindeki ayrıntılar; başarısındaki etkenler benim için gizemli bir yumaktı.
Seçkin yazarımız Mucize Özünal, Mahmut Esat Bozkurt’ta olduğu gibi, bu kez “Dar Köprünün Dervişi” yle imdadıma yetişti!
“Dar Köprünün Dervişi” Ahmet Adnan Saygun’u anlatan bir Mucize Özünal eseri’85 Bu biyografik romanı okuduğunuzda çoksesli müzik dalı adına belleğinize bulaşmış olumsuzluklar ışığın karanlığı yok etmesi gibi kayboluyor. Ulusal-millî değerlerimizin evrensele nasıl taşındığına tanık oluyorsunuz. Dahası bir müzik insanını çağdaş bir ‘derviş’kimliğinde tanıyorsunuz. En ilginci ise bu kimlik, Mucize Özünal’ın o görkemli anlatımıyla sizi sarıp sarmalıyor; tarih bilginiz derinleşiyor. “Millî Kütüphane” müdürünün oğlu Adnan Saygun’un yaşamı çevresinde, İzmir’in işgal günleri, Cumhuriyet’in ilk yılları gözleriniz önüne seriliyor. Bu öyle etkili bir ‘serilme’ki, kimi zaman dalıp, “Acaba Mucize Özünal gerçekten bu olaylara tanık mı oldu?” diye düşünüyor; zaman süreci aklınızda karışıyor...
Bu kitapta bir gerçeği öğrenmek beni tümüyle sarstı. O da şudur: Türkiye’de işlerin bozulması, tavsatılması Atatürk’ün ölümüyle değil; Atatürk’ün ‘hastalanmasıyla ‘başladığı gerçeğidir...
Bu gerçeği ilk kez bu romanda öğrendim. Ve bu kitabı geç okuduğum için kendimi affetmeyeceğim!
Teşekkür ederim saygın yazarımız Mucize Özünal!
İLİŞTİRİ: “Dar Köprünün Dervişi” ni Tudem Yayınları’ndan (0.312.444 90 90) temin edebilirsiniz. Sayın Özünal’ın Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan “Aşk Zamana Doğar” adlı son eserinden önümüzdeki haftalarda söz edeceğim.