Damat Ferit ruhu yeniden nüksetti!
Toplumlarda gelişmeler ve değişmeler tek bir doğru üzerinden olmaz. Toplumsal yapıyı meydana getiren kurumlar, sosyal/siyasi/ekonomik etkilerle istenmeyen yönde bir gelişme ve değişme içine girebilirler. Tarih tek bir damar üzerinden sürekli ileriye akmaz. Bu bakımdan bağımsızlığın, milletin kendi kaderine egemen olma iradesinin ve milletin özgürlüğünün de her dönemde aynı derecede önemsenmesi söz konusu değildir. Siyasi, sosyal ve ekonomik şartlar zaman zaman toplumların hayati derecede önem atfettikleri bağımsızlık/özgürlük/egemenlik gibi kavramlara yükledikleri değerleri, değiştirmelerine de neden olmaktadır. Bu durumda daha önce uğruna can verilen değerler de önemsenmez olabilir.
Diğer yandan tarihin bütün toplumlar yönünden iki ana damar üzerinden aktığını söylemek mümkündür. Bu damarlardan birisini özgürlük/egemenlik/bağımsızlık temsil ederse diğerini teslimiyet, esaret ve bağımlılık temsil eder. Türk tarihi de bu genel akıştan ayrı düşünülemez. Tarih boyunca Türkler arasında Çinlileşme, Araplaşma, Slavlaşma ve Frenkleşme (Avrupalılaşma) taraftarları hep olmuştur. Medeni olmak, demokrat ya da kalkınmış olmak için başkalarını taklit etmek ve onlardan emir almak gerektiğini savununlar bu toplumda her zaman var olmuştur. İşin özü Mustafa Kemal zihniyetiyle Damat Ferit zihniyeti Türk tarihinin başından beri vardır. Göktürk dönemlerinde Çinlileşmekte hiçbir sakınca görmeyenlerin torunları sonuçta İstiklal Savaşı’nı gereksiz görmüşlerdi!
Bunun tipik bir örneğini Göktürkler’de görmek mümkündür. Birbirine düşer(üler)ek ikiye bölünmüş olan Göktürk Devleti’nin Doğu Göktürk Hakanı kendisini Batı Göktürk Hakanına karşı korumak için Çin İmparatorundan yardım ister. Çin imparatoru bu isteği Doğu Göktürklerin Çinlileşmesi şartıyla kabul edebileceğini bildirir. Bunun için de Doğu Göktürk Hakanı İşbara Han’a Türk milletinin kıyafetini, ananesini, âdetini, kanunlarını ve hatta dilini değiştirip bunların yerine Çin kıyafetini, Çin ananesini, Çin âdetini, Çin kanunlarını ve hatta Çin dilini zorla kabul ettirdiği takdirde yardım edebileceğini bildirir. Bunun üzerine Doğu Göktürk Hakanı Çin İmparatoru Kao-tsu’ya şu mektubu gönderir: “Şimdi oğlum sarayınızda bulunacak ve her sene haraç olarak ilahi bir asalete mensup atlar takdim edilecektir; her gün sabahtan akşama kadar sizin emirlerinizden başka bir şey dinlemeyeceğim. Fakat elbiselerimizin önlerini kesmeye, omuzlarımızda dalgalanan saç örgülerimizi çizmeye, dilimizi değiştirmeye ve sizin kanunlarınızı kabul etmeye gelince, bizim adetlerimizle ananelerimiz o kadar eskidir ki, ben şimdiye kadar bunları değiştirmeye cesaret edemedim; bütün millet aynı kalbi taşıyor” ( İ.H. Danişmend, 1976;23).
Bugün durumumuz nedir? Biraz da buna bakmak gerekir. Daha dün AB Komisyonu Başkanı Barroso ve Genişlemeden Sorumlu Üye Rehn Türkiye’yi ziyaret etti. Bu ziyarete medyada yüklenen anlam ve sözüm ona aydınların bu iki zata karşı gösterdikleri tavır İşbara Han’ın teklifinden daha da yüz kızartıcı olmuştur. Köle ruh önceleri “Padişahım Çok Yaşa” diye haykırtıyordu, ardından “Kurtar Bizi Baba” diye bağırtmıştı. Gelinen noktada ise sömürge zihniyetliler “Al Bizi AB’ye Barroso”, “Kapattırma Partimizi Rehn” e işi dönüştürmüştür. Onları Türkiye’ye “Demokrasi inşa etmek” ya da “laikliği sağlamlaştırmak” için sömürge zihniyetliler davet etmişti! Sonuçta iş o noktaya getirilmiştir ki Barroso bile “Türkiye’ye müdahale etmek gibi bir niyetlerinin bulunmadığını” söylemek zorunda kalmıştır.
Damat Ferit ruhu yeniden nüksetmemiş midir?
Ne dersiniz?