'Cumhuriyet yeniden inşa ediliyor'
tatürk onun en değer verdiği varlıktı. Çocukluğu ile ilgili anıları ona sorulduğunda hep anlattığı, Atatürk Büyükada’ya geldiği zaman çocukluk arkadaşı Emin Adakan’la, Atatürk’ün elini tutma ya da elbisesine değme yarışı yapmasıydı. Bir keresinde de bunu başarmıştı ve Atatürk’ün onun başını okşaması, onun hiçbir zaman unutamadığı en özel çocukluk anısıydı.
Bunun en güzel göstergesi evindeki salonun başköşesinde ve yeri hiçbir zaman değişmeyen Atatürk büstü idi. Hayatının yazılmasına izin verdiği kitabında, olmasını istediği ilk resim bu büst olmuştu dedemizin.
Bundan dolayıdır ki Ata’mızın ‘Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlâklısını severim’ sözlerinin içinde yer alan ‘zeki’, ‘çevik’ ve ‘ahlâklı’ olmak, onun en büyük düsturlarıydı.”
(15 Ocak 2012)
Bu sözler, Lefter’in torunlarından Özlem Katmer’e ait... Dinlerken, gözlerim doldu...
Atatürk’ün defteri
kapatılmak isteniyor...
87 yaşındaki Lefter, Cumhuriyet’ten iki yaş küçüktü... Dolayısıyla Cumhuriyet öncesi ile sonrasını karşılaştırma olanağına sahipti... Ve aradaki fark nedeniyle de onun Atatürk sevgisi sıradan bir sevgi değildi... Anlaşılan o ki, Lefter’in Atatürk sevgisi, sadece, başını okşaması için de değildi...
Atatürk denilince artık burun kıvırmaya başlayanlar, Lefter’in Atatürk sevgisini anlayabilecekler mi acaba? Doğrusu çok merak ediyorum!..
Açıkça yazılmaya da başlandı, aslında... Diyorlar ki, “Besbelli ki, birileri, ‘Cumhuriyet’in temel taşları yerinden oynatılıyor’ diye telaşa düşmektedirler. Bize göre ise, tam tersine Cumhuriyet’in temelleri güçlenmektedir. ‘İsim ve resimden ibaret’bir Cumhuriyet’in değil, ‘cumhur’un irade ve taleplerine uygun bir Cumhuriyet anlayışı yeniden inşa ediliyor.”
(Cemal Uşşak, Rotahaber, 15 Aralık 2011)
Yeni bir durum
değerlendirmesi yapılmalıdır
Cemal Uşşak’ın satırları çok net... Açık açık yazdığı ve iktidar mensupları gibi niyetlerini gizlemediği için kendisine teşekkür bile etmeliyiz... Ne diyor Cemal Uşşak?
“CUMHURİYET YENİDEN İNŞA EDİLİYOR...” diyor...
Yâni... “Yâni” si şu ki, “YENİ BİR CUMHURİYET KURULUYOR”, demek istiyor...
Fakat muhalefet partileri hâlâ, iktidara, “Yoksa, senin gizli bir niyetin mi var?” diye soruyor...
Oysa iktidar gizlese de yandaşları, ortakları artık gizlemiyor, açık açık söylüyorlar...
Onun içindir ki, Atatürk Cumhuriyeti’nden yana olanların yeni bir durum değerlendirmesi yapmaları gerekiyor...
Örneğin, “Dokunulmazlığımızı kaldırın” gibi efelenmelere soyunmamaları gerekiyor...
Böyle giderse, bu gidiş önlemez ise zaten o günler de gelecektir!..
Meclis TV’nin yayını önemli ölçüde kısıtlandı... Muhalefetin sesi artık tesadüfü yayınlara kaldı...
Sıra, TBMM İçtüzüğü’nün değiştirilmesine geldi...
O da değiştirildikten sonra muhalefetin kısılan sesi daha da kısılacak...
Süreç hızlandı,
büyük bir ivme kazandı
Geçenlerde Gazeteci-Yazar Doğan Akın hatırlattı... Dedi ki:
“Ergenekon sürecinde hâkim ve savcılara en ağır suçlama ve hakaret AKP hükümetinden geldi. Üstelik Kılıçdaroğlu’nun sözleriyle karşılaştırılması mümkün olmayan bu ifadeleri, AKP içinde yüksek profili çizen isimlerden biri kullanmıştı.
Hatırlatalım. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Oktay Kuban’ın ‘nöbetçi hâkim’ olduğu 1 Nisan 2010’da Balyoz soruşturmasında tutuklanan 19 kişi hakkında tahliye kararı aldı. Karar, özellikle iktidara yakın gazete ve televizyonlarda ‘Balyoz’da pis kokular’ tonunda ifadelerle ele alındı. Ancak en ağır sözler Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’den gelecekti. Tarih 4 Nisan 2010. AKP Bursa İl Başkanlığı’nın toplantısında konuşan Ergün’ün sözlerini birlikte okuyalım:
‘Görüyoruz ki çeteler, sadece çete değilmiş, sadece çete ve avukatından oluşmuyormuş. Meğersem çetenin medyası, rektörü varmış. Maalesef çetenin nöbetçi hâkimi, savcısı oluyor!..’
Bir hükümet üyesinin, devam etmekte olan, üstelik henüz dava aşamasına bile gelmemiş bir soruşturma hakkında yargıyı bu ifadelerle suçlayabildiği bir ‘hukuk devleti’ olabilir mi?
Benim dikkatimden kaçmadıysa, Ergün’ün bu sözleri herhangi bir fezlekeye konu edilmedi. Bırakın fezlekeyi, medya bile bu sözlerin üzerinde durmaktan kaçındı.”
(T24.com.tr http://T24.com.tr,
13 Ocak 2012)
Evet, iktidar dün - topyekün- öyleydi...
Bugün başka...
Dün, “hâkimi, savcıyı çetenin nöbetçisi” olarak suçluyorlardı...
Bugün, “Yargı bağımsızdır. Türkiye bir hukuk devletidir” diyorlar...
Oysa, ortada hukuk-mukuk kalmadı...
Zaman, “fezleke oyunu” oynama zamanı değil!..
Eğer bu gidiş önlemezse gün gelir, fezlekesiz bile götürürler!..
Süleyman Yağız
+++
AKP AVM’ye giderken CHP AYM’ye gidiyor
YandAŞ basın CHP’nin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşündüğü konularda AYM’ye gitmesine bile tahammül edemiyor! Oysa ki artık yargı, ordu, MİT, parlamento, basın, iş dünyası, AVMler, AK plaka jipler, sendikalar, STKlar, 7 yıldızlı oteller aklınıza ne gelirse onların elinde... Ee, peki zaten başkanı AKP’ye yakın olan ve üyelerinin çoğunluğu AKP hükümetince belirlenen bir AYM’ye CHP’nin gitmesinden ve itiraz etmesinden neden bu kadar rahatsız oluyorlar?! CHP’yi eleştirmek dışında yazı yazmayan, bazı yandAŞ kalemlere dikkat ediyorum da, ağız birliği etmişlercesine, hep bir ağızdan “AKP millete giderken, CHP AYM’ye gidiyor” diyorlar. Ama eksik diyorlar. Sloganları yanlış, doğrusu şöyle olmalı: “AKP AVM’ye gidiyorken, CHP AYM’ye gidiyor!”
Engin Balım
+++
Ölünceye kadar mücadele etti, hiç yılmadı,
yeminine sonuna kadar sadık kaldı. Adeta “Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz, çelik bileklilerle demir dağlar aşılır” diye haykırdı...
Samet Erdem
+++
O mücadele sathının içindeki duruşuyla, adanmış ve kutsanmış bir ömrün ta kendisiydi.
Tamer Abuşoğlu
+++
Rauf Denktaş’ın ardından..
Kıbrıs idi yoğu varı,
Koynunda tuttuğu yarı,
Ağlar Beş Parmak Dağları,
Erir durur karı Tanrım.
***
El eder öteki yarım,
Şu Kerkük,Türkistan,Kırım,
Yaptıkları inanırım,
Gözyaşınca duru Tanrım.
***
Gelirse ecelin atı,
Biter dünya saltanatı,
Gökler ırak, yerler katı,
Bu ki işin zoru Tanrım.
***
O Turan yolunda bir iz,
Elbet bir gün beraberiz,
Bir ölür bin diriliriz,
Rauf’unu koru Tanrım...
Mehmet Ali Kalkan
+++
Bakü katliamı şehitlerini anıyoruz
20 Ocak 1990’da yani bundan tam 20 yıl önce Azerbaycan’da bağımsızlık mücadelesi verilmiş ve bir kahramanlık destanı yazılmıştır. 30 bin kişilik Sovyet Ordusu Bakü’ye ve Azerbaycan’ın diğer bölgelerine tanklarla girmiş ve bu giriş sırasında resmi açıklamalara göre 143 Azeri Türkü şehit edilerek katledilmiş, yaklaşık 700 kişi yaralı ve 841 kişi de Sovyet askerleri tarafından tutuklanarak gözaltına alınmıştır.
Onlar için önemli olan ölüm değil aksine VATAN, MİLLET ve BAĞIMSIZLIKTI.
Bütün ŞEHİTLERİMİZİN aziz hatıralarını rahmetle anıyor ve yad ediyorum. Ruhları şad olsun.
Fikret Şahin
+++
2004’te
bakın neler
diyorlardı
Sayın Erdoğan’ın Denktaş’a konuşacağı yerin Türkiye değil, KKTC olduğunu söylemesi, marjinal diye nitelendirdiği milli duygu ve hassasiyet içindeki gruplarla olan yakınlığını eleştirmesi ne büyük bir acıdır. Peki; T.B.M.M. kürsüsünden 35.000‘in üzerinde şehit verdiğimiz PKK belasının siyasi uzantısı Leyla Zana’yı serbest bırakmamızı isteyen AB Parlamentosu Başkanı Pet Koks, o yüce Meclis’ten neden konuşturuluyor? Ne konuşacağını bilmiyor idiyseniz, konuştuklarını duyduğunuz halde kürsüden inerken neden alkışladınız ey milletin emanetçileri!!?
Yine aynı Leyla Zana’nın serbest bırakılmasını Sayın Erdoğan’dan isteyen ve Türkiye’ye gelişinde hükümet düzeyinde ağırlanan Uluslararası Af Örgütü Başkanı neden bu kadar ilgi görüyor?
(Bu yazıyı 2004 yılında kaleme almıştım. 8 sene zarfında mücadelesini tartışan ve eleştirenlere atfederim.)
Hüseyin Soydabircan
+++
Hrant’a
hiçbir şey
diyemezsin..!
Hrant Dink hakkında söylecekleri varmış... Onun hakkında en son söz söyleyecek kişidir Ali Bayramoğlu.
Ama konuşmalıdır! Örneğin; Dink’in, öldürülmeden önce bankamatiğe gitmesine neden olan telefon konuşmasını kiminle yaptığını açıklamalıdır. Ya da Dink’in Ermenistan’a karşı, gizli Ermeni’lerle ilgili konuşmasını açıklamasını, Ermeni yetkililerinin de Dink’e bunu açıklamak bize ve davamıza zarar verir, diyerek karşı çıkmalarını da yazmalıdır. Öyle yüksek perdeden “Hrant’a sözüm var...” demekle olmuyor!
İkinci cumhuriyetçiler, liberaller vs. Dink’in öldürülmesinden sonra, yaptıkları açıklamalarla, yazdıkları yazılarla; tam da emperyalizmin istediği bir sürecin başlamasına neden olmuşlardır. Dink’in arkadaşıyız diyenler, yaşamının en verimli döneminde onun katlinin ardından yalan yazmışlardır. Emperyalizmin yalanı soykırım gibi!
Dink’in ölümünün hemen ertesi günü, kapsamlı bir yürüşü (özel hazırlanmış “Hepimiz Ermeni’yiz”, “Hepimiz Hrant’ız” pankartları) düzenleyenlere sorulan, 1 günde (yazıyla bir gün içinde) o yürüyüşü nasıl tertipledikleri soruları yanıtsız kalmıştır. Pankartların hazırlanması, basılması, davetlerin hemen yapılabilmesi, bu işi bilenler tarafından (örneğin TKP’lilerin ulusalcı olarak bilinen Tan Kitabevi çevresi) kuşkuyla karşılanmıştır.
(...) Bayramoğlu ve şürekasının, Hrant Dink için hiçbir sözü olamaz! O anti emperyalistti. O, AB maaşını kabul etmemişti. Ermenistan’ın ve Ermeni lobilerinin faşizminden de politik duruş olarak ayrılıyordu.
Kaan Turhan
+++
Hukuk
adalet
herkes için olmalı
Hepiniz Hrant, hepiniz Ermeni olabilirsiniz...
Kime karşı olursa olsun, cinayetler hiçbir durumda onaylanamaz ve bu tür siyasi cinayetlerin arkasındaki güçler bulunmalıdır...
Hukuksal hatalar yapılabilir, mahkemelerden eksik kararlar da çıkabilir... Bunun için demokratik tepkinizi koyabilirsiniz, en doğal hakkınız...
Bu yanlışlıklar, size “Türk Ulusu soykırım yaptı” iftirasını atma, kara çalma hakkı vermez...
Vatanını savunan Türk Ulusu, ne 1915’te ne de daha sonra soykırım yapmıştır. Emperyalizmin sürekli gündeme getirdiği koca bir yalandır bu konu...
Bir yandan “Adalet arıyorum” derken, diğer yandan süren bir davanın hakkında yorum yapmanız yasalara aykırıdır, yasaları çiğniyorsunuz. Önyargılarla hareket ettiğiniz bir kez daha ortaya çıkıyor...
Hiç kuşkusuz hukuk, adalet herkes için olmalı...
Bu duyarlılığınızı diğer davalar ve vatan görevini yaparken hain pusularda şehit düşen Mehmetçikler için de göstermenizi
bekliyoruz.
Fethi Karaduman