Cumhuriyet devletinden, aşirete
Dünya, başka bir çağda yaşayıp, Noel tatiline giriyor ve biz hâlâ, goygoyla uğraşıyoruz. Adamlar uzay, uydular, Mars gezileri, kuyruklu yıldızları konuşup fikir yürütüyor, biz anlamını bile bilmediğimiz, Arapça meali üzerinde, hadisler yorumlayıp, ne dediği üzerinde fikir alışverişleri yapmaya çalışıyoruz. Ben yazıya başlarken, Noel sırasında, her yer kapalı olacağından, herkes ekmeğini tedarik etme telaşındaydı.
Dükkânlar, geçen yıllara oranla daha kalabalık. Ancak petrolde fiyat indirimi olmasına karşılık, Amerika geçmiş yıllara oranla, pahalı. Sanki adı konmamış, gizli bir enflasyon var. Altı ay ara ile et, süt, yumurta ve ekmek fiyatlarındaki artışlar, beni şaşırtmış durumda. Dikkatinizi çekerim, giyecek falan değil. Onlar Çin, Endonezya, Meksika gibi işçiliği ucuz yerlerden geliyor. Benim, hassas olmayan kaba tahminlerime göre, fiyat artışları, yüzde 20’lik bir enflasyonun belirtisi.
Buna karşılık, akaryakıt fiyatları, (Belki de Rusya nedeniyle) geçen yıldan, yaklaşık bir dolar aşağı. 2.30 ile 2.35 arasında. Bu söylediğim bir galon, yani yaklaşık dört litre benzin fiyatı. Tabii sizler Türkiye’de, bizim burada aldığımız bir galon parasına, bir litre benzin alabiliyorsunuz. Bu arada, Amerikan borsaları yükselmeye devam ediyor. Bunun anlamı, uluslararası piyasalarda, doların değeri düşüyor. Ama ne hikmetse, bizde tırmanıp duruyor. Bakalım, kaçlarda duracak. Ekonomi uzmanları, doların 2.35 TL ile yılı kapatacağını tahmin ediyor.
Rusya bakımından da Türk ekonomisi zor günler geçiriyor. Tarım ürünleri ihracatı zarar ediyor. Gazetelerde okuyorum, Ruslar, Antalya ve öteki kentlerde evlerini satmaya başlamış. İyi de Rusya’da iş yapan, Türk inşaat şirketleri, alacaklarını nasıl alacak? Özetle ekonomik durum, evlere şenlik, ama ne gam ne kasavet, yeni yıl geliyor, vur patlasın, çal oynasın hesabı. Hindi mi, Kıbrıs’a gidip kumarlı tatil mi, hangi gece kulübü, ona karar vermek de zor.
Sevgili okurlarım, Türkiye, ekonomide olduğu kadar, siyaseten de uçurumun kenarında. Sınırlarımızda, bilgimiz olduğunu sandığımız, ancak sadece figüranlık yapabildiğimiz olaylar cereyan ediyor. Türkiye’nin parçalanması üzerine, pazarlıklar yapılıyor. Pazarlık, düşmana ne terk edileceği değil de, düşmanın kendilerine nasıl yardımcı olabileceği üzerine. Artık bebek katilinin, müzakereleri nasıl götüreceği konusunda ileri sürdüğü şartlar yerine getiriliyor. Tabii bu gelişme, bu kadar gamsız bir millet için, olağan son.
Sevgili okurlarım, bazen eleştirilerimle, sizleri incitmeye çalıştığım gibi, bir fikre kapılabilirsiniz. Gerçek, ne yazık ki öyle değil. Ben, bayrağımı, milletimi ve toprağımı çok seven, sade bir vatandaşım. Çok şükür ki bugüne kadar gırtlağımdan haram lokma geçmedi. Bu yüzden de, harama uçkur çözenlere isyan ediyorum. Dışarıdan içeri bakılınca, durum içerde görünenden, çok daha acı, inanın.
Mesela, bayılarak seyrettiğiniz diziler. Tüm senaryolar, konular aynı, herkes holding sahibi, fakirle zengin aşkı, kardeşler birbirlerinin sevgili veya eşinin peşinde. O da olmazsa, bir Güneydoğu masalı. Türkçenin kanına girilen diyaloglar, gerçekçi olmayan, çalıntı konular, Batı kültürüne özenti diyaloglarla konuşan, erkekler. Yarışma programlarında, kendisinin değil de, eşinin bildiğini söyleyen ağızlarına hiç de yakışmayan, “aşkım” kelimesini sakız gibi kullanan, kadın döven, öldüren erkekler. Bir şark ülkesi ve kültüründe yaşayan, Batı’ya özenti şeyler üreten senarist ve rejisörler. Ama size bir sır vereyim, size anlatılan, bugünkü Batı hikâyesi değil, 30 yıl önceki Batı bile değil... Sevgili okurlarım, dinimize mensup kişilere en büyük kötülüğü, gene bu dini kullanarak, kendilerine çıkar sağlayan liderler yaratıyor. Bunun en bariz örneği, Türkiye. Din, ahlak ve namus diye, ülkenin başına geçen bir parti, ülkede tarihte bugüne kadar görülmemiş boyutta yolsuzluk ve hırsızlıkları yaşatıyor. İnsana saygı derken, toplumu birleştireceklerini öne sürerken, bakıyorsunuz halkı parçalamış, mezhepler, kültürler ve kavimler olarak. Yani özetle Türkiye, artık bir devlet statüsünden çıkıp, tamamen aşiret yönetimine dönmüş durumda.