Çubuk verici

2010’un sondan bir önceki bu yazıda Türk politikacılara uyarılarda bulunmak istedim. Aslında Fatih Altaylı’nın Özal’ın ölümü ile ilgili yazısı bu kararda etkili oldu. Hani bu aralar Özal’a özenen, onun gibi askeri hor görüp araba kullanmaya meraklı şoförlük yapan liderlerimiz var ya, uyarayım dedim.
Amerika ile çalışan politikacılar dikkatli olmalı. Bir Avrupalı politikacı, ABD ile çalışmayı uyuşturucu kullanmaya benzetmişti. Başta keyif verir sonra çökertir demişti. ABD çıkarı olan ülkelerdeki liderlerin sağlık durumlarını, zayıflıklarını, açıklarını, yolsuzluklardan kazandıkları paraları, metreslerini, seks ve kumar konusundaki düşkünlüklerini bilir ve zamanı gelince kullanmak üzere belgeleyip arşivler.
Benim bilgi kaynağım Amerikalı meslektaşlarım. Yani doğru mu eğri mi bilemem, tahkik de etmedim, zaten doğruluğunu kontrol etmek de çok zor.
Konuyu ilk defa rahmetli Bülent Ecevit’in, ABD Başkanı Bill Clinton ile görüşmek üzere 1999 yılı Eylül sonunda, Washington’a gelişinde duymuştum. O tarihte kaldığı Ritz Carlton otelinde Ecevit’i Johns Hopkins Tıp Fakültesi hocalarından profesörlerin ziyaret ettiği söylenmişti, hepimiz şaşırmıştık.
Ne oldu nereden çıktı derken Amerikalı bir meslektaş, ABD’nin yabancı ülke liderlerinin kaldığı otellere koruma görevlisi gizli servis (secret service) ajanlarını, oda hizmetlisi, garson olarak yerleştirdiğini söylemişti. Sağlık bilgileri de bu görevlilerin tuvaletlere koyduğu bazı aygıtlarla yabancı liderlerden alınan idrar, dışkı ve saç örneklerinin tahlilinden çıkıyormuş. Böylece yabancı liderlerde hangi hastalık var, genetik özellikleri nedir, bilirlermiş. O zaman arkadaşım, ABD’nin bu tahliller sonucu Johns Hopkins’i alarma geçirmiş olabileceğini söylemişti. Ben de ciddiye almayıp, yazmamıştım.
Daha önce de Turgut Özal, Houston’da prostat kanserinden ameliyat olacağı sırada bazı kolaylıklar önerildiğini duymuştuk. Açık prostat ameliyatı sırasında kaslar kesildiği için erkeklerin seks hayatı sorun olurmuş. O zaman Houston’da medarı iftiharımız Cumhurbaşkanına birkaç değişik sistem önermişler. Mutluluk çubuğu da bunlardan biriymiş. odatv’ye göre Özal’a ailesinin otopsi yaptırmak istememe nedeni de çubuğun ölüm sonrası bile çalışır durumda olmasıymış.
Bir istihbaratçı, liderlere takılan tıbbi aygıtların istihbarat örgütlerine bilgi aktarabilen verici şeklinde kullanılabileceğini söylemişti. O zaman gülüp geçmiştik ama bugün cep telefonlarının marifetlerini görünce... Evet ya doğruysa, ya bizim milli güvenlik kurulu toplantılarını Amerikalılar bu vericiden dinledilerse, ayıkla pirincin taşını.
Sonra Ankara’da bazı liderlerin aniden bayılıp fenalaşmasının, bir beyin hastalığı olabileceği ve ABD’de bu durum için muayene oldukları söylenmişti. Acaba kafasına da çip mi yerleştirdiler. Biliyorsunuz, MS hastalarına yerleştirilen çiple titremeler durdurulabiliyor. Uzaktan kumanda ile çip harekete geçiriliyormuş. Ama bu mekanizma istihbaratta da kullanılıyormuş. Eyvah eyvah, demek adamlar ampul takımının Ahmedinecad ve Kaddafi veya Hamas lideri ile gizli görüşmelerini, planlarını biliyor demektir. Acaba Ergenekon için de uzaktan çipe elektrik mi verildi? Acaba WikiLeaks belgeleri hazırlanırken bu vericiler de kullanıldı mı? Teknoloji korkutuyor.
Bu yazıyı yazarken Erdoğan, Meclis’te bütçe konuşması yapıyordu. Başbakan sonunda Türkçülüğe karşı olduğunu resmen Meclis kayıtlarına geçirdi. Şaşırmadım, öyle bir adamın Türklüğe karşı olması niye şaşırtsın ki. Beni şaşırtan ona oy veren ve Türk olduğunu sanan seçmenler. Erdoğan’a verilen her oy Türklüğe atılan bir kurşun oldu ve olacak.
Ben, BDP’ye özerklik, bayrak ve marş çağrıları için; bayrak olarak bir bez üzerine Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe bayraklarını birleştirerek koyup, milli marş olarak da bu üç takımının marşını karıp kullanmasını öneririm. Ne de olsa İmralı’daki katil de bu takımlarla ilgili. Hatırlarsanız, bayrağı ve ulusu için kavga etmeyenler, takımları için kan akıtıyor. Onlar bayrak ve topraklarından daha değerli bazıları için.

Yazarın Diğer Yazıları