Çözüyormuş gibi yapmak!
PKK ve Öcalan ile değil DTP ile görüşüyoruz”, “Başbakan olarak değil, parti genel başkanı sıfatı ile görüşüyoruz” söylemleri insanları saf yerine koymak anlamına gelir. Nedeni de şudur: PKK = DTP = Öcalan olduğunu herkes bilmektedir. AK Partinin genel başkanı da aynı zamanda Başbakandır. Soruna “Kürt”, açılıma “Kürt” diye başlanıyor, ardından da bunun “demokratik” açılım olduğu iddia ediliyor. Bu da doğru değildir. Çünkü açılımın yalnız içeriği değil her yanı “etnik” tartışmaya konu edilmektedir. İşgüzarlar, işbirlikçiler ve iş biliciler iktidardan önce “Kürt açılımı”nı tamamlamak üzere hareket halindedir.
Bu konuda MHP ve CHP’nin dik duruşu iktidarı sendeletmeye yetti. Bunun üzerine iktidar MGK’dan açılımda “yola devam” kararı çıkarttı. Fakat ardından Genelkurmay Başkanı, İmralı’yla temas olmaz. Milli Devlet ve Üniter devletten taviz verilemez. Kültürel farklılıklar siyasallaştırılamaz. “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir” açıklaması yaptı. Bu kez Başbakan da muhalefet gibi Genelkurmay Başkanına benzer biçimde konuştu: “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet anlayışı içindeyiz. Üniter yapımız üzerinde spekülasyona müsaade etmek imkânsızdır”.
Kafa ve kavram kargaşası!
İktidar, muhalefet ve TSK aynı görüşte ise ortamı bu denli gerecek tavırlara neden sebep olunmuştur? Başbakan “Tek Millet”i savunuyorsa o zaman bu milletin adının “Türk milleti” olduğunu söylemekten niye imtina etmektedir? “Türkiyelilik” gibi bir söylem niye ortaya atılmıştır. “Ne Mutlu Türküm Diyene” sloganı üzerinde spekülasyon yaratmanın mantığı var mıdır? İktidarın tutum ve icraatlarıyla ilgili olarak buna benzer kuşku yaratan yüzlerce soru olduğunu burada saymaya bile gerek yoktur.
Başbakan gerçekte saydığı ilkeler doğrultusunda adım atmayı düşünüyorsa o zaman herhangi bir tereddüde mahal yoktur. Çünkü bu durumda konu Anayasa’nın öngördüğü sınırları içinde ele alınacak demektir. Ancak gelişmeler bunun hiç de böyle olmadığını göstermektedir. Diğer yandan iktidar, iddia ettiği gibi sorunu “demokrasi” ya da “özgürlük” eksikliği olarak görüyorsa bunu bölgesel değil bütünsel ve ulusal bağlamda ele almak durumundadır. Demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerle ilgili olarak yapılan düzenleme ve atılacak adımlar konusunda da danışma ve tartışma yapılmasına hiç gerek yoktur. Bu konuda gereken ne ise derhal yapılması gerekir. Ancak iktidarın sorunu bu bağlamda görmediği açıktır.
Yapıyormuş gibi gözükmek!
Hıkmık, Kemküm etmeyi bir kenara bırakmak gerekir. “Kürt Açılımı” diye malum cenah “bölünmeyi” tartışıyor. Onlar, şimdilik bölünme mümkün değilse bölünmeye en uygun şartların anayasal teminat altına alınmasını istiyor. “Barış gelsin”, “analar ağlamasın”, “insanlar ölmesin”, “silahlar sussun” adı altında resmen devletin bölücü isteklerine uygun olarak yeniden yapılanması talep ediliyor. Mevcut şartlarda iktidarın bölücüleri tatmin edecek bir “açılım” programı ilan etmesi mümkün değildir. Her şeyin mümkün olduğu havası verilerek yapılan tartışmalar birlik ve beraberliğe sanıldığının aksine yarar değil zarar vermiştir. AKP, bu tavrıyla devleti ciddiye almadığı gibi milletin hassasiyetlerini de ciddiye almamıştır. Eğer milleti ciddiye alsaydı, yapıyormuş gibi gözükmez, çözüyormuş gibi de yapmazdı.