“Converse”lerinizi çıkarın satılığa

Genç Siviller’den mesaj geldi; 18-20 Kasım 2011 tarihleri arasında İstanbul’da yapmayı planladıkları ve “Başta Mısır, Tunus, Libya olmak üzere Suriye, Lübnan ve Filistin’den, bu sıra dışı devrimlerin sıradan kahramanı olmuş 11 aktivistin konuşmacı olacağı, ’NAHDA Network’isimli uluslararası bir toplantı” için “maddi yardım” talebinde bulunuyorlar!
Yardım dediysem öyle aman aman bir para değil canıııım, altı üstü 25 bin liracık!
Diyorlar ki;
“Bu uluslararası toplantının konuşmacılarını ikna etmeye çalışırken, para konusunun bizi bu kadar zorda bırakabileceğini tahmin etmemiştik. Uluslararası katılımlı bu toplantı için, her şey dahil, toplam 25.000 TL’ye ihtiyacımız var...”
Hesap ve telefon numaraları da eklemişler mesajlarının altına.

***


Ne yalan söyleyeyim, 1 Mayıs eylemine “son model otomobilleriyle gittikleri, beş yıldızlı The Marmara Oteli’nde rezervasyon yaptırıp, geceyi lüks odalarında bira eşliğinde efkarlanarak geçirdikten sonra sabahına süper boğaz manzarasına karşı kahvaltılarını yaparak hazırlanan!” bu arkadaşların 25 bin lira için “kampanya” yapmaya kalkışması bana hayli garip geldi!
Hem bugüne kadarki “eylemleri” için euroyla oda kiralamak, mini bar ücreti, otopark, pankart ücreti dahil hiçbir masraftan kaçınmayan...
“Spontane” eylemlerinde taşıdıkları “dövizler”in bile manikürden yeni çıkmış “French tırnaklı” elleriyle, son moda İtalyan gözlükleriyle uyum içinde olmasına özen gösteren...
-Üniversite öğrencileri veya yolu ozalitçiden geçen okuyucularımız maliyetini kolayca hesaplayacaktır-; renkli, kocaman, son teknolojiye uygun basılmış yüzlerce pankartı birkaç saat içinde hazır edebilen...
Sabah karar verip öğlen yaptıkları gösteriler için rozetler, bantlar, kokartlar, özel tasarım karikatürler ürettirebilen...
Binlerce liralık telefonlarını medya üssü gibi kullanıp “anında” bütün dünya ile irtibata geçen...
“Marka”sız çıkmayan...
Tam teşekküllü bir gençlik kitlesi için “25 bin lira” ne ki!
Hem velev ki harçlıklarını erken tükettiler bu ara...
Tamam Wall Street kaynıyor ama, kendisine avuç açmış çocuklarına “sadaka veremeyecek” kadar da bitik değil “emperyalizm” hâlâ...
Hele ki o çocukların bütün çabası, Gürcistan’daki muadilleri Kmara, Ukrayna’daki Pora, Tahrir Meydanı’ndaki “Google gençliği” gibi, sömürgecilerin kasasını doldurmaksa!
“Arap Baharı” maskesi altından kotarılan Orta Doğu işgal sürecini Türkiye’ye de taşımaksa!

***


Hayır, madem aylardır yazışıyorsunuz ülkelerinde kaos çıkararak, ABD’ye “gel düzenini kur” çağrısı yapanlarla, madem “ilham perisi” oldular attığınız adımlara, madem “yol-yordam hocalığı” yapacaklar size bundan sonra, hiç mi aklınıza gelmedi sormak:
“CIA’nın Orta Doğu direktörlerinin Dubai üzerinden dağıttığı milyonlarca dolardan ne düşecek payımıza?”
Valla hiç kusura bakmayın...
Özellikle Libya’da yaşananlar gösterdi ki; sizin “devrim” diye pazarladığınız apaçık bir “satın alma/satılığa çıkarma” girişimi!
Siz ellerinde “Satılık vatan var”, “Satılık rejim var”, “Satılık toplum var” davetiyeleri taşıyan güruha elebaşılık yapanları “devrim kahramanı” adı altında pışpışlayacaksınız, pohpohlayacaksınız, allayıp, pullayıp bu ülkenin gençlerine “rol model” sunacaksınız diye “imaj parlatma” hizmeti veremeyeceğiz size!
“Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hiçbir uluslar arası yardım almak istemiyorlarmış” mış...
Peh!
Yahu 2008 yılında ABD tarafından keşfedildiğinizde, koşa koşa gitmediniz mi “Gençlik İttifakı” programı çerçevesinde eğitilmeye!
Dediğim gibi, kırılmaca, darılmaca yok; benden kuruş işlemez size!
Çok lazımsa; bugün bayram...
Vesile edin...
Elalemin eteğini öpmek yerine biraz da kendi büyüklerinizin elini öpmeyi deneyin!
O da olmadı “converse” lerinizi çıkarın satılığa...



BASINDAN SEÇMELER


Cinsel suçlara reyting rekoru kırdıranlar “N.Ç.’yi yaz” demesinler bana....

“Irz’a rıza”yı gösteren sen değil misin

Mesaj yağıyor.
“N.Ç.’yi yaz!”

*


E peki.

*


“İffet”in kafasını taksinin penceresine kıstırıp tecavüz ettiler. Tıpkı, Müjde Ar’ın kafasını pencereye kıstırdıkları gibi.

*


“Fatmagül”ü sıradan geçirdiler.
Hülya Avşar’ı sıradan geçirdikleri gibi.
Özlemişiz bi nevi.

*


“Öyle Bir Geçer Zaman ki” de Ali Kaptan’ın canı çekti, boynuzlayarak boşandığı Cemile’ye tecavüz etti, beş yaşındaki Osman’ın gözü önünde... Şerefsiz Ekber desen, şıllık Karolin’e kitlerken, başını küvete çarptı, rahmetli oldu, hevesimiz kursağımızda kaldı!

*


“Bir Çocuk Sevdim” de henüz reşit olmamış liseli Mine’yi hamile bıraktılar. “Ay Tutulması”nda Kenan, Şebnem’in ırzına geçti. “Canan” ın ağzını tıkayıp, masaya yüzükoyun yatırarak becerdiler.

*


“Muhteşem Yüzyıl”ı dekoder’siz seyretmek mümkün ama, prezervatifsiz seyretmek mümkün değil... Sümbül Ağa olmasa, Boncuk Ağa bile kaşla göz arasında Sadıka’yı hallediyordu, az daha.

*


“Yaprak Dökümü” ndeki damat sülaleyi dizdi; Önder Somer’in ilaçlı gazoz taktiğiyle baldızı filan bayılttı, zorla yatağa attı, sıra galiba kaymakam Ali Rıza Bey’e gelmişti ki... Allah’tan dizi bitti.

*


“Binbir Gece” de çocuğum hasta diyen anneye, kaç paraysa vereyim şekerim diyerek tecavüz etmişti hayırsever patron.
“Asmalı Konak”ta Seymen Ağa konağın sığıntısı kızcağıza giydirirken... “Hanımın Çiftliği”nde Muzaffer Bey boş vakitlerinde hizmetçi Gülizar’ı temizliyordu.

*


“Aşk-ı Memnu” da Behlül yengesini ütülerken... “Bihter’e kocası tecavüz edecek, azzz sonra” anonsu yapıldı, adeta sokağa çıkma yasağı ilan edildi, en başta benim valide, misafirlikleri bile iptal etti, tecavüz sahnesini kaçırmamak için!

*


(Rol icabı hadiseler o kadar gerçekçi ki... “Derin Sular” dizisindeki oğlan, rol arkadaşı kıza harbi harbi tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklandı iyi mi, yargılanıyor!)

*


“Küçük Kadınlar” da Elif’e tecavüz ettiler. “Arka Sıradakiler” de Zehra’ya.

*


“Unutulmaz” da Melda’ya 8 saat tecavüz ettiler, çekimleri 8 saat sürdü, güya yayınlanmadı. Ancak, sahneler basına servis edildi, bütün detaylarıyla yayınlandı. “Unutulmaz” dı hakikaten.

*


“Menekşe ile Halil”in Menekşe’sine beklendi, beklendi, beklendi, tam Dünya Kadınlar Günü’nde tecavüz edildi...
O daha unutulmazdı.

*


Ucundan acık gösteriyorlar ama, sanırım “Kuzey”e de tecavüz etmişler mapusta!

*


(Yazının başını “kırmızı nokta” yla işaretleyip, “18 yaşından küçükler okumasın” notu koyacaktım. Sonra vazgeçtim. Biliyorum ki, o zaman daha çok okunacak. O yüzden koymadım.)

*


Netice itibariyle...
Böyle başa.
Böyle tarak.
Kalbinizi kırmak istemem ama, nefes bile almadan kim seyrediyor kardeşim bunları? Başka mevzu kalmamış gibi, cinsel suçlara reyting rekorları kırdırarak, kim daha fazla çekilsin diye teşvik ediyor?
Kim normalleştiriyor?
Irz’a rıza’yı kim gösteriyor?
Sırf Yargıtay mı?
Yılmaz Özdil / Hürriyet




Oslo Anayasası

CHP eski milletvekili Şahin Mengü, yeni anayasanın “PKK ile yapılan Oslo görüşmelerine göre” yapılanacağını savunuyor. Diyor ki:
- Yepyeni anayasa adı altında “Türk” ve “Atatürk” gibi kavramlar anayasadan çıkartılıp, “yerel özerklik” ve “anadilde eğitim” gibi PKK ile Oslo’da yapılan müzakerelerde anlaşmaya varılan hükümler konulacak.
Melih Aşık / Milliyet




Helal hırsızlık

ABD’li bir firma, “helal şarap” tan sonra şimdi de “helal viski” üretmiş...
Dininin gereklerini yerine getiren bir insanın; zaten “haram” kılınmış şeylere tenezzül etmemesi, aklından bile geçirmemesi gerekmez mi?
Ediyorsa; bu, bir yerde “arıza” olduğunu göstermez mi?
Fırsatçıların da bu “arıza” ları kullanıp, paraya para dememesi, başka bir günah sayılmaz mı?

***


Yakında “hırsızlığın, gaspın, cinayetin de helali”ni icat ederlerse...
Kendime söz veriyorum:
Şaşırmayacağım.
Mustafa Mutlu / Vatan




İtaat eken, isyan biçer

Cervantes’in o ünlü sözünü Türkiye’ye şöyle uyarlayabiliriz:
Bana arkadaşını söyle, senin nasıl bir terörist olduğunu anlatayım.
Şu da olabilir:
Bana mesleğini ve günlük yaşam programını söyle, sana üye olduğun terör örgütünü ve içinde bulunduğun terör faaliyetlerini bir bir sayayım.
Artık bu noktaya geldik.
Aslında çoktan gelmiştik. Daha yaygın ve belirgin hale geldi, kapsama alanı genişledi.
Yıllardır bu sütunlarda şu tümceyi sık sık vurguluyoruz:
Bir gazetecinin notlarından terör faaliyeti üretmeye başladığınız an, bunun sonu gelmez, her an herkesi kapsayabilir.
Gelinen noktada, kitap taslaklarından parasız eğitim isteğine, hidroelektrik santral istememekten siyaset dersi vermeye kadar her şey “terör faaliyeti”, “terör örgütü üyeliği” kapsamına girebiliyor.

***


Onlarca yıllık hukuk birikimini de hiçe sayan bir kuralsız dönemin içinden geçiyoruz.
Öylesine kuralsız ki, Başbakan’ın uçağında yapılan bir sohbet bütün gazetelere manşet olabilirken aynı sohbet bilgisayar ortamında iki kişi arasında yapıldığında “gizli terör faaliyeti” olabiliyor.
Kamuoyunda iyi bilinen 5-6 dava hukuk bilimine ters olarak üç aşamalı, iç içe geçirilerek sürdürülüyor. Bir yanda mahkeme var, arkasından aynı davanın yeni iddianameleri hazırlanıyor, onun arkasından da operasyon dalgaları geliyor. Görünen tabloda, en öndeki dava ne kadar hızlı ilerlerse ilerlesin, arkadan gelen dosyalar ona eklenecek ve davalar görüldükçe yol uzayacak.
Bu dosyaların büyük çoğunluğunda somut bir suç unsuru da olmadığı için sığınılan başlıca gerekçe şu:
Terörle mücadele.
Ayrıntılarını sıralamak gereksiz; artık toplumun her kesiminin dahil edilebileceği bir “terör örgütü” var.
Bunun adı terörle mücadele değildir. İnsanların, tutuklanmaktan haklarındaki spekülatif haber üretimiyle yürütülen onur kırıcılığa kadar karşı karşıya kaldıkları muamele bir araya getirildiğinde, bunun adı şudur:
Terörle mücadele terörü!

***


Bu anlayış kendi içinde bütün yapılanmasını da tamamlamış görünüyor.
Operasyon dalgaları başladığında hemen suç üretimiyle haber üretimini harmanlayan medya devreye giriyor. O haberleri tamamlayan ve iktidar hukukunun çerçevesi içine yerleştiren “özel yetkili hukukçular” zaten hazır.
Türkiye’de artık suç üretmek suç işlemekten daha kolay hale gelmiştir.
Türkiye’de artık hiçbir hakkın ve özgürlüğün güvencesi yoktur.
Hukuku bir kenara bırakalım; Türkiye’de artık yasalar bile her davaya özel yorumlanarak uygulanmaktadır.
Bu anlayış Türkiye’yi ileri demokrasiye götürmez.
En iyimser yaklaşımla hükümet, bir yandan terör örgütünün ve tüm bağlantılarının üzerine çok acımasız gidip öte yandan “Uslu durursanız size demokrasi vereceğim, hak ve özgürlük vereceğim” diye düşünüyorsa...
Bu, tüm topluma korku salarak yapılmaz.
İtaat eken, isyan biçer.
Mustafa Balbay / Cumhuriyet

Yazarın Diğer Yazıları