Çıtayı yükseltmek...
Zor zanattır siyaset... Ağızdan çıkan bir söz günler, yıllar sonra gelir sahibini bulur. Hani Anadolumuzdaki “insanlar sözleri ile hayvanlar boynuzları ile bağlanır” öz deyişinde olduğu gibi öz gelir bağlar. Bu yüzden temkinli olmakta fayda vardır. Gelişen olaylara anında, refleks ile tepki gösterenler çoğunlukla kaybetmiştir. Başbakan Davutoğlu AKP adaylarının belirlenmesinde çok titiz çalıştıklarını, Amerikan menşeli “Google” arama motorundan sorguladıklarını beyan etti. AKP’nin havuz medyasındaki amiral gemisi Sabah bile adaylardan memnun olmadığını açıkça ifade ediyor. 8 Haziran sabahı Davutoğlu için “Git kitaplarını yaz!” manşeti ile çıkarsa kimse şaşırmasın. Ağzından çıkan sözleri ile bağlanan Davutoğlu bu durum karşısında patronu gibi “tevil” yoluna gidemeyecek. Zira “aslında Sayın Davutoğlu öyle demek istemedi” türünden vaziyeti kotarmak isteyen kiralık kalemler bulamayacak.
HHH
Söz siyasetçiyi bağlar da gazeteciyi, yazarı bağlamaz mı? Günümüzde bu sorunun cevabını vermek zor. Fikir namusuna sahip olanlar hariç önemli bölümü bukalemun gibi ortama göre renk değiştiriveriyor. 1999’da ÖDP için estirilen suni rüzgârın birkaç katı şimdi HDP için estiriliyor. Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanlığından beri “Abisi” olan Hasan Cemal bile HDP’nin barajı patlatacağını iddia edip, Kandil’in amigoluğuna devam ediyor. Cemal dâhil bir Amerikan projesi olan HDP’nin barajı aşıp Meclis’e girme, dahası iktidara ortak olma planının tutmayışı karşısında hangi pişkinliği sergileyeceğini tahmin etmek zor değil. 99’da ÖDP yüzde bir dahi alamamıştı. HDP’nin yüzde 8’i dahi bulamayışı karşısında yükselttikleri çıta bakalım kafalarına nasıl düşecek.
Çıtayı yükseltmek ciddi iştir. İddia sahibinin yükselttiği çıta düşerse altında kalanın inandırıcılığı sona erip, yalancı çoban konumuna girer. Tayyip Erdoğan da RP’nin Beyoğlu İlçe Başkanlığı’ndan beri çıtayı yükselterek bu günlere geldi. Ancak yükseklerde başı dönmüş olmalı ki uçuverip “400 milletvekilliği istiyorum” deyiverdi. Avcı hikayelerinin anlatıldığı kahvelerden öksürük sesleri gelmiş olmalı ki fazla salladığını anlayıp “335 de yeter!” sözleri ile çıtayı makul seviyeye indirme yolunu seçti. Nisan ayında bile kar yağıyor, yollar kapanıyor. Domuz Gribi kol geziyor. Doğal olarak her yerden aksırık, öksürük sesleri yükseliyor. Yarın-öbür gün Erdoğan “276 bile yeterli sayıdır” diye çıtayı indirirse şaşırmayalım. Sonuçta çıta bu... İrtifa kaybetmeye başlayınca düşüşünü önlemek zor. Av maceraları burada bitmez. Kemal Kılıçdaroğlu da yüksek perdeden sallıyor. Çıtayı yüzde 35’e yükseltip “bedelini öderim” gideri yaptı. 7 Haziran akşamı “25’i koruduk” ya da “birkaç puan artırdık” pişkinliğine sığınır mı? Bilmem!.. Dünkü yazımın sonunda belirtmeye gayret etmiştim. Sonuç ne olursa olsun Türkiye’yi yeni erken seçim bekleyecek. Bu esnada yükseltilen çıtanın altında kalanların tasfiye edilmesi, bir nevi yıpranan siyasilerin tasfiyesi gerçekleşebilir. Her şeye rağmen bu düşüncem temenniden ziyade hayatın olağan akışının izleme tespitidir.