Cırık’ın anası Ceylan’ın prostatı
En çok göz sözcüğü ile birlikte kullanılır “cırık” sıfatı. “Cırık göz” iridir oldukça, cırıla cırıla, yani yırtılırcasına, yuvasından fırlayacakmış gibi bakar.
H’nin gözleri de bu gözlerden işte. H’ye bundan dolayı “cırık” denmekte.
Genç yaşında o gümrah kara sakalı koyuverip Rasputin gibi karşıma dikilmeseydi, “cırıklığını” asla yüzüne vurmayacaktım. Kendi etti kendi buldu. Ben mi dedim, git Adıyaman’a, var menzil dergâhına, intisap et Efendi’ye. Sonra da o “rapata sakal” . “Yahu H, yaşın uygun değil, yaşantın hiç değil, nedir bu sakal?” dedimse de aldırmadı. Üstüne üstlük bir de “takva ehli” pozları takınıp, nasihate yeltendi. Öyle ha! Ben de başladım ikide bir ona “Ya Hazreti Cırık!” demeye. Fena bozulurdu ya, bir şey de diyemezdi.
Sonra gidip tek çocuklu dul bir bayanla evlendi Cırık. Tam o günlerde ben de kısacık bir şiir yazmış, bir derginin açtığı yarışmaya göndermişim, ödül almışım “İkinci Ürün” adlı o şiirle. Dergi geldi, Cırık alıp okumaya başladı. Bir ara göz göze geldik, baktım kızarıp bozarıyor. Dergiye uzun uzun baktı, bir sigara yaktı, biraz düşündü, sonra başı önde sahayı terk eden futbolcular gibi melul mahzun çıkıp gitti bürodan. Alınmıştı şiirimden, üstüne alınmıştı, ona yazdığımı sanmıştı. Tövbe öyle değildi. Değildi ya, “cuk!” diye onun üstüne oturmuştu, alınmakta haklıydı biraz da. Sana yazmadım desem de, inanmazdı. İşte o şiir:
“Başlık parasına gücü yetmedi
O da dulla evlendi
İkinci ürün aldı”.
Hey gidi Cırık hey! Ne adamdı yahu! Anasının telefon edip acele eve çağırdığı günü hiç unutamam. Telaşla fırlayıp gitmişti. Döndüğünde kahkahalarla gülüyordu. “Yahu ne oldu, ne olmuş Ceylan Ana’ya?” dedim, anlattı: “Gel oğul gel, ben çok hesteyem, durumum heç ey değil” demiş anası. Bu da o yüzden öyle telaşla fırlayıp gitmiş. Evlerinin bulunduğu yüzde altmış meyilli tepeyi son sürat ve de tıknefes tırmanmış. Varmış ki, ne varsın, anasının rengi kül gibi, el ayak titriyor. “Ana gurban olim ne oldu?” demiş sarılmış Cırık, Ceylan’a. Ağlaya ağlaya anlatmış anası: “Oğul, televizyonda bir tohtor, prostat hesteligini anlatti. Aynı o dedikleri bende de var. Benim emeliyet olmam lazım.”
Gülmüş cırık, cırıla cırıla, katıla katıla gülmüş. Ana şaşırıp kızmış: “Dellendin mi itoğlit, ne gülirsen?” diye ünlemiş. Gülmesini tutamıyormuş ki H, desin ki: “Ana prostat erkeklerde olur, sen boşuna kuruntu etmişsin” . Neyse sonunda gülmesine azıcık ara verip, diyebilmiş bunları. Ceylan Ana iyice inansın diye, Kur’an’a da el basmış. Birlikte gülmüşler bundan sonra. “Bu işi bir helva temizler Ana” deyip çıkıp gelmiş. “Prostat helvası yiyeceksin öyle mi?” diye sordum, “Yok Ağabeyi, olur mu birlikte yeriz” diye yanıtladı.
Yalanlar ve Tokmaklar
1950 seçimleri... Bayburtlu milletvekili adayı kürsüye çıkmadan önce, davulcuya talimat verdi: “Ben onu yapacaam, bunu yapacaam dedükçe, sen de davula bir tokmak indüreceksen, dikkati çekeceyük.”
Aday başladı:
“Benim partim başa gelürse, toz parasını galduracah!”
“Dannn!”
“Sade toz parasını değil, yol parasını da galduracah!”
“Dannn!”
“Esgerlügü de galduracayuh!”
“Dann!.. Dannn!.. Dannn!.. Dan dan dan dan!”
Aday indi kürsüden eline sarıldı davulcunun bağırdı:
“Vola ne olir, niye ele eşge geldin durmadan vurirsan?”
“Efendi Emi, bele yalana tek tohmah yeter mi? Sallama barını çaliram!”