Çıkarırsan Atatürk'ü geriye kalan bu olur
Kimi Filistin bayrağı taşıyor, kimi Kürdistan bayrağı, kimi şeriat bayrağı, Pakistan bayrağıyla gelen de var, Malezya bayrağıyla gelen de... Bebelerin kafalarında yeşil bantlar, bi pankart İngilizce, bi pankart Arapça...
Hafta içi Levent’ten geçiyorum...
Bir genç taş atıyor.
- Nereye atıyorsun?
- İsrail’e!
- Bak ne yazıyor orada?
- Anaaa, Yapı Kredi...
- Konsolosluk arkada birader.
- Olsun artık abi, ne bileyim.
Memleketin bakanı, “Başbakan uçurumdan atlarsa, peşinden atlarız, töre budur” derse... Töre’nin bu olmadığını biliyorum ama, olacağı budur.
Gazze’de Türk bayrağı 2 liradan satılıyormuş bu arada... Biz hesapta işgal altında değiliz, Türk bayrağı 5 liradan satılıyor, üstelik ithal, Çin’den geliyor... Şeriat bayrağı ise, yerli malı, Topkapı’da yapılıyor, bombalanan HSBC’nin altında tezgâhta satılıyor, 3 lira.
Futbol diplomasisi(!)
Bayrak dedim, aklıma geldi...
Sahanın ortasına Filistin bayrağı diken Sivaslı futbolcuya 5 bin lira ceza keseceksin, spora siyaseti karıştırdı diye... Sonra, Milli Takım’ı geri çekeceksin İsrail’den, sporu siyasete karıştırarak... Beri yandan, Ermenistan maçında Azerbaycan bayrağını yasaklayacaksın.
“Hamas’ı halk seçti, saygı göster” diyeceksin... CHP milletvekilinin gözüne biber gazı sıktırıp, BDP milletvekilinin tazyikli suyla kalçasını kıracaksın, demokratik saygı ayaklarıyla... CHP eski liderine yumurta attırıp, BDP eski liderine “yaratık” diyeceksin.
Şehit cenazesine gitmeyeceksin, profesörü, askeri, gazeteciyi, sendikacıyı içeri tıkacaksın; havaalanında dikilip, takunyalı İrlandalıyı bağrına basacaksın. Papa’yı vuran gazeteci katili, kendini mehdi ilan etmişti... Manyağın biri de, vahiy geldi diye İtalyan papazı vurdu. Rihanna, gene geleceğini açıkladı. Feysbuk’ta site kurmuşlar, önümüzdeki hafta intihar edecek olan Bihter için gıyabi cenaze namazı organize ediyorlar.
Kolonlara vuruyorlar
Bakın, kimi Filistin bayrağı taşıyor, kimi Kürdistan bayrağı, kimi şeriat bayrağı, Pakistan bayrağıyla gelen var, Malezya bayrağıyla gelen... Bebelerin kafalarında yeşil bantlar, bi pankart İngilizce, bi pankart Arapça... Cemaatler tarikatlar “diplomat” olmuş... Che Guevara posteri taşıyan Fatih Camii’nde, Los Angeles Lakers tişörtü giyen Saadet mitinginde.
Çıkarırsan Atatürk’ü...
Geriye bu kalır çünkü.
“Atatürk bu ülkenin çimentosudur, bir arada tutandır, çatıyı taşıyandır, onun için kolonlara vuruyorlar” derken, bunu kastediyorduk aslında... Çıkarırsan Atatürk’ü, geriye bu kalır.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++++
Gazetecileri hedef gösterenlere son tepki:
Kimsenin köpeği olmadık
Neyin doğru neyin yanlış olduğunu da söyleyemeyeceğiz.
Farklı bakış açıları getirmek de yasak.
Tek, prototip bir yaklaşım olacak ve papağan gibi onu tekrarlayacaksınız.
Yoksa.
“Yoksa”sı çok fena.
Ya satılmışsınız, ya ajansınız. Hele hele konu İsrail ise “Siyonist uşağı” veya “MOSSAD”sınız.
Bütün bunları birkaç gündür bana ve birkaç gazeteciye daha yakıştırıyor bazıları.
Abuk sabuk internet sitelerinin ve gazetelerin benim laflarımdan, yazılarımdan aldıkları bölük pörçük parçaları okuyup kin kusuyorlar.
(...) Velev ki farklı düşünüyorum, size ne?
İsrail’de bazı sol gazetelerin, İsrail hükümetinden farklı düşünmesini “çok önemli ve çok değerli” buluyorsunuz da, Türkiye’de birilerinin farklı düşünmesini niye kabul edemiyorsunuz.
(...)
Çok şükür Allah’a, hayatımızda kimsenin köpeği olmadık.
(...)
“Niye o gösterilerde Türk bayrağı yok da, bu konuda gıkını çıkarmayan Arap ülkelerinin bayrakları sallanıyor? Ölenler bizim vatandaşımız” diye sorduk.
Ayıp mı ettik?
* Fatih Altaylı / Habertürk
+++++
Manşetlere kanmayın
Medyamızın genel haline bakarsak, İsrail saldırısından sonra hükümet öyle bir gürledi ki, İsrail ne yapacağını bilemiyor. Dünya ayakta, herkes bizi destekliyor.
Aslında durum öyle değil. İsrail yaptığı rezaletin arkasında duruyor. Geri adım attığı yok. Dünya ise her zamanki kadar kınıyor İsrail’i.
Başbakan esip gürlüyor da iş işten geçtikten sonra ne fayda? Şimdi yapılan açıklamalar, estirilen rüzgâr geçicidir. Dünya’da bir hükmü olmayacağı açıktır. Türkiye, İsrail’e karşı uluslararası bir yaptırımda bulunabiliyor mu? Siz ona bakın. Hatta bırakın uluslararası yaptırımı. Türkiye hangi yaptırımı uygulayabilecek? Cumhurbaşkanı “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz” diyor. Eskisi gibi olmayacak olan ne? İki ülke arasındaki ticaret mi duracak, karşılıklı yatırımlara son mu verilecek, askeri anlaşmalardan mı vazgeçilecek?
Savaş kışkırtıcılığı değil
Önceki gün “İki gemi Akdeniz’e açılabilirdi, jetlerimiz uluslararası denizlerde alçak uçuş yapabilirdi” demiştim. Bu görüşüm bazı okurlarda “savaş kışkırtıcılığı” olarak algılanmış. Hemen açıklayayım ki, bunu bir savaş kışkırtıcılığı olarak yazmadım.
Ama uluslararası ilişkilerde bir caydırıcılık ve güç gösterme kavramı vardır. Öyle bir operasyon yaparsınız ki, uluslararası hukuk açısından hiçbir sakıncası olmaz ama konunun muhatabı ne demek istediğinizi anlar. Bunun benzerini Kardak krizinde yaşamıştık. Yunan askeri Kardak Adası’na çıkmıştı. Durum kritikti. Deniz Kuvvetleri benzer biçimde Kardak’ın hemen yanındaki bir adaya çıkarma yaptı. Yunan askeri o anda geri çekildi. Çünkü yapılan hareket Yunanistan’a karşı değildi. Sanki sıradan bir tatbikat yapıyorduk. Ama mesaj alındı.
İki gemimiz Akdeniz’e açılsaydı, jetlerimiz de Mavi Marmara yakınlarında uçuş yapsaydı hukuken hiçbir anlamı olmazdı ama İsrail mesajı alırdı.
O yazı bu anlama geliyordu.
* Can Ataklı / Vatan
+++++
Bilgiye ambargo uyguluyorlar
Türkiye İletişim Başkanlığı, çağdaş dünyanın en yaygın “siber arşivi” Google’a erişimi zorlaştırmış...
(...) Çin şimdiye kadar Tibet ve Taiwan’ın bağımsızlığını, polis şiddetini, Tiananmen Meydanı protestolarını içeren sitelere, pornografiye sansür koydu...
Ama Google serbest!
İran’da devlete yönelik eleştiriler, gay -lezbiyen siteleri, kadın hakları siteleri ve YouTube yasak...
Ama Google serbest!
Özbekistan’da bağımsız medya, sivil toplum örgütleri ve insan hakları ihlalleriyle ilgili siteler yasak...
Ama Google serbest!
Tunus’ta pornografi, e-posta, arama motoru, elektronik formatlı dosyalar ve çeviri servisleri veren siteler sansüre tabii...
Ama Google serbest!
Küba’da internet kullanımı devlet izniyle mümkün...
Ama Google serbest!
Suudi Arabistan’da, ’ahlaksız’ya da siyasi içerikli siteler yasak...
Ama Google serbest! Ve şimdi biz; bu ülkelerden bile daha vahim bir durumdayız!
* Mustafa Mutlu / Vatan
+++++
“TOKMAK” kimin elinde
Sözcü Gazetesi Milliyet ve Vatan gazetesini tirajda geride bıraktı. Muhalefet yapan tiraj alıyor. Sözcü’nün birinci sayfasındaki “başyazarı”nın adı ise Tokmak! Tokmak gündeme ilişkin birkaç basit cümleden oluşan harika köşe yazıları kaleme alıyor.
Herkes Tokmak’ın kim olduğunu merak ediyor.
Odatv’ye gelen bilgilere göre Tokmak, medyanın en yaratıcı gazetecilerinden biri: Rahmi Turan.
Rahmi Turan bildiğiniz gibi son olarak Gözcü Gazetesi’ni çıkarıyordu. Ancak siyasal baskılar sonucu Gözcü kapanmak zorunda kaldı. Ancak Rahmi Turan ve arkadaşları yılmadılar; Türkiye medya tarihinde yine bir devrime imza attılar, Sözcü Gazetesi’ni çıkardılar. Rahmi Turan medyaya “nasıl gazeteci olunur” ve “nasıl gazete yapılır” konusunda ders vermeye devam ediyor.
Anlayana...
* Odatv.com
+++++
Silivri’de bahar geldi
Bize baharın geldiğini serçeler müjdeledi. Nisan başından beri telleri ormana çevirdiler. Gün doğumundan gün batımına dek iki konup üç kalkıyorlar. Bize de alıştılar, bazen yere bile konuyorlar. Onlar tepemizdeki tellerde cik cik öterken, biz de havalandırmada 14 adıma 5 adım yürürken gökyüzünü ormana çeviriyorlar. Tanrım, o bulutlara çarpıp yankılanarak bize inen o sesleri şu minicik serçeler mi çıkarıyor!
İğde mevsimi
Bulunduğumuz yerin bir kilometre kadar çevresinde iğde ağaçları olmalı. Rüzgâr biraz sert estiğinde, derince bir nefes çekince iğde kokusunu alıyoruz. Ben mayısın ikinci yarısına “iğde mevsimi” derim. Bütün kış o incecik dallarıyla saklambaç oynarcasına kaybolan iğdeler baharla birlikte yeşil-beyaza bürünür, milimlik sarı çiçeklerinden metrelerce ötesine kokusu yayılır. Silivri’de bulutlar, kuşlardan daha hızlı yer değiştirir. Bir bakarsın yağmur yüklü bulutlar, bir bakarsın pırıl pırıl gökyüzü. En çok da baharda öyle... Yağmuru indirince de iyi indirirler.
Ve yağmur...
18 Mayıs gecesini anlatmalıyım. Saat 02.20. Elimde Platon’un “Devlet” kitabı vardı. Birden çoksesli bir gürültü... Aniden yağmur gelmiş... Pencereye koştum. Dört yağmur sesi saydım. Demir parmaklıklara vuran damlalar tok sesli, sertti. Cama vuranların sesi yayılıyordu. Tepedeki saçaktan düşenler yolda bir araya gelmiş, oluklaşmışlardı. Toroslar’da bir yaylanın çoban çeşmesini andırıyordu.
Havalandırmaya düşen damlalarsa, suyun suyla buluşma sesiydi.
Öteki sesler bende kalsın!
Bahar koğuşun içine gelmez mi; gelir elbet. Bahar meyvelerinden eriğin tadını aldık. Portakalı kestikten iki hafta sonra geldi, sulu, iri erikler. Havalandırmaya usul usul böcekler de gelmeye başladı. Geçenlerde bir uğurböceği kondu. Elimizden kolumuza bir yere konduramadık. Baharın özü; giderek artıyor nüfusumuz...
Dostlar bekler
Bir bahar daha var... İçimizdeki bahar!
İnsan gittiği yere kendisini de götürür; iyimserliğiyle, kötümserliğiyle... Nasıl pencerenin buğusu dışarıdan silinemezse, sadece içeriden silinebilirse... İnsanın iç dünyasına da dışarıdan kimse müdahale edemez. Kişi içindeki baharı, kışı kendisi yaratır, kendisi bitirir.
İçimdeki ormandan Botanik Parkı’ndaki ağaç dostlarıma selam olsun.
Bir arkadaşımız fazla bekletince “ağaç oldum” demez miyiz?
Biliyorum, Ankara’daki dostlarım
bekler beni.
Kimse beklemese de...
Ağaçlar bekler!
* Mustafa Balbay / Cumhuriyet
+++++
KISA... KISA...
/ RTÜK’ün ’gençlerle çocukların zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyecek’ yayın yapıldığı gerekçesiyle Türk Malı dizisine uyarı cezası vermesini eleştiren yönetmen Tayfun Güneyer, mizahın yapılış şekline sansür getirilemeyeceğini savundu.
/ Tuğçe Tatari “hayatındaki değişim” dolayısıyla Akşam’daki yazılarına “bir süre” ara verdi.
/ Yeni Şafak Reklam Koordinatörü Abdullah Hanönü gazetenin Reklam Genel Müdürü oldu.
/ Spiker Bülent Ülgen Fox Spor müdürlüğüne getirildi.
/ TRT 2010 Dünya Kupası kadrosunu kurdu: Seray Sever, Aysun Kayacı, Tülin Şahin, Şebnem Dönmez ve Tanem Sivar!!!
+++++
MİNİ YORUM
Yorum yok...
Yaş hesaplaması konusunda, belki artık saymak istediğimiz yıllara dayandığımızdan hep çuvallarım, o yüzden müdahil olmuyorum; 64’lük, kimine göre 65’lik Ajda, 22’lik Rihanna’ya taş çıkarttı ya... Dün itibarıyla bütün dertlerimiz, kederlerimizden arındık biliyorsunuz... Eskiden Ajda dudağı vardı; şimdi Ajda bacağı kurtardı bizi...
O yüzden bugün “mini” dahi olsa “yorum yok”!