Ciddi komik adama veda
Levent Kırca'yla tanıştığımızda, iktidar çalıştığı kanalı "lisans vermeyiz" diye tehdit ettiği için programı yayından kaldırılmış, onunla birlikte 50 kişilik Olacak O Kadar ekibi de "işsiz" kalmıştı.
Bugünden bakınca;
Tuhaf geliyor insana.
Ne kapısının önünde kuyruğuna taktığı 50 tane kameraya karşı "basına baskı kabul edilemez" diye bağıran milletvekilleri, ne "geçmiş olsun"a gelen siyasi parti liderleri, ne "sanata darbe" diye yürüyen "arkadaşları"; kimsecikler yoktu yanında.
Bugünün özgürlük savaşçıları o gün neredeydi ki acaba!
***
Sağanağa yakalanmış bir İstanbul gününde, kendi elleriyle, kendisi için pişirdiği mercimek çorbasıyla ısıtmaya çalışıyordu içini Levent Kırca...
Günün büyük bölümü beraberdik; 3 kere çaldı telefonu, ikisi eski eşinden, biri oğlundan.
Magazin medyasının dilinden düşürmediği "kadınlar", "gezmeler", "yemeler-içmeler"in ardında, bir yalnız adam vardı galiba karşımda; her şeyden önce ve her şeyden çok hayatının tenhalığı gözüme çarpmıştı...
***
Bugün, yarın ve önümüzdeki birkaç gün, ne ustalığı kalacak, ne büyük sanatçılığı, ne boyun eğmezliği, ne cesareti, ne Atatürk sevgisi, ne Cumhuriyeti sahiplenişi yere göğe sığdırılamayacak; oysa arkasından gözyaşları -sorsanız- sel olan bu insanların çoğu -hani bugün cemaate bağlı kanallar bir yayın platformundan çıkarıldı diye abonelik iptal kampanyaları filan başlatıyorlar ya- bırakın o kanal "lisans şantajı"na pabuç bırakmasın diye seferberlik başlatmayı, bir kuru kınama yayınlamamıştı Kırca'nın bir devrini kapatan o skandala karşı...
***
Bizde usül, kovulanın "iktidara boyun eğen patrona veryansını" şeklindedir ya... Konuştukça, hakkında oluşan algının aksine hiç öyle "yangıncı" olmadığını keşfettiğimde hayli şaşırdığımı hatırlıyorum Kırca hakkında:
- Bildiğin akil yahu bu adam!
Televizyonlar "nihayetinde sermaye şirketleri, ticarethane"ydi ona göre; "kimse hesabı, kitabı tamam, programları oturmuş, çarkı tıkır tıkır dönerken 'Levent Kırca onu dedi, bunu dedi' diye başına dert açmak, ceza almak istemeyebilir, istemez"di... Bu nedenle tepkisi programını yayından kaldıran kanaldan ziyade, o kanalı buna mecbur edenlereydi. Diktatörleşen siyasilere.
Beş yıl önce; daha "aydın takımı"nın önemli bir bölümü "ileri demokrasi" zehirlenmesi yaşarken koymuştu çoğunun ancak şimdi telaffuz edebilmeye başladığı tanıyı:
- Bunun adı muhalefeti susturmak değil, sindirmek değil, işsiz bırakmak, ekmeksiz bırakmak değil; yazmanı durdurmakla, ürettiğini engellemekle kalmıyor sana da karşı, nefes almana da karşı!
Çok kişi bunu idrakte gecikti; halbuki iktidarın yaptığı tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük vs. sınırlarını daha o gün geçmişti; kendinden olmayanı yaşatmamaktı gayesi...
***
"Yok edilmek istenenler" listesinde zirveye oynadığını bildiği halde "yolumdan sapmam" diyordu Levent Kırca... Asarım-keserimler değil de bir tek haysiyet cellatları başarabilmişti onu yılgınlığa düşürmeyi;
"İnsanların şereflerini, aile hayatlarını hedef almaları, 'bak gördün mü bu adam da böyle aşağılıkmış' dedirtmeye çalışmaları" karşısında sürüklendiği duygu tam olarak "yıkım"dı.
***
İlk o sordu:
- Düşüncelerimi söyleyebilecek miyim?
Nezaketin zirvesi; halbuki efelene efelene "yayınlayabilecek misiniz" diye de sorulabilirdi o soru pekala!
Sonra yine o sordu; Yeniçağ'ın sahibi, ilkeleri, hedefi(!)
"Ben gazetenizin okuruyum ama dünden bugüne değişmediğinizin garantisi var mı? Baksanıza hiç ummadığımız devrimci arkadaşlarımız ne hale geldiler!" diye izah etti bu "didikleme" evresini!
"Tavizsiz durmak" mühim...
Ve kapıda uğurlarken "Hoşçakal"dan hemen önce:
- Bu röportajın bile bir bedeli var!
- Nasıl yani?
- Tam bir işimiz olacak mesela "Abi son dakika, bu sözler çok rahatsız etti" diye iptal edebilir birileri...
"Kaş yapayım derken göz mü çıkardık acaba, destek olalım derken köstek mi olduk" diye dümeni Araf'a kırdığımı fark edince ekledi:
- Ama...
- Olsun korkmuyorum!
Bugünlerde nesli tükenmek üzere ya bilmeyenler olabilir; buna "onur" diyorlar...
"Annemiz babamız ölürken bize sadece onurlarını bıraktılar miras olarak..." diyen adam "onuru"nu miras bırakarak ayrıldı aramızdan...
Mekanı cennet olsun!
Ha siz belki şimdi diyeceksiniz ki; "Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar" ortadayken Levent Kırca mı bütün derdin!
Bütün derdim değil ama valla ne yalan söyleyeyim "Saldırganların kimliğini, mağdurların kimliğini sorgulamak, buna göre duruş belirlemek, buna göre tavır almak ahlaksızlıktır" diye ahkam kesip de amansız muhalifleri olan böyle bir "sanatçının" ardından "Alkolik, Allahsız" vs. diyebilenlerin başımıza ördüğü çoraplardan çok daha "gerçek" bir acı Levent Kırca'nın ölümüyle yaşattığı!
"Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar" diye frenlemediler mi zaten hep bizi...
Benim içinde bulunduğum şartlar, sadece "insan" olmayı gerektiriyor bugün;
Yalansız, dolansız, riyasız, vatanına, milletine hayırlı bir "insan"...
"Daha iyi bir dünyada görüşmek üzere..."
Allah rahmet eylesin....