CHP, suskunluk, erozyon!..
Çok uzun yıllardır tuhaf bir "sessizlik" vardı ana muhalefet partisinin içinde...
Sanki her şey yolunda gidiyormuş gibi, herkesin ortak karar almışçasına teslim olduğu bir çarpık sessizlikti bu...
İşte o sessizlik, sadece AKP'nin 20 yılı aşkın süren iktidarına alışılmış bir gidişat değil, siyasetin seçeneksizlik girdabında savrulduğu bir ortamda, kaderine razı olmak gibi bir hava da yansıtıyordu...
CHP'deki bu sessizlik sadece genel başkan ve çevresindeki kadroyu etkisi altına almamıştı...
Parti Meclisi'nden milletvekillerine, belediye başkanlarından il örgütlerine kadar külliyen bir teslim olmuşluktu sanki o ezeli suskunluk...
İşte, "biz ne yaparsak yapalım, halk bize yüzde 25'ten fazla oy vermiyor" şeklindeki bir saplantıya hizmet eden o alışılmış sessizlik, toplumdaki seçeneksizliği derinleştirmekten öteye gitmezken, AKP'ye de istediği yerde at koşturma imkânı sunuyordu...
Üstelik partiye destek veren kitleleri de adeta kaderine razı eden bu sessizliğin merkezinde sadece çaba harcamamak ve beceriksizlik de yoktu...
Aynı zamanda bu suskunluk sokağa çıkamamak, iktidarın üzerine yeterince gidememek, toplumun sefalet içindeki kesimlerine yeterince ulaşamamak, tarım, sanayi, ithalat-ihracat, turizm ve üretim alanlarında proje üretememek ve ülke sorunlarına yeterince eğilememek gibi kahredici bir kısırlığa da yola çıkıyordu...
Gidişata sessiz kalmak...
Deniz Baykal sonrasındaki 13 yıllık yönetim anlayışında; "128 milyar nerede" ve "Man Adası" gibi birkaç yolsuzluk iddiasının üzerine gitmek ve adalet yürüyüşü yapmak dışında kitleleri sarsacak, ayağa kaldıracak, umut verecek bir eylem ve siyaset üretilemezken; yani o sinsi kısırlık aşılamazken, CHP muhalefeti salı günleri yapılan grup toplantılarında bağırıp çağırmaktan ve parti yönetiminin tamamının mesaisini harcadığı Twitter muhalefetine yoğunlaşmaktan da öteye gidemedi...
Ve bu gaflet stratejisi her seçim öncesi iyice derinleşirken, "CHP nerede" sorusu daha da yükselmeye devam etti...
İşte bu dostlar alışverişte görsün muhalefeti bir yandan parti örgütlerini adeta üzerine kül elenmişe çevirirken, diğer taraftan da CHP'yi 40 yıldır umutla destekleyen kitlelerde büyük yılgınlığa yol açtı...
Kılıçdaroğlu'nun genel başkan koltuğunda oturduğu son 13 yılda HDP'sinden, Saadet'ine, İYİ Parti’sinden AKP muhaliflerine kadar neredeyse her partiden insanların destek verdiği 2019 seçim zaferi dışında bir atak yapılmaması ve bu sırada AKP'nin yapılan tüm seçimlerde iktidarını koruması da CHP'yi teslim alan o tuhaf suskunluğun çok ağır sonuçlarıydı...
Boşa geçen 13 yıl...
Kılıçdaroğlu'nun genel başkan koltuğuna oturduğu 2010'dan sonraki bütün genel seçimler yenilgiyle sonuçlanırken;
CHP'nin tek başına bir zaferi olmayan 2019 yerel seçimleri, sadece partiyi 13 yıl teslim alan o derin suskunluğu, seçenek olamamak çıkmazını ve AKP karşısındaki dirençsizliği geçici süreyle dağıtmadı...
İşte o yerel seçim sonuçları yalnızca CHP tabanında değil, AKP muhalifi tüm çevrelerde bir umut olarak öne çıksa da, Kılıçdaroğlu ve ekibinin hatalı stratejileri, ideolojik dağınıklık ve parti kadrolarının dışlanması 14 Mayıs seçimlerinde beklenen bir zaferi getiremedi...
Listelerin CHP dışındaki partilere açılması, söylem ve strateji hataları sadece parti örgütlerini değil, kitleleri de umutsuzluğa düşürünce, işte suskunlukla ya da tam anlamıyla "susturmakla" birleşen başarısızlıklar Kılıçdaroğlu'nun da sonunu getirdi...
Peki neydi bu suskunluk?.. CHP içerisinde "kol kırılır, yen içinde kalır" şeklindeki o gaflet siyaseti öylesine pervasız bir baskı stratejisi haline getirilmişti ki, partinin hatalarının sorgulanmaması ve üzerine gidilmemesi 13 yıl boyunca AKP'den sürekli darbe almasının asıl gerekçesiydi...
Çünkü partiden nemalananlar ve koltukları beceriksizce işgal edenler; genel başkan ve parti yönetiminin hatalarına ısrarla sessiz kalırken, bu vahim gidişatı eleştirenleri ve uyarı yapanları "muhalif" ilan ediyor, üstelik utanmadan da partiye zarar vermekle suçluyorlardı...
Oysa Kılıçdaroğlu'nun çevresinde, belediyelerle ilişkili ya da bir bölümü 7 dönemdir vekil olan beceriksiz kadrolar kendi egemenlikleri yıkılmasın diye partinin hem ideolojik savrulmasına, hem tarikat ve cemaatlere boyun eğilmesine ve hem de cumhuriyet karşıtlarından helallik istenmesine sustukları için, parti örgütleri ve tabana da susmayı dayattılar, ana muhalefeti her açıdan erimeye zorladılar...
Velhasıl Deniz Baykal'dan sonraki 13 yılda ülke nüfusu ciddi oranda artmışken, yüzde 25 sınırını bir türlü aşamayan CHP, Kılıçdaroğlu döneminde de 13 koca yılı boşa harcadı ve AKP'yi sürekli iktidarda tutmaktan ileri gidemedi...
Üstelik bu dönemde, CHP'li bile olmadan CHP'yi adeta işgal edenler; partinin büyümesini, özüne dönmesini isteyenleri acımasızca tasfiye ederken ve sustururken, Doğudaki il başkanlıklarını eski AKP'lilere teslim etmekten de kaçınmadılar...
YARIN: CHP ERİRKEN SUSANLAR...