CFR’nin Türkiye’ye yeni rol önerisi
Osmanlı coğrafyasında meydana gelen ve adına “Arap Baharı” denilen olaylar konusunda AKP iktidarının algısı ile ABD’li politika üreticileri arasında tam bir uyum vardır. Bir başka deyişle bu konuda Türkiye-ABD ilişkileri Başkan-Eşbaşkan ilişkisi biçiminde şekilleniyor.
Ortada küresel odakların Kuzey Afrika ve Orta Doğu İslam dünyasını kontrol altına alabilmek amacıyla devreye soktuğu makro strateji söz konusudur. Bu stratejinin mezhep, etnik, bölgesel ve ekonomik farklılıklar üzerine bina edildiği açıktır.
Küresel odaklara göre Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesi “Küreselleşmenin ozon deliğidir” . Küreselleşmeye entegre olmamış bölgedeki boşluğu küreselleşmeye eklemlemek için, küresel güçler iç unsurları aktifleştiriyor. Bunun için de bölge önce bileşenlerine ayrılıyor, sonra da her bileşen diğerine karşı özerkleştiriliyor. Özerkleşen her birime kendi içine kapatacak bir aykırı kimlik kazandırılıyor. Sonra da birbirine aykırı hale getirilmiş unsurlar diğerleriyle çatıştırılarak güçten düşürülüyor. Bu karşıtlıklar üzerinden bölge tasarımı gerçekleştiriliyor!
Özellikle Irak’ta “yaratıcı kaos” doktrini çerçevesinde sürdürülen mezhep çatışmalarında Amerikalılar başrol oynamaktadırlar. Mayıs-2007 yılında eski bir Iraklı subayın itirafları bu konuda yeteri kadar açıklayıcıdır. Bu subay şöyle diyordu: “Bir gün Şiilerin yoğun olduğu Azamiye’de bir Şii, ertesi gün Sadr kentinde bir Sünni’yi öldürüyorduk. Bu iş için Amerikalıların kurduğu bir ’kirli işler ekibi’var. Söz konusu ekip özellikle kalabalık pazarlarda bombalı araç patlatma konusunda uzman. Amerikan güçlerinin kullandığı en yaygın bombalı araç planı, Iraklılara ait araçlarda arama yapılırken bomba düzeneği yerleştirme şeklinde oluyor”. (Yeni Şafak, 12 Mayıs 2007).
Karşılıklı olarak Sünni ve Şiilerin öldürülmesi, cami, türbe veya pazar yerlerinin kitlesel ölümlere yol açacak şekilde bombalanması belli bir doktrin çerçevesinde yürüyor. CIA’nın eski Orta Doğu bölge şefi Robert Baer’in bu konuda söyledikleri hayli ilginç: “Sünni-Şii savaşını tetikleyelim. Biz Amerikalılar niye ölelim ki! Bırakalım (Sünni-Şii) Müslümanlar birbirlerini öldürsünler”. (Nilgün Cerrahoğlu, Cumhuriyet, 14 Nisan 2012.)
AK Parti iktidarının Irak’ta olan bitenler konusundaki sessizliği, ABD ile ilişkilerin mükemmel yürümesiyle yakından ilişkilidir.
ABD’li düşünce kuruluşları Erdoğan ile Obama arasındaki ilişkilerin daha da ileri seviyeye taşınması için yeni rapor yayınlıyorlar. Amerika’nın önde gelen düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi (CFR), “Türkiye-ABD ilişkileri: Yeni Ortaklık” başlıklı bir rapor yayınladı. Rapor, Türkiye ile ABD ilişkilerinin hangi zemin üzerinde yürüdüğünü açıkça ortaya koyar niteliktedir.
Raporu hazırlayanlar arasında eski Dışişleri Bakanı Madeleine K. Albright, eski ulusal güvenlik danışmalarından Stephen J. Hadley ile Dış İlişkiler Konseyi’nin Orta Doğu uzmanlarından Steven Cook var.
Başbakan Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun Seul, Tahran, Katar, Suudi Arabistan gezileri ile İstanbul’da toplanan Suriye’nin Dostları türünden girişimlerinin ne anlama geldiğini CFR’nin raporundaki analizler ortaya koyar niteliktedir.
CFR raporunda “Türkiye’nin yükselen bölgesel ve küresel bir güç olduğu ve ABD ile birlikte, Orta Doğu’daki siyasi geçiş sürecini desteklediği, Suriye’de akan kanın durması için çalıştığı ve İran’ın nükleer silahların peşinde olmasına karşı olduğu” nun altı çiziliyor.
Bu yüzden ABD politika oluşturucularına, “Türkiye-ABD arasındaki stratejik ilişkiyi hayata geçirmek için, iki ülke arasındaki ilişkileri geliştirme yönünde her türlü çabayı” göstermeleri gerektiği öneriliyor. Raporda ’Türkiye, henüz Washington’un geleneksel Avrupalı müttefiklerinden biri olma statüsüne sahip değildir’deniliyor. Buna karşın pek çok güvenlik, ekonomik, insani ve çevresel sorunların çözümünde ortaklığın büyüyüp gelişmesinde stratejik nedenler olduğu ileri sürülüyor.
Bu ilişkiler, AKP’nin son zamanlarda izlediği oynak politikayı yeterince deşifre edecek niteliktedir!