Cezayir Başbakanı Fransa’dan liyakat madalyasını hak etti
Uluslararası arenada, belki de son yılların en “trajik” demecini veren, Cezayir Başbakanı Ahmed Uyahya’ya bazı gerçekleri hatırlatmak mecburiyetinde kalışımızın elbette nedenleri bulunuyor.
Öncelikle, Cezayir Başbakanının “talihsiz” ve “gereksiz” iddialarının yer aldığı habere bir göz atmamız icap ediyor; Cezayir Başbakanı Uyahya, Türk mevkidaşı Erdoğan’a seslenerek, “Türk yetkililer Fransa ile girdikleri soykırım kavgasında Cezayir’e gönderme yapmasın” diye sert çıktı. Gazetecilere açıklama yapan Uyahya, “Biz Türk dostlarımıza Cezayir’in kolonileştirilmesinin ticaretini yapmaktan vazgeçmelerini söylüyoruz. Türkiye, Cezayirlilerin kanları üzerinden çıkar sağlamaya çalışmasın” şeklinde konuştu.
Cezayir’in Osmanlı himayesi altındayken, kısa sürede Fransız kolonisi olduğuna dikkat çeken Uyahya, “Osmanlı, yani Türkler 1830 yılında üç gün içinde Cezayir’i Fransızlara teslim etti. Ayrıca Cezayir 1962 yılında bağımsızlığını kazanana kadar Birleşmiş Milletlerde bu ülkenin lehine olan tüm kararları Türkiye veto etti” diye konuştu.
Partisinin grup toplantısında açıklamalarını sürdüren Uyahya, Erdoğan’ın Cezayir’de işlenen tüm suçların Fransa tarafından gerçekleştirildiğini söylediğine işaret ederek, “Cezayir’de soykırım yaşanırken Fransa NATO’nun silahlarını kullandı. Türkiye de NATO üyesi olduğuna göre, Cezayir halkına atılan kurşunların Türkiye’den gelmiş olma ihtimali de var” tepkisini gösterdi.
Her şeyden önce, Uyahya’nın iddialarının yalan ve trajik olduğunu belirtmemiz gerekiyor.
Sayın Başbakanın tarihi olayları yanlış bildiği ve yorumladığı hemen anlaşılıyor.
Bir defa, Osmanlı İmparatorluğu’nun 314 yıl gibi uzun süren varlığının muhasebesinde, “huzur” ve “güven”in galip geldiği herkes tarafından kabul ediliyor.
Cezayir’i iç işlerine serbest bırakacak kadar “dengeli” bir rejimin sonlarında, İmparatorluğun tüm Kuzey Afrika’dan çekilme mecburiyetinde kalış sürecini değerlendirmek sadece tarihçilere kalıyor.
Ne var ki, Cezayir’in üç günde teslim edilmediğini bilmemek, bir Başbakan’a hiç de yakışmıyor.
Oysa, tarih hiçbir tahrifatı kabul etmiyor ve gerçekleri de silmiyor. Cezayir, Fransa’ya buğday satıyordu. Ancak Fransa, 40 bin frank olan borcunu bir türlü ödeyemeyince, iki ülke arasındaki, ilk soğukluk çıkıyordu. Bu arada, son Osmanlı Beyi Hüseyin Dayı’nın Fransız Elçisini yelpaze ile tokatlaması bile tarihte yerini buluyor.
Fransa’nın, Cezayir’le ilgilenmesi 1828’lere kadar uzanıyor. Bu sıralarda da Osmanlı İmparatorluğu Cezayir’den elini eteğini çekmiş, ülke kendi yönetimi ile baş başa kalıyordu... Fransa’nın sömürgeci emelleri bir-iki yıl sonra gerçekleşince, Cezayir’de ilk direnmeler de kabilelerden geliyordu.
Tarih hem 1.5 milyon Cezayirlilerin kanı ile hem de sayfalarca yazılmış ve Fransa’nın vahşeti belgelenmiş bulunuyor.
Bu arada, 1985’ten bu yana “gazetecilik” çerçevesinde ilgi odağımız olan “Cezayir’deki Fransa Vahşeti”ni kitaplaştırma talihini de yakalamanın heyecanı şahsımızda yaşanıyor.
NATO silahlarının Türk malı olabileceği yakıştırması da bir devlet adamının hafifliğini ispatlıyor. Oysa, Cezayir’e Tunus üzerinden silah gönderen Türkiye’nin bu fedakarlığı Sayın Başbakan tarafından unutuluyor.
Gönderilen silahların arasında Amerikan yapısı geri tepmesiz topların bulunmasının, direnişçilere büyük bir moral verdiği de hiç akla gelmiyor.
NATO’ya üye olma yüzünden Türkiye’nin vetolarının elan vatandaşlarımızın arasında üzüntüyle karşılandığı da biliniyor.
Yıllar sonra Cezayir’i resmen ziyaret eden Rahmetli Turgut Özal’ın Cezayir halkından özür dileme gereği duyması da, Sayın Başbakan Ahmed Uyahda’yı pek etkilememiş görülüyor.
Buna mukabil, “Artık Cezayir’de, tek bir sınıf var. O da Fransız ulusudur” diyen de Gaulle’ün ahfadını korumak her halde Cezayir Başbakanına düşmüyor.
Aslında, “Fransız mirası” şimdi bütün Cezayir’de daha iyi anlaşılıyor, daha lanetle anılıyor...
Soykırım müzesini yüzlerce kişi nefret ve ibretle ziyaret ediyor.
Başkent’in en yüksek tepesine dikilen “Meçhul Asker” anıtı ise bağımsızlığın bedelini pahalı ödeyen Cezayirlilerin hür dünyaya betondan seslenişi sanki!..
... Ve Cezayir’in saygın tarihçilerinden Mohammed el Korso’nun kendi Başbakanına, gerçekleri dile getiren “kurşun” gibi cevabı her şeyi açıklıyor.