Cepheden cepheye...
Torunum Yağmur Ozan 11 yaşında. Yaşını aşan yorumlar yapıyor. Geçen gün “Dede, 1. Dünya Savaşı’nda yorulan milletimiz, Kurtuluş Savaşı’nı nasıl başardı?” diye sordu. Ben de ona bir Anadolu çocuğunun örnek yaşantısını anlattım. Anlattığım o yaşantıyı “Cepheden Cepheye, Esaretten Esarete” adlı bir kitaptan öğrenmiştim. Bu kitap, Ürgüplü Mustafa Fevzi Taşer adlı bir kahramanın savaş ve tutsaklık anılarını içeriyor. Sevgili okuyucularım; kitabı okuduğunuzda, şu üzerinde yaşadığımız güzel yurdun nasıl savunulduğunu, bir kahramanın o cepheden bu cepheye nasıl koşturduğunu adeta yaşayarak anlıyorsunuz. Anılar, tarihin baş kaynaklarıdır. Anılarda içtenlik vardır. Olayları, kahramanın anlatım sıcaklığı içinde yaşarsınız. Anılar, gerçeğin romanıdır... Rahmetli Orhan Şaik Gökyay “Bu Vatan Kimin?” adlı şiirinde “Bu vatan cepheden cepheyi soranlarındır” derken, sanki Mustafa Fevzi Taşer’leri anlatıyordu... O yiğidin inanılması güç öyküsü şöyle:
Ürgüplü Mustafa Fevzi Taşer, 1914 yılında Yedek Subay olarak askere alınır ve bir yıl sonra Çanakkale Cephesi’nde çarpışmaya girer. Ardından Doğu (İran) Cephesi’ne gider. Orada da yoğun çarpışmalar içinde bulunur. Bu cephede birkaç arkadaşıyla beraber 1916 yılında Ruslar’a tutsak olur. İki yıl Moskova’nın kuzeyindeki Vetluga’da yaşar. 1918 yılında bir fırsatını bulup kaçar. Uzun ve zor bir yolculuktan sonra vatana döner. Bir de bakar ki, uğrunda cephelerde savaştığı vatan işgal altındadır! Derhal, Ürgüp’te Kuvayı Millîye’ye girer. Bununla da kalmaz, tekrar ‘cepheden cepheyi’ sormak için yollara düşer. Önce Adana Cephesi’nde bulunur. Bozkır Ayaklanması’nı bastıran kuvvetlere komuta eder. Daha sonra, Batı Cephesi’nde görev alır. Büyük Taarruz (saldırı) da Mangal Dağı’nı savunurken Yunanlılara tutsak olur. Lefke Adası’nda geçen tutsaklık yıllarından sonra 1923’te yapılan antlaşma gereğince yurda döner. Yurda dönünce yüzyılların ihmaline uğramış Anadolu’nun kalkınması için çalışır. Önce köyüne ilkokul yaptırmakla başlar. Kemal Paşamızın buyruğunda, öksüz kalmış vatanın koruyucusu olmaya çalışır. 1925’te tekrar silaha sarılır ve Şeyh Sait İsyanı’nı bastırmada görev alır.
Kitap, sadece kuru savaş anılarından oluşmuyor; fikrî derinlik de taşıyor. Söz gelişi, Rusya’da tutsakken Tatar bilgelerinden Musa Carullah ile olan görüşmesi ve İslam’da hangi faizin helâl olduğu hakkında, Carullah’ın fetvasına anılarında yer vermesi gibi... Diğer yandan, Arap harfleriyle “Türkçe” anlatımın zor olduğunu belirten; “un” sözcüğünün yazılışına ait anısını aktarması da güzeldir. Ve Enver Paşa’nın, donanımsız asker ile Allahuekber Dağları’ndaki saldırısının Hindenburg’un işine yaradığını, tutsaklık arkadaşı bir Alman’dan öğrenmesi de ilginçtir. Yunanistan’da tutsakken Üsteğmen Niko’nun, kendisini Rum değil, Hıristiyan Türk olarak görmesi de, çok etkileyicidir...
Ve Arap ihaneti! Burada yüreğim burkuldu. İngilizlerle beraber Müslüman Türk askerinin kanını dökenlerin vahşetini okuyunca kahroldum! Yedi cephede savaşan Mustafa Fevzi Taşer 1965 yılında sonsuzluğa göçer... Oğlu Celal Taşer, anılarını Dr. Eftal Şükrü Batmaz’a verir. O da günümüz harfleriyle Kültür Bakanlığı için yayına hazırlar.
Ey Türk’ün has evladı, kahraman Mustafa Fevzi Taşer; durağın uçmak
olsun!
İLİŞTİRİ: Sevgili okurlarım; 5 Aralık Çarşamba günü, Ankara Söğütözü ATO Kongre ve Fuar Tesisleri’nde, kültür kitapları salonunda, 50 numaralı TOGAN Yayınları bölümünde “Osmanlı’nın Arka Bahçesi” adlı kitabımı imzalayacağım.