Castro ile Kaddafi’nin kaderinde sona doğru
Küba’da yakın günlerde yaşanan gelişmeler ile Libya’daki iç çatışma ve dış müdahaleler hiçbir makamın, hiçbir unvanın sonuna dek elde edilemeyeceği veya korunamayacağının en yeni ve trajik örneğini oluşturuyor. Gerçekten de, Güney Amerika’da sosyalizmin son kalesinde bir devir kapanırken, Çölden Gelen Umut Kaddafi’nin başı dertten derde giriyor, Kuzey Afrika’da “gazap rüzgarları”esiyordu.
Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro’nun devlet başkanlığı görevinin ardından, Komünist Parti’nin birinci sekreteri unvanını da kardeşi Raul Castro’ya devretmesinin yankıları devam ediyor.
Üstelik 14 yıldır ilk defa yapılan parti kongresine bizzat katılan Castro’dan böylece ekonomik reformlara da destek geliyor. Kübalılar artık ev alıp satabileceklerinden memnun görülüyor.
İşte efsanevi lider
13 Ağustos 1926 doğumlu Castro, Marksist Küba Devrimi’nin önderlerinin başında yer alıyordu. Gerçekten de “trajik” olaylarla dolu hayat öyküsünde Castro, bu Kongreye kadar hiçbir zaman “devrimci” kimliğini yitirmiyordu.
1953 başlarında Batista diktatörlüğünü yıkmak amacıyla küçük bir grup oluşturan Castro, 26 Temmuz’da Santiago’daki Moncada Kışlasına 125 arkadaşıyla birlikte bir baskın düzenliyor ama başarısızlığa uğrayarak tutuklanıyordu.
16 Ekim 1953’te Santiago’daki Küba Yüksek Mahkemesi’nde yapılan yargılamada “Sayın Yargıç siz beni mahkum edin! Tarih beni haklı çıkaracaktır (La Historia Me Absolvera)’ cümlesiyle biten ünlü savunması hâlâ hatırlanıyor.
16 yıla mahkum olan Castro, Juventud Adası’nda 21 ay hapis yattıktan sonra, Batista’nın emriyle cezasının geriye kalan bölümü bağışlanıyor.
1955’te Küba’dan ayrılarak Meksika’ya geçiyor ve “26 Temmuz Hareketi” adlı yeni bir örgüt kuruyor. İspanya İç Savaşı’na katılmış olan Kübalı Alberto Bayo’nun yönetiminde gerilla savaşı eğitimi gören örgüt üyeleri 2 Aralık 1956’da Granma yatıyla Küba’ya dönerek Oriente’de karaya çıkıyor.
Gerilla ve Castro
Burada hükümet kuvvetleriyle girişilen çatışmalarda arkadaşlarının çoğunu yitiren Castro, aralarında kardeşi Raul Castro ve Ernesto Che Guera’nın da bulunduğu 12 yoldaşıyla birlikte Oriente’nin güneybatısındaki Maestra Dağlarına çekiliyor. Bu dağlarda iki yıl boyunca Batista’nın kuvvetlerine karşı bir gerilla savaşı yürütüyor. Giderek siyasi desteğini yitiren ve bir dizi askeri yenilgiye uğrayan Batista, 31 Aralık 1958’de Dominik Cumhuriyeti’ne kaçıyordu.
Castro 1959’un ilk günlerinde Havana’ya giriyordu.
Hukukçu Doktor Manuel Urritia Leo devlet başkanlığına, Castro da başbakanlığa getiriliyordu.
Fidel Castro ile yıllar önce Fizan’da görüşme fırsatı yakalamıştık. Şu hayatın, daha doğrusu gazeteciliğin cilvesine bakınız ki, Fidel Castro ile Libya’nın derinliklerinde çölde tanışmış, kısa da olsa görüşmüştük.
Libya lideri Kaddafi ile ise defalarca görüşme imkanı yakaladığımız da biliniyor.
Küba veya Havana neresi, Libya veya Fizan neresi?
Kudretli Osmanlı İmparatorluğu’nun sürgün yerlerinden Fizan’da, böylesine karizmatik bir lider ile yan yana gelebilmek...
Oldukça uzun yıllar önceydi, Libya’nın önemli günlerinden biri daha yaşanıyordu.
Bir zamanların gizemli lideri şimdi ise “diktatörlük” le suçlanan Albay Muammer El Kaddafi, Libya’nın Anayasası’nın “Kur’an-ı Kerim” olmasını gündeme getiriyordu. Libya Halk Kongresi Fizan bölgesinin Sebha şehrinde toplanmıştı. Aynı zamanda devrimin yıl dönümü de kutlanıyordu.
Kaddafi’nin “onur konuğu” Castro, çölün derinliklerindeki Sebha’ya geliyordu.
“Nefis” bir çöl gecesinde, yakılan yüzlerce meşalenin aydınlattığı Sebha havaalanına Castro’yu getiren uçak indiğinde, bedevilerin sıktığı kurşunlar, kadınların “hel hele” çığlıkları unutulmuyor.
Castro bütün heybetiyle, az önce beyaz atından inen Albay Kaddafi ile kucaklaşırken mermilerin ve “hel hele”lerin artan sesleri birbirine karışıyordu. Pistin kenarlarında rengarenk kıyafetli bedevilerin koşuşan atları ve elden ele dolaşan meşaleler, bu tarihi buluşmaya renk katıyordu.
Kur’an’lı kutlama
Anayasa’sını “Kur’an-ı Kerim” yaptığı gece Libya’ya, “ateşli” bir Marksist lider konuk olmuştu. Gerçekten de tarihin “garip” bir cilvesi daha tecelli ediyordu. Bir yağız delikanlının “Reis il Küba” söylemi hafızamızda yer alıyor.
“Reis İl Küba” nın tam 49 yıl önderlik yaptığı ülkesinde artık sade bir vatandaş gibi yaşayıp yaşayamayacağı şimdiden tam bilinemiyor.
Öte yandan, kendilerini “özgürlük jandarması” olarak kabül eden güçler de, Kaddafi’yi yerinden ve çölünden koparmak istiyor. Hatta kaldığı “kışla” gibi evi gün aşırı bombalanıyordu. Çoğu gece yapılan hava bombardımanlarının birinde bir çocuğunu ve iki torununu yitiriyordu. İşin garip tarafı, Rusya’dan başka hiçbir ülke başkanı da, diktatörlükle itham edilse bile bir liderin öldürülme girişimlerine karşı çıkamıyor. İşte, yıllar önce Fizan’da buluşan iki gizemli liderin trajedisi ve bir yerde kesişen kaderleri.