‘Caniye var da bize yok mu!’

Biri yer biri bakar; kıyamet ondan kopar deyip meseleyi sulandırmak istemiyorum ama doğanın kanunu da bu. Sen tutar kundaktaki bebeğe varana kadar binlerce insanı öldüren/öldürten bir caniyi, sayfiye yerinde cevizle bademle bakarsan, senin envai çeşit suçtan cezaya çarptırılmış hükümlülerin de kazan kaldırır:
“Biz de isteriz!”
“Bizim suçumuz PKK’lı olmamak mı?”
Bu sonu öngörebilmek için deha olmaya gerek yok ya; bu kez öngörü değil yaşanmış bir hikaye paylaşacağımız sizinle...
Olmuş nitekim...
Isparta Açık Cezaevinde yatan mahkumlardan biri almış eline Yeniçağ’ın “Caniyi bademle besliyor” haberini; sormuş “bu ne iş” diye!

***

Haberi hatırladınız herhalde... Aysel Tuğluk’un İmralı’dan önce Mısır Çarşısını ziyaret ettiğini ve Öcalan için badem, ceviz içi, pestil, kuru kayısı paketlettiğini, 3 Kasım 2010 günü Yeniçağ’ın manşetinden öğrenmişti Türkiye... Haberide de tecrübeli gazeteci Şemsi Sılkım’ın imzası vardı.
İşte ne olduysa beş yıldır cezaevinde bulunan Efkan Aksoy’un o haberi okumasından sonra olmuş. “Madem öyle” demiş Aksoy, “Öcalan, avukatlarının cezaevine kurallara aykırı olarak soktuğu gıdalarla bakılabiliyorsa, biz niye cezaevi kantinindeki pahalı gıdalara mahkum oluyoruz?Aynı haktan biz de faydalanmak istiyoruz! Biz de avukatlarımızın elinden badem-cevizle beslenmek istiyoruz!”
Olur ya, gazeteci bu, sağı solu belli olmaz “yalan haber” dir diye bir şey daha istemiş Aksoy Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’ne yazdığı dilekçede: “Yeniçağ’ın haberi doğru değilse tekzip edin!”
Yalan olmasın, cevap gelmiş Aksoy’a gelmesine de; hani muhalefet partisi milletvekillerinin AKP’li bakanların, Başbakan’ın cevaplaması istemiyle verdikleri soru önergelerine verilen “cevapımsı”lar var ya; hıh işte onlardan gelmiş Aksoy’a da...
Adalet Bakanlığı, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nden Bakan adına Tetkik Hakim Murat Demirelli imzasıyla yollanan cevap metninin orijinalini yollamış Aksoy bize. Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla iletilen resmi yazı aynen şöyle: “Isparta Açık Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü Efkan Aksoy’un 04.11.2010 tarihli dilekçesinde, 03.11.2010 tarihli Yeniçağ gazetesindeki habere göre Abdullah Öcalan’a avukatı tarafından kuru gıdaların kurallara aykırı olarak ceza infaz kurumuna sokulduğu belirtilmektedir. Haberin doğru olması halinde kendilerinin de bu haklardan yararlandırılmasını aksi takdirde yazınızın tekzip edilmesine dair dilekçe incelendi.
Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönetmeliğinin 5 ve 6 maddelerinde ceza infaz kurumuna sokulacak gıdaların belirtildiğinden talep hakkında yapılacak bir işlem bulunmadığının dilekçesine cevaben tebliğini rica ederim.”

***

Hadi Türkçe ve ifade bozukluklarını bir yana atalım; cevabın mantığından birşey anladınız mı? Bu bir “cevap” ya hesapta, hangi soru yahut talebi cevaplanmış Aksoy’un;
Öcalan, cezaevine kurallara aykırı olarak sokulan kuru yemişler, kuru meyvelerle bakılıyor mu bakılmıyor mu? Yeniçağ’ın haberi doğru mu değil mi?
Aksoy kendisine gönderilen cevaptan hiçbirşey anlamamış, durumu bize havale ediyor. Benim de ortalama zekamla anladığım şu: Özetle “Öcalan tamam da, size yapacak birşeyimiz yok; Allah kurtarsın!” diyorlar size!
Diyorlar demesine de; Eğer bir cani devlet denetimindeki sözüm ona “ceza” evinde dahi “feodal” tavrını sürdürebiliyorsa, oarada bir tür “saltanat” yaşıyorsa ne olur?
Geçmişte tımarı saltanat haline getirenlere ne olduysa o olmaz mı? Haksızlığa uğradığına inanlar isyan etmez mi?
Düşünsenize “cezaevinde badem isyanı!”
Onadan sonra?! Allah kurtarsın!

+++

UĞUR MUMCU’NUN OĞLU II. CUMHURİYETÇİLER’E SERT ÇIKTI:
Ölü tasnifçiliği yapmayı bırakın

TRT Haber kanalında Uğur Mumcu hakkındaki bir belgeselde konuşan Mehmet Altan özetle Mumcu’nun devlet istihbaratıyla ve bürokrasisiyle çok içli dışlı olduğunu hatta devlet içindeki hesaplaşmalarda yazılarıyla rol oynadığını ima etti. Bir gazetecinin ’yazdığından çok bilmemesi’ gerektiğini de ekledi.
Uğur Mumcu hayatı boyunca yazdıklarından hoşlanmayanların ideolojik duruşuna göre CIA, KGB ve MİT ajanlığıyla suçlandı. Bazı bilgilere nasıl ulaştığına aklı ermeyenlerin ilk sarıldıkları silah ’ajan’ suçlamasıydı.
Altan’a: Bildiğinden çok yazma
Sayın Altan geçen sene Mehmet Ali Ağca serbest kaldığında şöyle yazmıştı mesela:
“Önceki gün TV24’te (...) Uğur Mumcu’nun yıllar önce bana söylediklerini naklettim. Uğur Mumcu, Ağca’nın ’Abdi İpekçi’nin vurulacağını bildiğini, oraya bu nedenle gittiğini ama tetiği Oral Çelik’in çektiğini” söylemişti. Özen gösterip isim zikretmemiştim.’
Altan’ın 2010 senesinde gizli bir bilgi olarak sadece fısıltıyla konuşulduğunu sandığı ve özen gösterip zikretmediği bu haber Uğur Mumcu’nun ’Papa Mafya Ağca’ kitabında 1984 yılında yazıldığından beri herkesin malumuydu. Abdi İpekçi’yi Oral Çelik’in öldürdüğünü söyleyen kişi bizzat Mehmet Ali Ağca’ydı. Hem de İtalya’da Rebibbia Cezaevi’nde savcı Martella, savcı Scorto, zabıt kâtibi Arnoldo, Papa davası tanığı Uğur Mumcu ve bir tercümanın huzurunda 1983 senesinde.
İnsanları yazdığından çok bilmek-le suçlayanların, bildiğinden çok yazmaması tercih nedenidir.
Aköz’e: İşe yaramazsınız
Bu mevzuyu açmamın sebebi ikinci kişi ise Emre Aköz. Geçen günlerde köşesinde ’Mumcu demokrasi şehidi değildir zaten demokrasiyi ’cici demokrasi’ diye küçümserdi diye yazmış’. Mumcu’nun o kavramı kullandığı yıllarda ’cici demokrasi’, ’Filipin demokrasisi’ anlamında, halkı küçümseyen, onun çıkarlarını kaale almayan şekilden ibaret, sandık demokrasileri için kullanılırdı. Hadi o günleri geçtik, daha sonrasında da tarikat-siyaset-ticaret üçgeniyle mücadele edebilmek için dinci partinin de Marksist partinin de özgürce var olması gerektiğini ifade etmiş, siyasi özgürlükleri tanımayanlara ’gizli faşist’ demiş birinden bahsediyoruz. Bu da bir yana, cinayetle öldürülmüş insanları o demokrasi şehidi bu değil diye tasnife tabi tutmaya çalışacak kadar boş vaktiniz varsa, Uğur Mumcu cinayetinin dava dosyasını adresinize yollayabilirim. Boş vaktinizi en azından bu cinayetin aydınlatılması için kullanırsınız. Bir işe yarayacağınızı sanmam ama muhakkak ölüleri kategorilere ayırmaktan daha faydalı bir iştir.
Bunları böyle bir günde polemik amaçlı yazmıyorum. Söyledikleri arşivlere geçiyor, ileride arşivlere bakacak olanlar kimi okuduklarını anlasın diye yazıyorum.
Özgür Mumcu / Radikal

+++

Hiçbirinin ölümü
tesadüfen olmadı

(...) Karanlık Tablo’da daha binlerce insanımız var, büyük katliamlar var...
Bu cinayetlerin, bu büyük kırımın zaman dizimine bakarsanız, irili ufaklı bütün bu olayların çok farklı zaman aralıklarında rastlantısal olarak bir araya gelmesinden oluşmadığını görürsünüz...
Karanlıklar çağı
Bu Karanlık Tablo aslında büyük bir Karanlık Çağı kapsıyor! İster 60 yılı, ister 50 yılı deyin... Ne var başka bu Karanlık Çağ’da: NATO var, ABD ve Batı var; İşbirlikçilik, Dincilik, Askeri darbeler ve Ordunun geçmişte ABD’nin uzantısı olması var; ABD ve Batı’nın Irak ve Kürdistan politikası var, Ortadoğu bataklığı var... Tabii ki Türkiye ekonomisinin 19 kez batırılması/batması da var! Tabii, rüzgârların tersine esmesiyle çuval var, çuval! Bunlar bir zincir fotoğraflardan oluşan bir film! Fotoğraflara bakıp tek tek olayları anlayamazsınız, sırlarını çözemezsiniz... Zinciri görmelisiniz!

***

Mumcu, Karanlık Dönem’i resmetmek için tasarlanan ve uygulamaya konan alçakça planlardan birinin kurbanı oldu. Katili belli değil, birileri katil gibi gösteriliyor ama katil bu Karanlık Çağ’ın iç ve dış yaratıcıları...
Bu Karanlık Çağ bitmedi! Zincir kopmadı, sürüyor!
Ve demokratik ve laik bir ulus yerine... Cemaatlerden, mezheplerden, etnik gruplardan oluşan bir topluluklar birlikteliği! Laik demokratik bir ulus, çağımız dünyasında varoluşun ve ayakta kalışın en büyük garantisidir... Hepsi yasal ve varoluş gücünü Kuruluş’tan alır..
İkincisi ise, parçalanmanın, dağılmanın...
Birincisi bizim programımızdır, Türkiye’nin, bu milletin ve özbeöz evlatlarının.. İkincisi ise kimin progra-mıdır!?..
Orhan Bursalı / Cumhuriyet

+++

Rüzgargüllerine karşı
(...) gazeteci, yazar kriteri şuydu:
“Bir kişi ekmeğini sadece gazeteci olarak kazanıyorsa, kalemini satmıyorsa, düşüncesi ne olursa olsun, ben o kişiye saygı duyarım.”
Ama kalemini satıyorsa...
Rüzgârgülünü çatlatan bir iktidar gülü haline gelmişse...
Tutmayın Uğur Mumcu’yu!
Kim olursa olsun...
İsterse üç gün öncesine kadar kendisiyle aynı düşünceleri paylaşmış olsun. O kişi artık Uğur Mumcu’ya düşüncelerine en karşı olduğu gazeteciden daha uzaktır.
Mustafa Balbay / Cumhuriyet

+++

Ne yazıktır ki benim sözde aydınlarım hâlâ Uğur Mumcu’nun kemiklerini sızlatacak biçimde ahmak tartışmalar içinde. Sözde demokrasi adına gerici bir hareketin peşine takılan aymazlar, uzaklarda ısıtılıp pişirilen bir paranoyanın peşinde Türkiye’nin bir korku imparatorluğu olmasına çanak tutuyorlar.
Can Ataklı / Vatan

+++

Barajaltı düşleri
Uzunca süredir ’MHP’yi barajaltı yapma’ planları izliyoruz. ’Sahibinin Sesi’ kanallar sıkça bu konuyu işliyor. Ekrana sürdükleri isimler hep aynı. Çoğunlukla ’Eski tüfek ülkücüler’ çengellenmeye çalışılıyor.
(...) Gelelim ’Bizim Anket’e. Önce MHP’ye bakacağız. AK Parti’nin yaptırdığı son araştırmada bile 13.4’lük oran çıktı. Yani, barajaltına indirme hayal ötesi. Kaldı ki, 12 Eylül Referandumu’nda kişisel ve genelde haklı nedenlerle, Bahçeli’nin ’Hayır’ına karşı çıkanlar, eski yerlerine döndüler. O zamanki parçalanmayı işaret edenlerden belki de ilkiydik. Şimdi ise ’Bölünmez bütünlükte birleşenlerde’ fire olmayacağını net görebiliyoruz. Gözlemimiz, MHP’nin mutlaka % 16’yı geçeceği şeklinde. Ne kadar mı? Onu da, önümüzdeki günlerde söyleriz.
Burhan Ayeri / Akşam

+++

Bedel ödüyoruz
Başbakan şunu da yaptık bunu da yaptık demeyi de çok sever.. Son zamanlar neredeyse her gün anlatıyor..
Peki.. Başbakan bunları yaparken biz ne yaptık?
Biz de gece gündüz çalıştık.. Başbakan bir şeyler yapsın diye vergimizi ödedik.. Yetmedi!.. Çünkü birileri ödemedi, hükümet adamlarına o birilerini bulmak zor geldiği için yine ortalıkta gezenleri buldular.. Nefes alsan vergi kesmeye başladılar.. Adına dolaylı vergi diyorlar.. Dolaylı dolaylı olduğu için hissetmiyorsun..
Gir lokantaya, bir tas çorba iç ödediğin para vergili.. Tost ye vergili, fırından ekmek al vergili.. Tuvalete gir, hacet gider o bile vergili..
Hiç düşündünüz mü? Dünyanın en pahalı benzini neden Türkiye’de satılıyor! Vergi oranı çok yüksek de ondan..
Bu ağır bedeli niye ödüyoruz? Alman’dan, İngiliz’den, Fransız’dan kat kat fazla.. Onlardan daha mı zenginiz? Yooo.. Başbakanlar hizmet versinler diye!.. Görevimizi fazlasıyla yapıyoruz diye her gün övünüyor muyuz? Simit alırken bile, çay içerken bile vergi veriyoruz diye böbürleniyor muyuz?
Mehmet Tezkan / Milliyet

+++

Görmezden gelme Günay
(....) İmara açılan yeşil alanın orman olmadığını söyleyenler var. Bunlar; ormanı sadece ağaç sanıyorlar. Halbuki bilime göre orman çalısıyla, otuyla, çimeni ile, taşı ve kayası ile, böceğiyle, kuşuyla, hayvanıyla da ormandır. Bugün 2-B alanları adı altında yağmalatılmak istenilen alanlar da böyledir. Ağacın olmadığı dağlık alanları orman saymayan zihniyet, biyolojiyi inkar eden çıkarcı zihniyettir. Bunlar; buraları yağmalamak için; ’Ağaç yoksa orası orman değildir’ diyorlar. Böylece de yeşil alanları istila ediyorlar. Günay bu rezaleti de görmezden, duymazdan geliyor. Acaba, ormanları villacı barbarlar yağmalarken içi rahat olacak mı?
Rıza Zelyut / Güneş

+++

Demir Bilirdönmez’i kaybettik
Doğu Anadolu Bölgesi’nin sevilen gazetecilerinden Demir Bilirdönmez, solunum yetmezliği nedeniyle tedavi gördüğü Erzurum Göğüs Hastalıkları Hastanesinde hayatını kaybetti. 1974-1992 yılları arasında Tercüman Erzurum Bölge Temsilciliği, 1993-2005 yılları arasında İHA Erzurum Bölge Müdürlüğü, Hürsöz Gazetesinde muhabirlik ve sorumlu yazı işleri müdürlüğü yapan Bilirdönmez, kurucuları arasında olduğu Doğu Anadolu Gazeteciler Cemiyeti’nin başkanlığında da bulunmuştu. “İpekyolu’ndan Olimpiyata Erzurum” adlı bir kitabı da bulunan 68 yaşındaki gazeteci, üç çocuk babasıydı. Bilirdönmez dün Yenişehir Solakzade Camisi’nde kılınan cenaze namazının ardından Erzurum’da toprağa verildi.

Yazarın Diğer Yazıları