Çanak yetmedi bakraç tutuyorlar
Gazetecilik böyle bir şey ise bizden uzak olsun arkadaş!..
İnsanı işinden gücünden de eder böyleleri... Her türlü baskıya, zulme, tehdide, şantaja, ezilmeye, horlanmaya, yokluğa, zorluğa, imkansızlığa, başınızın üzerinde sallanan malum kılıca, kalemizi ortadan ikiye bölmek için her dem hazır bekleyen giyotin tezgahına, hukuksuzluğa, ayrımcılığa, artık ikametgah bellediğiniz hedef tahtasına ve çok daha fazlasına, çok daha ağırına, yıpratıcısına, -boşuna mı çoğu “kanser”e yeniliyor bu meslek erbabının- sizi hücrelerinize kadar yiyip bitiren, zehirleyen, inciten, eksilten, güçsüz düşüren bütün meşakkatine dayanırsınız bu mesleğin, “inadına” bilenirsiniz, daha güçlü vurmaya başlarsınız bilgisayarınızın tuşlarına, bir yazacakken, bin satır dökülür yüreğinizden okuyucunun zihnine yol olan köşelerinize...
Yeter ki gelmeye görün “Lanet olsun” dedirten o kırılmanın eşiğine... Velhasıl en kötüsü “sözün bittiği yere” sürüklemek, mesleğini icra aracı “söz” olan gazeteciyi...
***
Tespih gibi dizilip ekrana işte bunu yapıyorlar son zamanlarda...
Bir tür “mobbing” aslında; sektörde uygulanan psikolojik şiddet bu, “Bu işi adabıyla yapacağım” diyen ve Abdi İpekçi’leri, Çetin Emeç’leri mezarlarında ters döndürmek istemeyen muhabire, yazara, yayın sorumlusuna...
Kimi arsızlığı, kimi pervasızlığı, kimi yalakalığı, kimi cüretkarlığı, kimi hak-hukuk tanımazlığı, kimi vicdansızlığı ile bunu yapıyor; “Gazetecilik buysa beni bozar arkadaş” deyip kırsın istiyor her gazeteci kendi kalemini...
Gazetecinin barınamaz hale geleceği yeni bir medya yapılanması 13 Haziran’a dair en temel hayallerinden biri.
Meydan onlara kalsın; “değneksiz köy” olsun “Babıali” ... İstediklerinde at oynatsınlar, istediklerinde “kukla” ya dönüştürdükleri
toplumu...
***
NTV Ankara Temsilcisi Nilgün Balkaç’ın AKP’li Bülent Arınç’ı ağırlayışını izlerken bunlar geçti aklımdan... “Hay ben böyle gazeteciliğe...” dedim bir an. İnsanlığa “aslında ne olduğunu” anlatmak konusunda sürüp giden bu adaletsiz yarıştan çekilmek istedim... Günler, aylar boyu kaldırmaya çalıştığınız “perde” nin, televizyon kumandasının bir tuşuna basmak suretiyle nasıl gerisin geriye kapatıldığını görüp isyan ettim... Sonra mı?
Sonrası silkinip kendine dönme... Bu durum komedisiyle mi yürütecekler yani genelde toplum, özelde medya mühendisliğini?
Peh!..
İddia olunan “iktidar destekli Ankara temsilcisi” ile “ağlayan, ağlarken de ekran başındakilere saç baş yolduran adam” namlı kişinin, -benim açımdan- Zingaro Tiyatrosu’na taş çıkartan iki kişilik gösterisi mi kaybettirecek “insanlığın gözüne çekilen” ve “mil” den beter körleştirici etkiye sahip perdeyi parça pinçik etmeye dönük azmimi... Yok ya...
Olsa olsa zaman israfından hazzedenlerce izlenir ve gülünüp geçilir bu manzaraya:
Sahne şu:
Balkaç ile Arınç karşı karşıya...
Biri gazeteci, biri siyasetçi hesapta... Balkaç soracak, Arınç hesaplayacak güya...
Ama nerdeeeeee...
Balkaç AKP’lilerin “oyuncağı” durumuna düşüyor karşımızda....
Hani saçı başı yapılı kurmalı bebekler vardır; kurdukça duymaktan hoşlandığınız o birkaç cümleyi tekrarlar durur ya... Balkaç da öyle algılanıyor olmalı ki, sormaya çalıştığı tek soruyu da “Sizin gibi zarif bir bayana böyle yüklenmek yakışıyor mu?” diye geri
püskürtüyor.
konuğu! Zarif bir bayan karşısında gördüğü; vitrin süsü... O konuşurken izleyicinin göz zevkini okşasın diye tasarlanmış bir dekor sanki...
Haberci olduğunun idrakinde olmayan konuğuna karşı Balkaç ne yapıyor peki?
Canlı yayın gibi bulunmaz bir kendini ifade ortamında olmasına karşın... “Bale gösterisi yapmıyoruz gazetecilikte marifet zarafet değil” demek yerine susmayı, hatta örtülü özür cümlelerini tercih ediyor. Paylanmayı sindiriyor.
***
Sonraki sahnelerde de bolca “Iıııı....” , “Şeyyyyy...” , “Aslında çok sevimsiz bir konu ama...” , “Bunu konuşmak istemezdik, seçim çalışmalarınıza geçicez ama...” nevi “bir hatamız olursa affola” girizgahları dinliyoruz soruya geçiş fasıllarında...
Soruya gelince kabız, cilada ise ishal olmuş ağızlar haber kanallarını etkisi altında alan son moda... Bunu anladık da moda diye yakışmayanı kim takar takıştırır canım konumuna!
***
Sıkı durun şimdi patlıyor asıl bomba:
Sohbetin bir yerinde, kanımca iletişim fakültelerinde ders olarak okutulması gereken şu soruyu soruyor Balkaç Arınç’a:
“Seçimin sonucunu nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Bütün alkışlar, konuğundan henüz yapılmamış seçimin sonucunu değerlendirmesini isteyen Balkaç’a!
Seçim yapıldı da biz mi
bilmiyoruz yoksa!
Habercilik adına yüz kızartıcı olan bu yayından sonra NTV’ye naçizane tavsiyem tabelasını değiştirip “Haber Kanalı” yerine “Yıkama-Yağlamacı” sıfatını kullanması...
Yahut kurumsal saygınlığını, inanılırlığını ayaklar altına aldıran “eşsiz-benzersiz” ekibini tasfiye edip, haberciliğin ön şartının “nesnellik” olduğunun farkında olan bir kadro dizaynına başvurması...
Nilgün Balkaç
+++
Tutuklanması şart mıydı
Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı dün tutuklanarak askeri cezaevine kapatıldı.
Bilgin Balanlı, Ergenekon ve Balyoz soruşturması bağlamında tutuklanan bir muvazzaf orgeneral oluyor.
Geçen hafta aynı gerekçeyle (Eskişehir’de bulunan belgeler nedeniyle) ifadeye çağrılan 6 general ve 2 albayın, mahkemeye bile gönderilmeden savcılık tarafından serbest bırakılmaları, Orgeneral Balanlı’nın tutuklanabileceği yolundaki endişeleri neredeyse ortadan kaldırmıştı.
Tutuklama o nedenle şok yaratmıştır.
Orgeneral Balanlı, önümüzdeki Ağustos’ta Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na yükselmeyi bekliyordu.
Genelkurmay da Orgeneral Balanlı’nın tutuklanması ihtimaline karşı Ege’deki iki askeri tatbikatı iptal ederek hassasiyetini belli etmişti.
Tutuklama, seçime günler kala iktidarın planladığı bir siyasi güç gösterisi olabilir mi?
Sorulan en yaygın soru
budur.
Çünkü Orgeneral Balanlı’nın ifadeye gelmesi için gereken güven ortamı yaratılmış, 12 Haziran’dan sonraya bırakılabilecek davet erken yapılmıştır.
Bütün bu varsayımlar vehim de olabilir.
Ama Orgeneral Balanlı’nın kaçma ve delilleri karartma riski mi vardı da tutuklandı; bunun kamuoyu tarafından bilinmesi gerekir.
Tutuklanma şart mıydı?
En azından bu sorunun cevabını bilmek hakkımızdır!
Güngör Mengi / Vatan
+++
Bu millet kör mü!..
1969’dan bu yana en büyük kalabalığı toplayan MHP’nin mitingiyle ilgili olarak Milliyet’teki resmi şaşkınlıkla inceledik. İstanbul-Kazlıçeşme’de en uzak köşedeki inşaata asılmış posterler kullanılmıştı. Bu da bizim meslek erbabının klasik numaralarından. Eski Amiral Gemisi’nin de farklı yanı yoktu. Devlet Bahçeli’nin kürsüdeki ’Tek başına’hali tercih edilmişti. Bu millet kör mü? Karadan ve denizden gelenlerin alana sığmadığını tüm yanlı yansız ekranlar verdi. Gazetelerin yazıişleri kadrosu mu değişti? Toplantı masasının başına patron mu oturmaya başladı? Resim seçimini o mu yapıyor?
12 Haziran sonrası ise ’Hızlandırılmış Fırıldaklar’dönemi başlayacak. Konuyu bağlarken bir ilave yapalım. Kaset Tezgahı’nın geri teptiği iyice ortaya çıktı. Barajı yüzde 12’lere çekseniz dahi MHP’nin çıtası devamlı yükselmekte. Tekrarlayalım; ’Milliyetçi Hareket, misyon partisidir. Şahıslara bağlı değildir’. Üstelik, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kırılmaya itildiği dönemde, MHP’nin parlamento ömrü uzadı. Vatandaş bunun farkında.
Burhan Ayeri / Akşam
+++
Teheye’rsen
Gazetelerin VIP bölümünde, yani birinci sayfalarında şu haber vardı:
“En büyük kupa, Türk Hava Yolları’nın oldu...
Türk Hava Yolları’nın sponsor olduğu Manchester United ile Barcelona, şampiyonlar liginde final oynadı.”
***
“Barcelona’lı futbolcuların ailelerini jest olarak İngiltere’ye ücretsiz götüren Türk Hava Yolları, dönüşte bir jest daha yaptı, Barcelona’lı futbolcuları İspanya’ya ücretsiz götürdü.”
***
“Türk Hava Yolları, teknik direktör Guardiola ve futbolculara şampiyonluk pastası kesti.”
***
“İki takıma birden sponsor olan Türk Hava Yolları genel müdürü Temel Kotil’e, final oynayacak takımların önceden nasıl tahmin edildiği soruldu... Temel Kotil, gülümsedi, tahmin etmedik, iyilerle bir araya gelirseniz, sonuç pozitif olur dedi.”
***
Gurur duyuyor insan.
***
Aynı gazetelerin “ekonomi class” sayfalarında ise, şu habercik vardı.
“Reklama doymayan... Manchester United’la Barcelona’ya sponsor olan Türk Hava Yolları, 2011 yılının sadece ilk 3 ayında 332 milyon lira, eski parayla 332 trilyon lira zarar etti.”
***
Ekstra gurur duyuyor
insan.
***
Bu vesileyle bi reklam filmi daha patlatmakta fayda var, başrolde Messi... “Eskiden kimse badem bile hayal edemezdi, şimdi afiyetle götürüyoruz artık, badem ezmessi!”
Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++
Arınç’ın şifresi: YARALI
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, geçen hafta Bursa’da MÜSİAD üyeleriyle yaptığı kahvaltılı toplantıda aynen şu sözleri söylemişti:
“Çıraklık ve kalfalıktan sonra hem ustalık dönemine ihtiyaç var, hem de yarım kalmış işlerin bitirilmesine... YARALI HALDE BIRAKMAK DOĞRU DEĞİLDİR. NE SÖYLEMEK İSTEDİĞİMİ SİZ İYİ ANLADINIZ, GÖZLERİMİN İÇİNE BAKARSANIZ DAHA İYİ
ANLARSINIZ.”
Bu, “yaralı olarak bırakmanın doğru olmadığı” şey, acaba ne?
Ben Sayın Arınç’ın gözlerine uzun uzun baktım ama; şifreyi çözemedim!
Açıklarsa sevinirim!
Mustafa Mutlu / Vatan
+++
Dayaklık vatandaş...
Anladığım kadarıyla miting meydanında Başbakan’ın yanına sokulup ondan iş istemeye kalktı...
Çok güzel dövdüler...
***
O “Üzerimde bomba var sandılar” diyorsa da yanılıyor.
Çünkü üzerinde bomba olmadığını biliyorlardı, bu da bomba etkili... Niye “İşsizlik patladı” diyorlar?..
Maazallah...
***
Ayrıca “Daha ağzımı açar açmaz o saniye dayak başladı” diyor, kusuru kabahatinden büyük...
Karşısına geçip de ağzını açan hani kimse var mı?..
Demek ki açmayacaksın...
Ağız açmak iyi bir şey olsa televizyonda karşısına dizilen bizim arkadaşlar açar...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet
+++
GÜNÜN SÖZÜ
AKP’li Suat Kılıç “çok eşli” olan kayınpederi hakkındaki soruya “Özel yaşam” gerekçesiyle karşı çıkmış. Anlaşıldı! Çok eşli yaşam iktidardakilere helal, muhalefettekilere haram...
Gülhan Elmas