Can Ataklı haklı...
Bugün, başka bir konuda yazacaktım ama arkadaşım Can Ataklı’nın bir televizyon programında anlattıkları ardından yaratılan fırtına ve tartışmalar, yazıyı değiştirmemi sağladı. Can Ataklı haklıydı. Anlattığı konu hakkında hiçbir ayrıntı bilmiyorum ama o tarihlerde yaşadığım bazı olaylar ve basında oynanan oyunlardan bazılarını biliyorum; bu onu haklı çıkarıyor. Yani o yıllarda gazete patronları ve genel yayın yönetmenlerinin siyasete bulaşması konusunda.
Şimdi anlatacağım olay, benim başımdan geçti. Sene 1995 Washington’da Sabah gazetesine çalışıyorum. O tarihlerde Başbakan olan Tansu Çiller’in ABD’deki mal varlıklarının yerleri konusunda bir istihbarat geldi.
Ben aldığım bilgi konusunda İstanbul’u, gazeteyi aradım ve Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Zafer Mutlu’ya bilgi verip haberi izlemek için izin ve avans aldım. Ardından Boston’a gittim. Boston yakınlarındaki Tansu ve Özer Çiller’e ait otelde kalıp otelin ve bölgedeki bazı konut ve işyerlerinin resmi kayıtlarını alıp resimler çektim.
Tansu Hanım’ın eşi Özer Bey’in ayrıca bürosunun bulunduğu başka bir kente daha gidip, oradan da belge alıp resim çektim. Sonra bu yazı ve resimleri, tapu kayıtlarının fotokopilerini DHL ile Zafer Mutlu’ya gönderdim. Yayınlanmasını beklemeye başladım.
Bu anlattıklarım Mart ayı sonlarında oluyordu. Bu arada benden önce aynı istihbaratı Milliyet gazetesinden rahmetli Turan Yavuz’un da aldığı ve Yavuz’un benden bir ay önce Boston’a gidip haberi hazırlayıp Milliyet gazetesine yolladığını ancak haberin yayınlanmaması üzerine istihbaratın bana geçirildiğini öğrendim.
Nisan geçti, Mayıs geçti bizim gazetede haber hâlâ yayınlanmadı. Haziran ayında Aydın Bey’in Milliyet gazetesinde haber, rahmetli Turan Yavuz imzasıyla yayınlandı. Ve Turan bu haberle hem Sedat Simavi ödülünü hem de Gazeteciler Cemiyeti’nin “Yılın Gazetecisi” ödülünü almıştı. Helal, alsın.
İşin önemli olan kısmı; ödülden daha çok bu iki gazetenin neden böyle önemli bir haberi ellerinde tutmasına rağmen yayınlamadıkları veya geç yayınladıkları. Ben yaz tatili için Türkiye’ye gelince Zafer Mutlu’ya haberin ne olduğunu sordum. O da odasındaki masasının üzerinden resim ve yazının çalındığını söyledi. Ha bu arada benim yazı ve resimler, Turan Yavuz’un haberinin arkasından Aydınlık dergisinde çıkmış ve o zamanlar Aydınlık, haber aslında Sabah gazetesinin de elinde vardı ama yayınlamadılar diye çıkmıştı.
Zafer Mutlu da sen mi verdin Aydınlık’a resim ve yazıları diye sorunca, elimdeki resimlerin negatiflerini de kendisine yolladığımı hatırlattım. O zaman benim bu haberi vermediğim ortaya çıktı. Daha sonra bir dizi söylenti duyduk. Bir teşvik kredisi için gazete patronlarının Tansu Hanım’a bu haberden dolayı şantaj yaptıkları ileri sürüldü. Ve Aydın Bey’in, Özer Çiller’den alamadığı bir kredi nedeniyle dinamiti patlattığı iddia edildi.
H aber Turan Yavuz’a da yaramadı. O tarihte Milliyet’in Genel Yayın yönetmeni Umur Talu idi. Ardından gazetenin başına Özer Çiller’in baskısıyla Ufuk Güldemir getirildi. Hem de kendisine yalılar falan alınarak. Ufuk’un ilk işi Özer Çiller’in intikamını almak için Turan’ı Washington’dan alıp Türkiye’ye çekmek oldu. Aydın Doğan o tarihte Turan’ı koruma ve kollama sözü vermesine rağmen sahip çıkmadı. Yerine de bugün Taraf gazetesinin başına getirilen ve kimlerle bağı olduğu her zaman tartışılan Yasemin Çongar’ı atadı. Tam bir kumpanya.
Aydın Bey acaba hatırlar mı, rahmetli Bülent Ecevit’in yerine en yakın adamını getirtmek için Almanyalarda yapılan toplantıları. Turgut Özal ile yapılan konuşmaları. O yıllarda gazetelerin yönetim katına yakın olanlar, dönen dolapları unuttular mı sanıyorsunuz. Türk basınının içinde bulunduğu mide bulandırıcı durum, haksızlık etmeyelim AKP ile başlamadı. Bugün Türk basınının içine düştüğü durumda eski genel yayın yönetmenleri ve gazete patronlarının katkıları öyle yenilir yutulur gibi değil.