Cahit Külebi...
Ölüm yıldönümü bugün Cahit Külebi’nin... Cumhuriyet’e ve Türkçe’ye emek veren, öz katan, söz katan bir şairimizdi O.
Ortaokuldaydım onun “hikâyesi”ni, Türkçe öğretmenim Yılmaz Çetiner’den duyduğumda. Sonra sonra anladım ki o şiir dillerdeydi o yıllarda ve nice yıllar dillerde kalacaktı. Ve sonra sonra öğrendim ki, eşine yazmıştı koca şair bu şiiri.
Bir hatırlayalım mı o yalın ama anlam derinlikli dizeleri:
“Senin dudakların pembe/Ellerin beyaz//Al tut ellerimi bebek/Tut biraz!
Benim doğduğum köylerde/Ceviz ağaçları yoktu,/Ben bu yüzden serinliğe hasretim/Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde/Buğday tarlaları yoktu,/Dağıt saçlarını bebek/Savur biraz!
Benim doğduğum köyleri/Akşamları eşkıyalar basardı./Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem/Konuş biraz!
Benim doğduğum köylerde/Kuzey rüzgârları eserdi/Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır/Öp biraz!
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!/Benim doğduğum köyler de güzeldi,/Sen de anlat doğduğun yerleri/Anlat biraz!”
Ve Kop Dağı’ndaki o çeşme... Cahit Külebi’nin “Atatürk Kurtuluş Savaşında” adlı destanındaki dizelerle farklı bir gözle görür olmuştum o çeşmeyi. Hâlâ da ne zaman ata yurdum Bayburt’a gidecek olsam, o dizelerle “okunmuş su” konumuna gelen sudan içerim ve okurum o destandan:
“Bu toprak bizim yurdumuzdur!/Deli gönül yücesine çıkar!//Bir üveyik olur uçar gider./Ardahan’dan Edirne’ye /Edirne’den Ardahan’a kadar.
Kop Dağı’nda akar bir çeşme var//Serçe parmak kalınlığında suyu/Haram etmiş gece gündüz uykuyu/Akar da akar.”
Bu şiirin şu kümesini de İzmir’e yolum düştüğünde okurum:
“Savaştepe köprüsünden geçen trenler
Sel olur İzmir’e akar,
İzmir’in denizi kız, kızı deniz
Sokakları hem kız, hem deniz kokar.”
Devam edelim o destana, o destanın bir yeri vardır ki, “Milliyetçilik” kokar, “Tam Bağımsızlık” kokar, “Mustafa Kemal” utkusunun ve istencinin tarifesi çıkar:
“Biz biliriz bizim işlerimizi/İşimiz kimseden sorulmamıştır./Kılıçla, mızrakla, topla, tüfekle/Başımız bir kere eğilmemiştir.
Kuzumuz var, yaylalarda meleşir/Çeşmemiz var, gece gündüz söyleşir/Yazımız var, pehlivanlar güreşir/Bu toprağa kimse girememiştir.
Davranı da deli gönül davranı!/Kemal Paşa dinlemiyor fermanı!/Anası, bacası, kızı kızanı/Bizim gibi millet görülmemiştir.”
Külebi “Açık” adlı şiirinde “açık” etmişti hâlini dostlarına, ülkesine, cümle âleme. En sevdiğim şiirlerinden biridir, onunla bitireyim:
“Biz hep açık konuştuk//Gökyüzünden maviydi sözlerimiz./Sığ bataklarda değildik, kuşlar gibiydik/
Uçarıydık./Gözlerimizde/Şavkıyan parıltılar gibiydik.
Biz iyiye iyi, güzele güzel dedik/Masallardan çekerdik mısraları, tülbent gibi./Yalnız, şiirlerde yalan söylemezdik/Umutlarımızda, hayallerimizde de yalancı değildik.
Biz buğday tarlalarında buğday/Ağu yeşili bahçelerde ot,/Trenlerde düdük sesiydik./Yıldızlara çobandık, değirmenlere su/Bozkırlara bulut gölgesiydik.
Seller aktı gitti. Biz kaldık/Bulutlar uçtu gökyüzünden/Rüzgârlar darmadağın etti/Ne bahçesinden hayır var, ne güzünden./Akıl da bulutlar gibi çekip gitti.
Nerden bilirdik, çalışmaktan/Kocayacağını sevgililerin/Yaşamanın güzelliği kadar/Hoyratlığını, bezginliğini...
Biz kaldık, koyup gitti bahar/Her şeyi nerden bilirdik.”