Çadırlarda karın doyuran devlet!
Birileri kamunun sırtından ihtiyaç sahiplerine “karlı dağdan kar bağışlar” gibi iane dağıtmaktadır. Seçim sırasında dağıtımı hızlandırılan gıda paketleri ya da son yılların en sıcak yaz gününde servis edilen kömürlerden söz etmiyoruz. Mübarek Ramazan ayı dolayısıyla 1995’li yıllarda başlatılan ‘Ramazan Çadırı’ uygulamalarının giderek amacının dışına taştığından söz ediyoruz. Giderek de mübarek ramazanın ilahi havasına aykırı bir konuma bürünen çadır yemeklerinden. Hele hele bazı yerlerde ramazan çadırı diye kurulanlar gerçekte panayır çadırlarını aratmamaktadır. Ramazan çadırları ayın ruhaniyetinden son derece uzak işportacı mekânlarına dönüştürülmüştür.
Gerçekte Ramazan çadırları son derece mütevazı şartlar ve gerçek ihtiyaç sahipleri için istisnai durumlarda kurulması gerekmektedir. Bunların abartılı ve verdiği yemeği milletin gözünün içine sokan bir anlayışla organize edilmesi doğru değildir. Her şart altında yardımı alan tarafın, ruhunu incitmeyecek şartlar içinde yapmanın esas olması gerekir. Gerçek İslami yardımda, alan elin, veren eli bilmeyecek şartlar içinde yapılması söz konusudur. Unutmamak gerekir ki, Türk kültüründe “Sadaka Taşı” denilen olgu bu hassasiyetin ürünüdür.
Ramazan çadırı uygulamalarının yıllar itibariyle giderek azalmasının amaçlanması gerekirken giderek arttığı ve çadırlara giden insanların sayısının çoğaldığı gözleniyor. Hatta uygulamalar kurumsallaşarak sosyal bir fenomen halini almaya başlamıştır. Verilen bilgilere bakılırsa Ramazan çadırlarından yararlananların sayısı geometrik diziyle artmaktadır. Bu durum halkın, hatırı sayılır önemli bir kısmının giderek bir akşam yemeğine muhtaç hale getirildiğini de anlatır.
Ancak bizim üzerinde duracağımız husus bu değildir. Ramazan çadırlarında dağıtılan yemekten, evinde iftar edecek aşı bulunmayanlardan çok daha fazla ihtiyacı olmayanların yararlandığı gözlenmektedir. Çadırlar yoksul ile hali vakti yerinde olanı, asalaklar ile acizleri bir arada toplayabilmektedir. Hatta bazı Ramazan çadırlarında bir çeşit protokol masaları bile kurulmaktadır. Yakında VİP bölümü için masalar tahsis edilirse şaşırmamak gerekir. Çadırlar, aciz olan, açıkta olan, muhtaç olandan daha çok asalakların istilasına uğramaktadır.
Diğer yandan iktidarlar dağıtılan kömür, gıda paketleri ve çadır yemekleriyle bir anlamda karşılıksız yardım almayı onur sorunu yapmayan, el avuç açmaktan hicap duymayan insanların sayısını artırmaktadır. Bu durum dilenciliğin devlet eliyle kurumsallaştırıp teşvik edilmesi anlamına gelmektedir. “Veren elin, alan elden üstün” olduğunu hatırlayalım. Ramazan çadırları, adeta verdiği mesajla veren değil alan el olmayı kutsamaktadır.
Böyle giderse yakın bir gelecekte iktidarlar yetmiş milyonluk çadırlar kurmak zorunda kalacaklardır. Devleti, çadır devletine dönüştürenler sonunda halkın karnını da ancak Ramazan çadırları marifetiyle doyurulabileceğini kanıtlamış olmaktadırlar. Radikal sefaletle Ramazan çadırlarının miktarı arasında yakın bir ilişkinin olduğunu unutmamak gerekir.
İnanılmaz bir biçimde devlet ve yerel yönetimler bilerek ya da bilmeyerek halk kitlelerini dilendirmeye ve el avuç açmaya yönlendirmektedir. Bazı yerlerde dağıtılan yardımlardan almak için birbirini ezerek hücum edenlerin verdiği fotoğraflar, üzerinde durulması gereken sosyal yaralardır. İnsanların yalnızca ekmeğe değil onura da ihtiyaçları vardır. Asıl olan, insanların bir ay süresince karınlarını doyurmak değil onların onurla yaşayacakları şartları yaratmaktır.
Belediyelerin ya da devletin görevi, insanları çadırlarda karnını doyurmak zorunda olmaktan kurtarmaktır. Herkesin evinde karnını doyurduğu, çadırların istisnai şartlar için kurulduğu bir Türkiye’yi yaratmak, ülkeyi yönetenlerin asli görevidir.