Büyükanıt'ın sözleri
Amel ve itikatları farklı kişilerin samimiyetlerinden şüphe duymuşumdur. Rüzgâra göre eğilmeyi marifet sayanların, görevdeyken önünde 40 takla attıkları şahsı, emekli olunca acımasızca eleştirip hırpalamaya kalkışmaları da midemi bulandırmıştır. Adına ister özeleştiri, isterseniz bu satırların yazarını kıskançlıkla itham edin, dün tükürdüğünü bugün yalayanlara karşı tavrım değişmeyecek. Kalemlerini gelişmelere göre kılıç gibi sallayanlara sadece mim koymakla kalmayıp, günün birinde “Günah Galerilerini” kitap haline getirmek için kara kaplıma kaydetmeye devam edeceğim.
Geçtiğimiz gece 32. Gün Programında eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ı izledim. Emekli olduktan sonra ilk defa televizyon programına katıldı. Görevi sırasında çuval gibi onursuz bir durumla karşılaştığı halde sağ duyuyu elden bırakmadığı için halen eleştirilmekte olan Hilmi Özkök’ten sonra birileri Büyükanıt’tan çok şey bekliyordu. “Kodu mu oturtan Komutan” beklentisiyle göreve gelen Büyükanıt için dün ne düşünüyorsam, bugün de aynı fikirdeyim. Özkök’ü acımasızca eleştirenlere dün nasıl karşı çıktıysam, bugün de Büyükanıt’a haksızlık yapılmasına tahammül edemiyorum. Yarın öbür gün İlker Başbuğ’un emekliliğinden sonra, onun aleyhinde yazmaktan beis duymayacaklara gönderme yapmayı kendime vazife edindim.
“Asker, arazide elde ettiği avantajı, diplomaside sürdüremediği müddetçe başarılı sayılmaz. Genelkurmay Başkanları aynı zamanda güvenlik siyasetiyle stratejist olmalı, devlet adamı olmalıdır. Büyükanıt’ta gördüğümü, İlker Başbuğ’da da hissediyorum” diye 10 ay önce yazdıklarımın bugün de arkasında, yanındayım.
“Güvenlik ve terör gibi haklı gerekçelere rağmen, harekât, darbe ve muhtıralar ülkeye genel anlamda zarar vermiştir” diyen Büyükanıt, muhtıra ile açıklama arasındaki farkı da “Muhtırada, yapmazsan şu olur gibi ibareler bir yaptırım konur. Açıklama ise durumun beyanıdır. Dolayısıyla 27 Nisan açıklaması muhtıra değildir” dedi. Samimiyetle açıklamayı bizzat kendisinin kaleme aldığını ifade ederken, 22 Temmuz seçimlerindeki etkisini de Tarhan Erdem’in araştırma raporlarıyla ortaya koydu.
Büyükanıt’ın, “Asker de insan. Malum parti 29 Mart seçimleri, Kürdistan sınırını çizdi deyince terörle mücadele eden askeri üzmez mi? Asker üzülmez mi? Sadece asker değil, bu sözler vatandaşı da üzmez mi? Obama geldiğinde Güneydoğu’ya özerlik istemesi sadece askeri mi üzer? Vatandaşın kanına dokunmaz mı?” tespitleri haksız mıdır?
Büyükanıt’ın genç subaylar manşetleri ile ilgili sözleri de manidar. Üretilmiş, enjekte edilmiş haber üzerine araştırma yapılmış. Genelkurmay üzerinde baskı düşünceli bu haber için uyarıda bulunmuş. “Askerin genci yaşlısı olmaz. Yüzbaşının duyduğu endişeyi albay da general de duyar” tespiti de önemliydi.
Dolmabahçe görüşmelerinden Ergenekon’a, Dağlıca’dan istihbarat zaaflarına kadar bir çok konuda kafamızdaki soru çizgilerini giderirken, ufuk çizgimizi genişleten Büyükanıt’ın dinleme olayıyla ilgili sözleri de devlet kurumları arasında çivinin nasıl çıktığını göstermiş oldu.
Malum davada görevli ya da emekli personeli niçin korumadığı ve müdahale etmediğine yönelik iddialar için Büyükanıt, elindeki TCK kitabı ve ilgili maddelerle şu cevabı verdi: “Ne yani tank mı yürütseydim, yasayı mı çiğneseydim” . Büyükanıt’ın bu cevabı, Anayasa bir kez delinmekle bir şey olmaz diyenlere örnek olduğu gibi, hukuka silahlı müdahale yerine, siyasi baskı yapanlara ders olmalıdır.
Yaşar Büyükanıt’ın açıklamaları bu sütunlara sığacak değil. Hele hele Hasan Cemal’in kuryeliği ile dağdan gelen mesaja; “Bunlar hikaye, genel af, ana dil ve anayasadaki Türk sözünün kaldırılması taleplerinden asla vazgeçmezler” cevabı da manidardı.
Görevdeyken yere göğe sığdıramayıp, emekliliğinde ardından atıp tutanların Büyükanıt’ın sözlerini okumalarını tavsiye ederim...