Büyük acıya, Zor Günlerin Şiirlerine...

Duyuyor Ulusal Bildirge’yi şair, “Savaş düzenine geçiyoruz kardeşler” diyor gönül rahatlığıyla. Savaş düzeninde şiirin yeri var elbette, tarih böyle söylüyor. “Birbirinin kaburgasından halk olan halka” seslenen o şair ki, elleri Bilge Kağan’ın elleridir, bilinci Mustafa Kemal bilinci; Nazım Hikmet yürekli, Hallacı Mansur ruhlu, Pir Sultan boyunludur; altında Koç Köroğlu’nun atı vardır, yayı Ertuğrul Gazi’den kalmadır. He babam he!.. Ne güzel, ne güzel, ne güzel!..
“Bozkurt efsaneleri soruyor Orhun Yazıtlarına/Kâşgarlı Mahmut soruyor Bilge Kağan’a/Doğu nerede?/Ata! Doğu nerede?/ Dedem Korkut diyor ki demir eritmeye gitti”
Günceli aktaran şiirin ömrü az olur, güncellik gidince hiç ilgi çekmez o şiirler, destanlar müstesnadır bundan. Onlar tarihi hoş aktarırlar, okunur kılarlar, kitleye ulaştırırlar. Hüseyin Haydar’ın bir süreden bu yana yazmakta ve Ulusal Kanal’da yayınlamakta olduğu “Zor Günlerin Şiirleri” günümüzün gerçek destanlarıdırlar. “Doğu nerede?” sorusu da, bu sorunun hesabı da, yarınlarda çook sorulacaktır. Bu coğrafyada mücadele bitmedi bitmeyecek.
“Burası tersane, burası bize dershane/Burada gülüm, asgari ücret ölüm” bu dizeler, tarihe tanıklığın ta kendisi. 24 Ocak 1980 kararları ardından sürüklendiğimiz liberal kapitalist faşizmin bizi getirdiği yer. Bir yandan “Altın suyuyla taharet alan, şirk ile şirket arasındaki müşrik-i muazzamlar” bir yandan üzerine “Atlantiğin suyu sıkılan” Tekel işçileri. Ve “Mam’la, Sam’la dans edip Brüksel’de Şeyh Sait servisi yapan” o vesikalı hainler. Onlar da var Hüseyin Haydar’ın destanlarında.
Türk Tarihi ve Türk Edebiyatının bal eylediği bellek petekleri... Bu bal, benzetmelerini dokundurtmalı kılıyor Hüseyin Haydar’ın, hoş kılıp derin düşündürtüyor, aymazlara sitem dürtüyor, gayretliler dem tutuyor. Destancıların piri Dedem Korkut “Ozan dili çevik olur” der. Hüseyin Haydar’ın dili de çevik, çevik kavrıyor, çoklu bakıyor. Doğum yeri Trabzon’un da özelliği bunlar. Bunların üstüne Erzurum isyankârlığı koymuş, ağır delikanlılık koymuş... Genlerinde ise acımaklılık var, “sevdaluk” var.
“Hoş geldin, hoşça geldin/Güzeller güzeli güloya/Kiraz çiçek açtı şenlendi dünya.
Beyaz paçalı gümüş güvercin/Bize kutlu, mutlu haber getirdin/Dön oyna şimdi doya doya.
( ...) Gökten döküldü Sunay/Çam beşikte uyusun büyüsün Aysu/Bekliyor seni yepyeni kavga.
Esenlik evinin canperisi/Serpti başımıza ıtır ile miski amberi/Yer gök sığırcıkla, kumruyla doldu.”
Esinleri aşk ile şevki ile, çağrışımları bakmasını bilen göz ile geliyor. Şiir geleneğimizi çağın algısına harmanlamış, öz biçemini doğurmuş özgün özgün. Zor Günlerin Şiirleri’nin kitap olmasını çok istiyordum, Kaynak Yayınları bunu gerçekleştirmiş. Kitabını “Zor günlerin Ağabeyi Cazim Gürbüz’e zafer günlerini de birlikte yaşamak dileğiyle” diye imzalayıp göndermiş sevgili Hüseyin Haydar. Koltuklarım kabardı, içim sevgiyle doldu.
“İş düşüyor sıkılan dişe, düşünen başa/Isırılan yumruğa iş düşüyor” İş düşenler çok ya, şimdi sana da bir “iş düşüyor” sevgili okur, Hüseyin Haydar’ın bu kitabını döne döne okumak... Oku, çünkü Hüseyin Haydar “Gösteriyor bize/Dağın iki yakasını/Aşkın, namusun, vatanın/Yırtılmış haritasını”

Yazarın Diğer Yazıları