Bush senaryosu gibi

Son günlerde bize yaşatılan soytarılıklarda hepimizin gözünden kaçan önemli bir-iki nokta var. Biz Türkler nedense kendimiz kafa patlatıp senaryo yazma yerine, televizyon dizileri ve yarışma programlarında olduğu gibi başkalarının yazdığı senaryoları izliyor ve oynuyoruz. Şimdi yaşadığımız Ergenekon zırvası da bence bunun en son ve en aptal örneği.
Hatırlarsanız ABD Başkanı Bush, 11 Eylül terör saldırısını kullanarak halkın güvenliğini sağlama adına, ABD’de kişisel özgürlükleri yok edip, telefonları dinleterek elektronik haberleşmeleri kontrol ettirmişti. Bush bu konuya ek olarak binlerce, yüzlerce kişiyi Küba’daki Quantanamo Üssü’nde ve bazı savaş gemilerinde yargılamadan, hatta mahkeme önüne çıkarmadan yaklaşık beş yıl işkence uygulatarak tuttu ve tutuyor. İçlerinde bir elli kişi suçluysa gerisi suçsuz çıktı.
Bush Amerikan halkı üzerinde bu terör korkusunu kullandı ve korkuyu kullanarak, Irak’a savaş açtı, Afganistan’a girdi. Gerekçe, laik Irak’ın şeriatı savunan El Kaide ile ilişkisi olduğu ve nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar bulundurduğuydu. Ama kendi adamları bile Irak’ın terörle ilgisi olmadığını, nükleer ve biyolojik kimyasal silahlar bulunmadığını itiraf etti. Olan Bush’un yoluna, yaklaşık bir milyon Iraklının yaşamını kaybetmesi oldu.
Şu anda, Irak’a akan paralar ve yaratılan gerginliğin tırmandırdığı petrol fiyatları yüzünden ABD ve dünya ekonomik kriz yaşıyor. Ve Bush, bu terör korkusunu kullanarak ikinci kez başkan seçilmeyi de başardı. Şimdi Cumhuriyetçi aday McCain de aynı kozu kullanmaya çalışıyor. Ancak eskilerin dediği gibi hayvan terli artık bu kazığı bir daha yemez.
Erdoğan ve partisi bu örneği kullandı. Ergenekon palavrası ile ortada olmayan veya çıktı çıkıyor denerek, bir türlü gün ışığına çıkmayan iddianameyle bir yıldır insanları içerde tuttular. Aynı Quantanamo’daki tutuklular gibi. AKP’nin kapatma davasında bülbül kesilenler, PKK’lıların yargılanmasında gözlemci olarak izleyenler, gazetecilerin, öğretim üyelerinin, siyasetçilerin ortada olmayan bir iddianameyle bir yıldır içerde tutuklanması karşısında dillerini yuttu.
Etrafa bir darbe söylentisi yayarak gerçek konular ve gündemden insanlar uzaklaştırıldı. Türban söylentisi ve tutumları ikinci kez seçimi kazandırdı. Aynı Bush gibi. Hiç dikkatinizi çekmiyor mu, Ergenekon palavrası ne zaman gündeme gelse zamlar da birlikte geliyor veya götür götür programları yürürlüğe giriyor. Petrol fiyatları artarken ABD Başkanı yeni petrol alanları açmaktan söz ediyor. Oysa başkan yardımcısı ve kendisi de petrol şirketlerinin ortağı, aynı bizimkiler gibi.
Ben AKP iktidarından bunları bekliyordum. Beni aslında yapmamaları şaşırtırdı. Ordu komutanıyken, kuvvet komutanıyken darbe yapmayan bir general emekli olunca mı yapacak? Güldürtmeyin beni. Acı yanı hayatlarını terörle mücadeleye adayanların terör adına yargılanmaları.
Beni şaşırtan ise asker ocağındaki gelişmeler. Benim de yetiştiğim o ocakta eski gelenekler ve kurallar değişmiş gibi. Ben Kuleli Askeri Lisesi’nde okurken, Harbiye’de öğrenciyken kendimizden küçükleri kollar, büyüklerimizi sever, sayar birlikte mücadele ederdik.
Bu pislik bir şekilde herkese bulaşmış durumda ve deha da bulaşacaktır. İran’da yakın tarihte yaşananlar kulaklara küpe olmalı. Şah’ın ordusunda Humeyni ile işbirliği yapanlar olmuştu, ama önce onları kullanan dinciler, sonra Şah’ın generallerini teker teker yok etti, Irak savaşı sırasında hepsini cephede eritti. Bugün onlara olan, yarın sana da olabilir. Birlik ve beraberlikten, saygınlıktan söz edebilmek için önce birlik, sonra da kendini saydırmak gerekir. Birbirine saygısı olmayanlara başkalarının da saygısı olmaz.
Kendisini kullandıranlar ise kullanıldıktan sonra kirli bir kâğıt peçete gibi buruşturulur atılır. Atatürk onun için büyüktü. Hem arkadaşlarına sahip çıkıp saygınlığını korudu, hem de kimseye kendisini kullandırtmadı. Ata’nın bıraktığı emaneti ve sorumluluğu taşımak ağırdır. Ve her babayiğidin de harcı değildir.

Yazarın Diğer Yazıları