Burunzade Ergun’a çalıştık

İbrahim Şahin açıkladı; TRT, AKP’nin sözünün üstüne söz söyleyemeyen ne kadar yazar, çizer, kendi çalar kendi söyler varsa hepsini servet sahibi yapmış... Hem de benim alnımın teriyle, senin çocuğunun rızkıyla!

CHP Milletvekili Kemal Anadol’un Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinin cevabı TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin aracılığıyla verildi. Böylece cebimizden hangi yandaş gazetecinin cebine, ne ebatta “hortum” bağlandığını öğrenmiş olduk... Hoş adları zaten belliydi de... Şahin fiyatlarını da ilan etti yanında çalıştırdığı elemanların...

Fiyatları belli oldu
Ergun Babahan (3200 TL), Taha Akyol (3000 TL), Fehmi Koru, Derya Sazak, Fuat Keyman, Mustafa Erdoğan (2500 TL), Taha Özhan (2000 TL), Oral Çalışlar, Reşat Çalışlar (1850 TL), Bahar Feyzan (1850 TL), Önder Aytaç (1500 TL), Ekrem Dumanlı (1475 TL), İbrahim Kalın (1250 TL), Mete Çubukçu (1250 TL), Emre Aköz, Mümtaz’er Türköne (1250 TL), Mustafa Akyol, Ümit Zileli Beril Dedeoğlu, Deniz Ülke Arıboğan, Ferhat Kentel (1000 TL)
Eee hani “Telâffuz ettikleri rakamların en azının onda birini bile ödemiyor” du TRT size.
500 TL uğruna yerin metrelerce altında can hıraş çalışan insanların ülkesinde, 1 TL’ye cinayet işleyen çocuklar tutmuşken köşe başlarını, bir saat kafamızı ütüleyeceksiniz diye binlerce TL’ye boğulmanız mı “konuşmaya değmez”? Kasıt yok, deyimdir; “Gözünüzü toprak doyursun!..”

Yandaştan yandaşa fark var
Hepsini toplasan bir Tayfun Talipoğlu etmiyor gerçi ama, şöyle en düşük karatlısından pırlanta ayarında olanlar var sıralamada... Ummadık“tek taş” baş yarıyor valla; dermisiniz ki bizim “burun karıştıran Ergun” gün gelecek sollayacak yandaş gazetelerin “şah”larını da... Hey gidi Müztaz’er, hey gidi Fehmi, vurun şimdi başınızı duvarlara... Haftada 3 bin 200, ayda 12 bin 800 TL’yi cukkalamak uğruna Ergun’un yapıp da sizin yapamadığınız ne var Allah aşkına!
TRT yönetimi, Sabah el değiştirdiğinde “gazeteyi cemaatçiler ele geçirdi” deyip, Aydın Doğan’ın kapısında atmadığı taklayı bırakmayan birine, yani “yediği kabı pisleme” potansiyeli yüksek izlenimi yaratan birine karşı bu kadar cömert olduğuna göre var demek ki bir kerameti!
Bu arada “babalar ve oğullar” arasına fitne sokmak gibi olmasın ama, neden “baba-oğul Çalışlarlar”a “eşit pay” düşerken ulufeden, “baba-oğul Akyollar” da aslan payını Taha Bey kapıyor? Taa Amerikalar’da özenle yetiştirilen Mustafa, hem de onca “bilimsel gerekçe” üretmesine karşın yandaşlığına, daha ne kadar -diğerlerinin yanında okul harçlığı gibi kalan- bin liraya talim eder acaba? Bir yandan da savunduğu liberal ekonomi modeli de bu değil mi sonuçta; müstahak ona!

* * *

“Programlarda yer verilen gazetecilerin seçiminde programın niteliği ve sunucunun tanınır olmasının programa katkısı gibi hususlar göz önünde bulundurulmaktadır” iddiasını bu vesileyle bir kere daha tekrarlamış Şahin...
Hoş onunki de neredeyse “karın tokluğuna” çalışmak ama rica etsem program başına 1250 TL ödenen E.A.nın, bir şişe isli viskiyi devirdikten sonra Başbakan’ın burnuna parmak sallamak dışındaki “niteliği” konusunda bizleri bilgilendirebilir mi mesela? (Var bu TRT’de bir parmak fetişi durumu ama...)

Referandum piyangosu
Tek TRT olsa... İktidarın bu toplumu kendi alınteriyle hasta ettiğine dair bir örnekle daha yüzleştik dün. Yine bir soru önergesine cevaben, AKP’nin referandum harcamalarını sıralayan Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, iktidar partisinin “evet” kampanyası için hazineden 25 milyon 282 bin 162 TL aldığını ilan etti. Bu paranın “8 milyon 391 bin 824 TL”si ile medya, yok yok; yandaş medya ihya edilmiş söylediğine göre!
Gidip muhalefet partilerinin ne kadar küskünü, kırgını, kızgını varsa “darbelerle hesaplaşıyoruz” diye damardan şırınga ederek yalanlarını baltalatmaya çalıştılar ya “hayır” kampanyasını, inandıkları dava uğruna şehit olan gencecik insanların ailelerini bile “kullandılar” ya oy uğruna, “gözyaşartıcı bombalar” saldılar ya yüreğine yüreğine insanların; bakmayın siz “yeni Türkiye”, “ikinci cumhuriyet” diye sözüm ona “idealist”lik ayaklarına; bedava olur mu bunca çaba; cepleri doldukça kalemleri taşmış işte satırlara!
Hem olmalı da; yazdıkları her bir satırın, saldıkları her bir umudun, her bir vaatlerinin “yalan” olduğu ortaya çıkınca 13 Eylül sabahı itibarıyla; eşeği insan içine çıkaracak altın semere, ay yine pardon altın maskeye yetmeli değil mi ama cebindeki para!
Diyeceğim şu ki, bir kere daha katillerimizi beslemişiz ey halkım! Ekranlarda, gazete köşelerinde, sabun köpüğü manşetlerinde düşünebilme yeteneğimizi öldürmek üzere istihdam edilen cellatlarımızı beslemişiz!..
Bize daha iyi hizmet verebilsin diye bu devlet, “sorumlu vatandaş” olmayı görev biliyoruz ya; o görevi ifamızın dolaylı sonucu irademizin esaret altına alınmasıymış meğer...
Ve utanmadan, alenen, kendi ağızlarıyla bunu söylediler! Utanmazlara sizin oralarda ne yapılır bilmem ama, bizim buralarda yüzlerine tükürülür “haaaak tuuu” diye... İçimizi soğutmaya yetmez ama, bir de “alın terimin damlasını bile helal etmiyorum” denir, yargıdan, milletin vekillerinden, devletten nihayetinde “tık” çıkmazsa hâlâ, Allah’a havale edilir... “Kul hakkı”nın cezası ödenmez zira!


++++++

Dansöz Nursuna...
Kocası “majestelerinin karikatüristi” olarak anılan AKP Milletvekili Nursuna Memecan, Chatam House’un, ’ABD’den dostu Abdullah Gül’e ödül verişinin canlı tanığı olmak istemiş... Keza Gül’e “Ermenistan’ı kurtar” mektubu yazan “açılımın ilham perisi” Amberin Zaman da öyle... İkili Oxford Üniversitesi’nde gezerken “Dansözlere karşı en ufak bir önyargımız yok. Aksine ailecek sürekli göbek atıyoruz. Göbek atmaya bayılıyoruz” demiş Nursuna Hanım... Soros’un Türkiye’deki dublörü Can Paker, İkinci Cumhuriyetin 1. Sadrazamı Mehmet Altan, karısı AİHM yargıcı olan Eser Karakaş, “İvedik ailesi” namlı E.A ve Nur Çintay A. çifti... “Kıvırmaya” meyilli olduğuna inandığım bu kadroya bakınca sormadan edemeyeceğim; “ailecek” verdiğiniz yemeklerde “palamut şiş” ziyafetinin fonunda da dokuz sekizlik mi çalıyordunuz acaba?

++++++

MHP, Fuller’in planına köstek oluyor


KAVRAMI bizim için pek makbul biri olamayan Graham Fuller icat ediyor: Yeni Türkiye. MHP bu kavramı ve politikayı AKP açısından şöyle yorumluyor: Demokrasi görünümü altında, otoriter bir yönetimle paralel devlet, paralel toplum yaratarak, Türkiye’nin milli ve militer devlet yapısına karşı meydan okuma, bu yapıyı kendine göre yeniden biçimlendirme. AKP bunu yapmaya çalışıyor. Kurulmak istenen “Yeni Türkiye” işte böyle bir yapı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli geçenlerde partiye küskün ya da küstürülmüş eski MHP’lileri yeniden MHP çatısı altına davet ediyor.
Yeni Türkiye analizinden dolayı. MHP’ye göre, “böyle bir tehlike varken, küsmek olmaz, böyle bir tehlike karşısında aramızdaki sorunları, yorum farklarını ortadan kaldırmak gerek”.
* Yalçın Doğan / Hürriyet

Genel seçimlerin “kilit” partisinin MHP olacağı, MHP ile AKP arasındaki çekişmenin seçimlerin, dolayısıyla Türkiye’nin kaderini belirleyeceği fikri, referandumun hemen ardından kafamda şekillenmeye başlamıştı. Dün partisinin grup toplantısının ardından MHP Lideri Bahçeli ile baş başa sohbet etme fırsatım oldu. Bahçeli’nin referandum ve yaklaşan seçimler hakkındaki sözleri bu düşüncemi iyice pekiştirdi. Ardından AKP Grup toplatısını izlemeye gittim ve Başbakan Erdoğan’ın konuşmasının önemli bir bölümünü MHP’ye ayırmış olmasıyla bu önermenin isabetli olduğuna kâni oldum. Erdoğan’ın söylediklerinde fazla ilginç ve yeni bir şey olmayabilir fakat kendisinin özellikle referandum sürecinde sık sık yaptığı gibi doğrudan MHP tabanına hitap etmeyi sürdürmesi çok çarpıcıydı.
* Ruşen Çakır / Vatan

++++++


‘Yeni Türkiye’nin kilidi ‘Yeni CHP’ mi
Yenişafak’ın çift kimlikli yazarı Taha Kıvanç, “Türkiye’yi de bilen ünlü bir İngiliz uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi hocasının görüşü”nü duyuruyor Kemal Bey’e. Aşağıdaki cümleleri Oxford’da işitmiş çift kimlikli:
“Yeni Türkiye deniliyor ya...
Eğer Kemal Kılıçdaroğlu partisinde verdiği mücadeleden başarıyla çıkar ve kimliğini de aşacak bir dönüşümü gerçekleştirirse, işte o zaman ‘yeni Türkiye’den daha rahatlıkla söz edebilirsiniz.”
Abdullah Gül’ü, -umutlarını boşa çıkarmadığı için olabilir pekala- ödüllendiren Sevr mimarlarının Kemal Kılıçdaroğlu’nu da “umut” görüyor olması garip gelmedi mi size de?
Aynı gün Zaman’da Etyen Mahçupyan’ın, Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni değişikliği ve yazar tasfiyeleri ile yürüttüğü “devletçi safralarını atma çabası”nı CHP’nin dönüşümüyle aynı paralelde değerlendirmesi tesadüf olabilir mi mesela?
Mahçupyan’a göre “ortada bir ’proje’var!” Ve hatta Eyüp Can’ın “PKK ile savaşma seviş” eğilimi yaygınlaştırmaya çalıştığı “Yeni Radikal” dahi bu “proje”nin gereği!
Bu kadar dürtmeye durur mu içimizdeki kurt, kemiriyor işte: Bu “proje”, “Yeni CHP”yi, CIA teorisyeni Fuller’in “Yeni Türkiye’si”nin anahtarı yapma projesi mi yoksa!


++++++

Erdoğan ‘siyonizmin kasiyeri’ de Soros ne!
Saadet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın Die Welt’e, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan için söylediği şu sözlerin mürekkebi kurumadı daha: “Onları bazı dış güçler buraya getirdi. Şu anki dünya düzeninin; ırkçı, Siyonist emperyalizmin, insanları köleye çeviren güçleri. Batılı, Siyonist dünya düzenine bilmeden destek oluyorlar. Erdoğan siyonizmin kasiyeri oldu. O benim öğrencimdi...”
Bu sözleri sarf eden Erbakan’ın, kendi partisinin yayın organı, “TESEV Başkanı Can Paker”in ağzıyla konuşuyordu dün birinci sayfasında!
Peki kim bu Milli Gazete’nin manşetine kurulan Can Paker?
“Şu anki dünya düzeninin; ırkçı, Siyonist emperyalizmin, insanları köleye çeviren güçleri”nin en büyük sponsoru olan George Soros’un Türkiye’deki eli, kolu, kulağı, ağzı, parmağı değil mi?
Eee Soros kim?
Yahudi bir darbe finansörü, ay pardon borsa spekülatörü değil mi?
Siyonizmin kasiyeri yani...
Yok kasiyer Erdoğan ise, Soros da kasası değil mi yeni dünya düzeninin... Ukrayna’dan Gürcistan’a, Bosna’dan İran’a kadar “renkli devrim” için dağıtılan cömert fonlar o kasadan çıkmadı mı?
Şimdi Milli Gazete TESEV raporunu manşetinden hem de “yaşasın bizi de gördüler” üslubuyla vererek, -Erbakan’ın ifadesiyle söylüyorum- “Batılı, Siyonist dünya düzenine bilmeden destek olmuş” olmuyor mu?
Milli Gazete’yi yönetenler Paker’in kim olduğundan bihaberlerse zaten film baştan kopmuş, gazeteciyim diye dolanmasınlar ortalıkta... Ha bu manşet onlar tarafından ama Erbakan’a rağmen atıldıysa; o zaman artık bir “milli görüş”ten değil de “kontrolsüz görüş”ten söz etmeliyiz belki de... Ve son ihtimal; Erbakan memnunsa dün eline aldığı gazeteden; o zaman Erdoğan hocasına layık bir öğrenci olmamış mı yani?

+++++++

MİNİ YORUM
Biraz tarih okusunlar
Bugünden aklımızda kalacak olanın özeti sayılan “Mini Yorum”u Melih Aşık’a tahsis edelim... Dünkü köşesinde Fuller, Henze, Huntington gibi ABD’li akıl hocalarının “Kemalizmi ve Atatürk’ü unutun böylece Orta Doğu’nun lideri olun” dayatmasını hatırlatan deneyimli yazar soruyor:
“Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, korumalarının silahları nedeniyle Abu Dabi Havaalanı’nda iki saat bekletilmiş ve güvenlik amirinden başka muhatap bulamamış. Atatürk zamanında Orta Doğu’da itibarımız bu muydu?”

Yazarın Diğer Yazıları