Bunlar son çırpınışları

İmparatorluğun toprak kaybetmeye tahammülü olmadığı yıllarda, İngiltere ve Fransa’nın bağımsızlıklarını ilana teşvik ettiği topluluklara yapılan siyasi uyarılar bugüne uyarlanabilir mi?
Şiir, yazıdan da eski... İnsanlar duygularını dile getirirken, dertlerini, isteklerini anlatırken onun etkileyiciliğinden faydalanmışlar.
(...)
Hal böyleyken, siyasetçilerimizin şiirle ilgilenmeleri iyi bir şeydir. Bununla hem kendi kişisel hayatlarını, hem de siyasi faaliyetlerini zenginleştirebilirler. Siyasi konuşmalarına, tezlerini destekleyecek mısralar ekleyebilirler...
Yalnız bunu yaparken, iki şeye dikkat etmelerinde büyük fayda vardır:
1) Okudukları mısraların hangi koşullar altında, hangi duygularla ve hangi amaç için yazıldığını gözönünde tutmalıdırlar.
2) Okudukları mısraları, şiirin aslına
(o arada veznine de) uygun olarak okumalıdırlar.
Sayın Başbakan’ın, Mehmet Akif’ten mısralar okurken, bu iki gereğin ikisine de dikkat etmediği anlaşılıyor.

1913’ün koşulları
1) Mehmet Akif’in o mısraları, 1913 yılında Balkan Savaşı’nın etkileri altında yazdığı bir şiirindedir. Şiir, şairin yedi kitap halinde yayımladığı eseri ’SAFAHAT’in ’Hakkın Sesleri’ adlı üçüncü kitabındadır.
’Hakkın Sesleri’nde Akif, Kuran’ı Kerim’in bazı ayetleri ile bazı hadisleri yorumlayarak, Balkan Savaşı’ndaki toprak kayıplarının nedenlerini sorgulamaktadır.
Mehmet Akif’e göre, o nedenlerin başlıcası, Osmanlı Devleti’ndeki Müslümanların kendi milliyetlerine önem vermeleriydi. Oysa Müslümanlıkta milliyet denilince akla sadece ’İslamiyet’ gelmeliydi...

Millet ve ümmet
Mehmet Akif, Müslümanlıkta Türk, Arap, Kürt, Laz, Çerkez gibi ’anasır’ın (unsurların) önem taşımadığını, bunun ’kavimcilik’ (etnik milliyetçilik) olacağını ve Hazret-i Muhammed tarafından da kınandığını yazdıktan sonra, bu ’tefrika’ (ayrışma) fikrini ’Kuran’a sokan kaltaban’a ’adı batsın’ diye beddua ediyor ve Müslümanlara, Erdoğan’ın son iki mısraını okuduğu uyarıyı yapıyor:
“Ne Araplık, ne de Türklük kalacak aç gözünü!
Dinle Peygamber-i Zişân’ın İlâhî
sözünü.
Türk Arabsız yaşamaz, kim ki ”yaşar“der, delidir!
Arabın, Türk ise hem sağ gözü hem sağ elidir.”
Bu ’millet’le ’ümmet’in özdeş tutulması anlayışıdır.

Sırada Araplar var
Şiirin 1913’te yazıldığı dikkate alınırsa, şu hatırlanır ki, o zamanın Osmanlı İmparatorluğu’nda siyasetçiler ve düşünürler gibi, şairlerin de endişe ettikleri şey şuydu:
Osmanlı İmparatorluğu, Balkanlardaki topraklarından sonra, başta Ortadoğu’dakiler olmak üzere diğer bölgelerdeki topraklarını da, kaybedebilirdi. Nitekim Balkanlar’da olduğu gibi Arap Yarımadası’nda da, Müslüman unsurların bir kısmında, bağımsızlık hareketleri kendini göstermeye başlamıştı.
Bunlar, İngiltere ve Fransa gibi büyük devletler tarafından teşvik ediliyordu. Tabii, o teşviklerin amacı, oralardaki Arap halklarının bağımsızlıklarını sağlamak değil, onları kendi kontrolleri altına almaktı. Ama bunu bazı Araplara anlatmak güçtü.
(...)
Akif’in şiirindeki -Erdoğan’ın okuduğu- mısralar da, bunu hatırlatarak, hem
Türkleri, hem de Arapları uyarma amacını taşıyordu.
(...)
1913’ün koşulları içinde bunlara ’siyasi uyarı’lar da diyebilirsiniz. Bu mısraları Akif’in zaten ilke olarak inandığı ’İslam birliği’anlayışının bir ifadesi sayabilirsiniz. Ama sonuç aynıdır: Bu mısralar 1913 yılının koşulları altında yazılmıştır.
(...)
Tabii, siyasetçilerimizin, siyasi konuşmalarında şiir okumaları, o arada Mehmet Akif gibi değerli bir şairimizin mısralarını hatırlatmaları, çok iyi bir şey... Ama Mehmet Akif’in, sadece 1910’lu yıllarda değil, bugün de tekrarlanacak birçok şiiri var... Mısraları var...
Biraz zahmet edip, onların bugüne de uygun olanlarını tercih etseler daha iyi olmaz mı?
* Altan Öymen / Radikal

+++++

Oralı olan yok ama halimiz h’arap
Dediler ki:
“Arap 15 milyar dolar getirdi.”
Sonra dediler ki:
“Getirecekti, getirmedi.”
Arap “teğet” geçmiş demek ki!
Bakın, 23 Mayıs’ta yola çıktı Mavi Marmara... Ya o günden bu yana?
Tunceli’de çatışma çıktı. Şırnak’ta çatışma çıktı, 1 uzman çavuş şehit oldu, 1 çavuş, 2 onbaşı yaralandı. Bingöl’de 30 kiloluk mayın bulundu. Siirt’te çatışma çıktı, 1 er şehit oldu, 1 er yaralandı. Hakkâri’de çatışma çıktı, 3 er yaralandı. Mardin’de askeri araç geçerken mayın patladı. Şırnak’ta çatışma çıktı, 1 çavuş, 1 er ve 1 korucu şehit oldu, 2 er yaralandı. Hakkari’de 30 kilo amonyum nitrat ve 1 kilo TNT’yle hazırlanmış mayın bulundu. Siirt’te minibüs tarandı, iki korucu şehit oldu, üçü yaralandı. Hatay’da maden basıldı, bir özel güvenlik görevlisi şehit oldu, ikisi yaralandı. Şehit korucuların cenaze konvoyu geçerken mayın patladı, bir korucu yaralandı. Diyarbakır’da mayın bulundu. İskenderun’da Deniz Üs Komutanlığı’na roket atıldı, 6 er şehit oldu, 7 er yaralandı. Diyarbakır’da mayın patladı, bir vatandaşımız öldü. Bitlis’te mayın patladı. Siirt’te mayın patladı, bir uzman erbaş yaralandı. Hakkâri’de çatışma çıktı, bir er şehit, üç er yaralı... Bitlis’te tuzaklanmış mayın bulundu. Şırnak’ta askeri konvoy geçerken mayın patladı, çatışma çıktı. Hakkâri’de mayın bulundu. Hatay’da iki maden işçisi kaçırıldı. Şırnak’ta iş makinesi yakıldı. Hakkâri’de çatışma çıktı, bir uzman çavuş yaralandı. Şırnak’ta mayın patladı. Diyarbakır’da yol kenarına yerleştirilmiş 20 kiloluk bomba bulundu. Tunceli’de yol kesildi, sivil otomobil yakıldı. Hakkâri’de mayın patladı. Ağrı’da çatışma çıktı. Tokat’ta “Şehitler Köyü”nde helikopter düştü, bir yarbay, bir üsteğmen, bir üstçavuş şehit oldu; cenaze törenleri, uçakla düşüp şehit olan Eşref Bitlis Kışlası’nda yapıldı. Tunceli’de askeri minibüs geçerken mayın patladı, 15 asker, 1 çocuk yaralandı. Osmaniye’de lojmana roket atıldı, üsteğmenin eşi hayatını kaybetti. Hakkâri’de çatışma çıktı, bir astsubay şehit oldu, bir üsteğmen yaralı.
Olan yok hiç oralı...
“Türk Arap’ın gözüdür, elidir
Türk Arap’sız yaşayamaz.
Kim ki yaşar der, delidir.”
Ne mutlu Arap’ım diyene.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet

+++++

Ekseni kıranlar
Menderes ekonomik çıkmazlara girdiğinde ABD’ye alternatif Sovyet kaynakları arayışına
geçmişti.
Ardından Kıbrıs sorunu nedeniyle meşhur Johnson mektubu medyada patladı.
ABD Başkanı’nın çok ağır ifadeleri üzerine dönemin Başbakanı İsmet İnönü gündeme gülle gibi oturan bir cevap verdi: “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye oradaki yerini alır...”
Demirel’in Başbakanlığı döneminde Türkiye Sovyetler Birliği yatırımlarına kapılarını ardına kadar açmıştı. Kurtul Altuğ Hürriyet’in manşetinde yer alan “RUSLAR GELİYOR” haberiyle “yılın gazetecisi” seçilmişti.
Ecevit’in Başbakanlığı dönemine bakalım.
Gene Kıbrıs nedeniyle ABD Türkiye’ye silah ambargosu koymuştu, Ankara’ya bastırıyordu.
Ecevit’in o sıralarda söylediği söz de travma yaratmıştı: “Gerekirse öte tarafa geçeriz. Arada tırmanılacak, aşılacak duvar yok.
Anahtarı çevirir kapıyı açar öte tarafa
geçebiliriz.”
Öte taraf, Sovyetler Birliği bloğuydu.
Yani öyle “eksen kaydırmak, eksen kırmak” falan söylemleri hafif kalır.
“Tüm eksenleri arkada bırakırız” mesajını vermişti.
* Güneri Cıvaoğlu / Milliyet

+++++

Gücü bir tek çaycıya yetiyor
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Sultanahmet-Ayasofya-Topkapı Sarayı’nın bulunduğu tarihi bölgeyi ziyaret etti ve “tarihi doku içindeki çay ocakları ile lokantaları yıkma çalışması bir nevi baştan fetih anlamına geliyor” dedi. Anlayın. İstanbul yeniden fethediliyor. Çok etkileyici. Ancak nedense Sayın Bakan, Four Seasons Oteli’nin sahibinin; Ayasofya’nın 10 metre bitişiğinde 4. yüzyıldan kalma Bizans İmparatorluk Sarayı ve 18. yüzyılda, Padişah Abdülmecit döneminden kalma Darülfünun ve Saray Nakkaşhanesi’nin üstüne 600 milyon kilo çelik çaktırıp yaptırdığı “lüks otel ilavesinin” yarattığı çirkinliği görmüyor. Mahkemeler yasaya aykırı buldu. Bu çirkinliğin yıkılması gerekiyor. Turizm Bakanı’nın gücü çaycıya yetiyor.
* Necati Doğru / Sözcü

+++++

Tayyip Erdoğan, “Erken seçim yok” demiş. Beyefendinin gönlünden geçen, “Ne seçimi yahu? Bundan sonra artık seçim - meçim yok” diyebilmek ama... Şimdilik erken galiba.
* Fahrettin Fidan

+++++

Adı belli oldu: Terör açılımı
Kâh sokakta kâh ekranda... Önümüzden her gün sıra sıra şehit cenazeleri geçer oldu... Dört bir yanımız ateş, çatışma, savaş... Kürt açılımının bir yılı dolmadı henüz... Adını bir türlü bulamamıştık, sonunda belli oldu; terör açılımı... Terörle mücadele edecek orduyu hapis tehdidiyle felç ettiler. Bölünmenin şartları tamam. Şimdi eksen kaydırıyorlar... Yeni maceralar kapıda. Beyefendi değişti, dönüştü, gelişti diye halkı uyutanlar çoktan kendilerini unutturdu. Halk yine acılar ve gerçeklerle baş başa kaldı.
* Melih Aşık / Milliyet

+++++

GÜNÜN SÖZÜ
AYM raportörlerinden Osman Can, “Mahkeme anayasa paketinin bazı maddelerini iptal ederse hükümet bunu dikkate almasın” demiş. Bunu hukuk adamı bir raportör değil de garajdaki kaportacı söylese neyse...
* Haldun Ertem

+++++

Gizli servislerin hizmetkarları
PKK artık bir markaya dönüştü ve çok farklı amaçlarla eylem yapanlar aynı adı kullanıyor. Eğer belli bir kadrosu ve hiyerarşik yapısı olsaydı bugüne kadar bu yapıya sızılabilirdi. Çeyrek asır geçmesine rağmen örgüt hala gizliliğini koruyor ve eylemler yapabiliyorsa bu gerçek bir istihbarat başarısızlığıdır. Bazı güç odakları, onları tasfiye etmek yerine, ele geçirirler ya da markaya dönüştürüp adlarını kendi eylemlerinin örtüsü olarak kullanırlar.
(...) Terörün yeni stratejisinin iki özelliği var: Birincisi Güneydoğu ile sınırlı olmaması ve ülke geneline yayılması, ikincisi sivil halka değil güvenlik güçlerine yöneltilmesi. Böylece ülke genelinde Kürtlere karşı bir husumet yaratmak istenirken diğer yandan eylemleri terör tanımının dışına çıkarmak ve özgürlük savaşına dönüştürmek isteniyor.

Gerçek failler
Kürt siyasetçilerin kendi egemenliklerini sürdürmek için kullandıkları dil bu sonuca hizmet etmektedir.
Herhangi bir eylemle karşılaşınca bunu hemen PKK’ya mal etmek gerçek faillerin üstünün örtülmesine sebep olabilir. Olaylarda kullanılan kişilerin kimliğinin hiçbir önemi yoktur. Bu kişileri kimlikleriyle değil eylemlerinin sonuçlarının hangi güce hizmet ettiğini tespit ederek tanımlamak gerekir. Yani onları A veya B devletinin gizli servislerinin bilinçli ya da bilinçsiz hizmetkarı saymalıyız. Bunun için bir iç çatışma ile önümüze engel koymak isteyenlerin kimler olduğunu bilmek gerekir. Bunlar halklar ya da örgütler değil dünyadaki etkili güç odaklarıdır. l Mahir Kaynak / Star

+++++

Köprünün altından çok su aktı
Araplar’ın “eli” kimdi bilinmez ama, o günlerde Araplar, İngilizler’le Fransızlar’ın “sağ eli”ydi. Osmanlı boyunduruğundan kurtulacaklarını sanan gariban Araplar, Türk askerlerini arkadan vururken emperyalizmin kucağına düştüler. Ortada ne Akif’in “İslam birliği” kaldı ne “ümmet” rüyası... O gün bile işe yaramayan bu hayali bugün tekrar gündeme getirmek ne kadar anlamlıdır?
Köprülerin altından o kadar sular
akmış ki...
O günlerin tarihini iyi bilenler, bilirler ki, kurtuluşun ümmetçilikte ya da İslam birliği hayallerinde olmadığını gören insanlar da vardı.“Misak-i milli”yi onlar çizdiler.
Onlar gerçekçiydiler. Onların ayakları yere basıyordu.
Onlar savaştılar, Türkiye’ye bağımsızlığı kazandırdılar; daha savaşın dumanları tüterken de savaştıkları Araplar’la da dost oldular.
Köprülerin altından sular akarken, Türk’ün Arap’sız, Arap’ın Türk’süz yaşayabildiğini, hem de dost olarak yaşabildiğini kanıtladılar. Dostluk ve işbirliği içinde yaşamak başka şeydir “onsuz yapamamak” başka şeydir.
* Hikmet Bila / Vatan

+++++

MİNİ YORUM
Dokunulmazlığa dokunma kampanyası
Mesaj Selami Çelik’ten; herkesi, milletvekillerini dokunulmazlıklarını kaldırmaya teşvik kampanyası düzenlemeye çağırıyor:
“Bizleri dolandırıcılar, üçkağıtçılar, kalpazanlar, kayıp trilyondan davası olanlar, ihaleye fesat karıştıranlar yönetmesin. Bunu istemek en doğal hakkımız değil mi? Haydi Türkiye sen istersen başarırsın!”

Yazarın Diğer Yazıları