Bugün günlerden mucize
Mevcut düzende “çalışan gazeteci” olmak, olabilmek başlı başına başarı; onun için her zamankinden büyük coşkuyla kutlayalım “çalışan gazetecilere” ithaf edilen bugünü.
Eğer bir “gazeteci”, bu istibdat döneminde;
Hâlâ “gerçek”lerden haberdar edebiliyorsa toplumu.
Hâlâ sorabiliyorsa “Kim?” , “Ne?”, “Ne zaman?”, “Nerede?” , “Neden?”, “Nasıl?”
Sorgulayabiliyorsa hâlâ;
“Acaba?”
Kayıtsız şartsız biat etmiyorsa;
Kalemi “pilates” yapmıyorsa her gün iktidar huzurunda;
Esne... Eğil-kalk... Eğil-kalk... Esne...
Medyanın alabildiğine yalan, dolan, iftira, hakaret, itibarsızlaştırma, kara propaganda, çarpıtma, karalama, gayrinizami harp özgürlüğüne sahip olduğu bir ülkede, “doğru” gibi, “ilke” gibi, “ahlak” gibi kıran girmiş, en kazandırmayan değerlerse hâlâ hem sermayesi, hem güvencesi...
“Ankara”dan gelen bir telefonla kapının önüne konulma ihtimali, “Ankara”yı kızdırırsa karakollarda, mahkemelerde, yargısız infaz edildiği hücrelerde sürüm sürüm süründürülme ihtimali şuracıkta, burnunun ucunda duruyor ve o yine de yılmıyor, korkmuyor yahut korksa dahi kaçmıyorsa yazmaktan, konuşmaktan...
Her şeyi, ama her bir şeyi göze alıp da sinmiş bir toplum adına hesap sorabiliyorsa yolsuza, hırsıza; ipliğini pazara çıkarabiliyorsa zalimin, maskelerini düşürebiliyorsa ikiyüzlülerin...
Silahla, parayla, ayakkabı kutusuyla, yasa dışı dinleme-izleme-tapeyle, tehditle, şantajla müzakere devrinde hâlâ kalemin ışığına, kalemin gücüne-kuvvetine-kudretine, kalemin adaletine, vicdanına güveniyor ama sözcükleriyle yarmaya çalışıyorsa karanlığı, haksızlığı, hukuksuzluğu...
Ve köşesini, ekranını, sütununu, sayfasını, manşetini, ekmeğini korumayı başarabildiyse bu haliyle...
Varsa yani...
Kaldıysa hâlâ böyle gazeteci...
“Mucize”dir; başka bir şey değil.
Onun için ihmal etme; sahip çık ey okur;
Kimse değilse sen bugün mutlaka kutla Türkiye’de, stratejik derinlikli bir havuzda boğulmadan var olabilerek bir mucizeyi gerçekleştiren gazetecileri.
Kutla ki, katlansın dirençleri!
Bil ki senden başka yok onların kimsesi!